She is excellent at making speeches.
- O, konuşmalar yapmada mükemmeldir.
He is afraid of making mistakes.
- Hata yapmaktan korkuyor.
One of my hobbies is making artificial flowers.
- Hobilerimden birisi yapay çiçekler yapmaktır.
I like to do a few exercises to loosen up before I run.
- Koşmadan önce gevşemek için birkaç egzersiz yapmayı severim.
She advised him to get more exercise.
- O ona daha fazla egzersiz yapmasını tavsiye etti.
Tom doesn't use rinse. He only uses shampoo.
- Tom durulama yapmaz. O sadece şampuan kullanır.
It's a shame we only have one life to do so many things.
- Bu kadar çok şey yapmak için yalnızca bir hayatımızın olması yazık.
She advised him to go on a strict diet.
- O ona sıkı bir diyet yapmasını tavsiye etti.
Tom decided to go on a diet and lose some weight.
- Tom diyet yapmaya ve biraz zayıflamaya karar verdi.
Sami didn't do anything to stop it.
- Sami onu durdurmak için hiçbir şey yapmadı.
The commission took no action.
- Komisyon hiçbir eylem yapmadı.
A friend of mine commissioned a well-known artist to paint a portrait of his wife.
- Arkadaşlarımdan biri iyi-tanınmış bir sanatçıyı onun karısının portresini yapması için görevlendirdi.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.
- 20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.
He was awarded a scholarship to do research for the foundation.
- O, vakıf adına araştırma yapmak için bir burs kazandı.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure.
- Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.
Do you wish to make any other transaction?
- Başka bir işlem yapmak ister misiniz?
They assisted him in performing the operation.
- Onlar onun operasyonu yapmasında yardım etti.
Having made an unwavering decision, he started to make plans to fulfill his dreams.
- Değişmez bir karar verdikten sonra, o, hayallerini gerçekleştirmek için planlar yapmaya başladı.
I ask you not to fulfill for me any of my requests.
- İsteklerimden herhangi birini benim için yapmamanı istiyorum.
He probably meant that people go to demonstrations just to show up instead of actually protesting.
- O, muhtemelen insanların gerçekten protesto yapmak yerine sadece boy göstermek için gösterilere gittiklerini kastediyordu.
Tom prefers to take a shower in the morning while Mary prefers to take a bath just before going to bed.
- Mary tam yatmadan önce banyo yapmayı tercih ederken Tom sabahleyin duş almayı tercih eder.
Tom made it quite clear what he didn't want us to do.
- Tom ne yapmamızı istemediğini oldukça netleştirdi.
Tom made it quite clear what he expected us to do.
- Tom ne yapmamızı beklediğini oldukça netleştirdi.
Don't be afraid to make a mistake.
- Hatalar yapmaktan korkmayın.
I have to make the best of that small room.
- Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.
Tom had to perform 100 hours of community service.
- Tom 100 saat toplum hizmeti yapmak zorundaydı.
Full body scanners perform a virtual strip search.
- Tam vücut tarayıcıları sanal şerit arama yapmaktadır.
He used every chance to practice English.
- İngilizceyi pratik yapmak için her fırsatı kullandı.
Tom showed up late to practice yesterday.
- Tom dün pratik yapmak için geç geldi.
He usually wants to practise his English on me.
- O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
I want to practise my English.
- İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
This is how we make ice cream.
- Dondurma yapma yöntemimiz budur.
That's how we did it.
- Onu yapma yöntemimiz bu.
I don't like the way you're acting.
- Ben senin rol yapma şeklini beğenmiyorum.
Tom likes the way Mary makes coffee.
- Tom, Mary'nin kahve yapma şeklini sever.
I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
- Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
I have to make the best of that small room.
- Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.
I often went skiing in the winter.
- Kışın sık sık kayak yapmaya gittim.
They went skiing during their date.
- Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler.
One of the most important things you have to do right now is to carry out the plan.
- Şu anda yapmak zorunda olduğun en önemli şey planı uygulamaktır.
The astronaut had to conduct many experiments in the space shuttle.
- Astronot uzay mekiğinde birçok deneyler yapmak zorunda kaldı.
What would you like to accomplish with your piano lessons?
- Piyano derslerinizle ne yapmak istiyorsunuz?
It's not necessary to do evil in order to accomplish good.
- İyiyi başarmak için kötülük yapmak gerekli değil.
Did you do it by yourself?
- Onu kendin mi yaptın?
You didn't do a very good job, I said.
- Çok iyi bir iş yapmadığını söyledim.
Regardless of what he does, he does it well.
- Yaptığını düşünmeden, onu iyi yapar.
Why doesn't anybody translate my sentences?
- Neden kimse cümlelerimin çevirisini yapmıyor?
It took many years to build it.
- Onu yapmak yıllarımı aldı.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.
- Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık.
I'm not prepared to do this.
- Bunu yapmak için hazır değilim.
I'm prepared to do that now.
- Şimdi onu yapmak için hazırım.
To be successful, you have to establish a good plan.
- Başarılı olmak için iyi bir plan yapmak zorundasın.
This discovery opened up the floodgates to research and led to the establishment of the discipline as a legitimate field of inquiry.
- Bu keşif araştırma yapmak için bent kapaklarını açtı ve soruşturmanın meşru alanı olarak disiplin kurulmasına neden oldu.
Translating sentences on Tatoeba is more fun than doing homework.
- Tatoeba'da cümleleri çevirmek ev ödevi yapmaktan daha eğlenceli.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
Sami was forced to make an emergency landing.
- Sami acil iniş yapmak zorunda kaldı.
Most people have great disinclinations to get out of bed early, even if they have to.
- İnsanların çoğu bunu yapmak zorunda olsalar bile yataktan erken kalkma konusunda çok isteksizdirler.
Tom gets to do anything he wants to do.
- Tom yapmak istediği şeyi yapmak için alır.
Can you do it in one day?
- Onu bir günde yapabilir misin?
Did you do it by yourself?
- Onu kendin mi yaptın?
The last thing we want to do is to forget to pay our bills.
- Yapmak istediğimiz son şey faturalarımızı ödemeyi unutmaktır.
Don't forget we have to do our homework.
- Ödevimizi yapmak zorunda olduğumuzu unutma.
I haven't actually decided to build a house yet.
- Henüz bir ev yapmak için aslında karar vermedim.
He probably meant that people go to demonstrations just to show up instead of actually protesting.
- O, muhtemelen insanların gerçekten protesto yapmak yerine sadece boy göstermek için gösterilere gittiklerini kastediyordu.
I think we should ask Tom how much sugar we need to make cookies.
- Bence Tom'a kurabiye yapmak için ne kadar şekere ihtiyacımız olduğunu sormalıyız.
Let's dine out tonight. I'm too tired to cook.
- Hadi bu gece akşam yemeğini dışarda yiyelim, yemek yapmak için çok yorgunum.
Tom is very committed to doing that.
- Tom onu yapmak için çok kararlıdır.
Apart from the cost, it will take long to build the bridge.
- Köprü yapmak, maliyetin dışında, uzun sürecektir.
How much does it cost to make a T-shirt?
- Bir gömlek yapmak kaça mal olur?
The last thing I want to do is cause you any more pain.
- Yapmak istediğim son şey size daha fazla acıya neden olmamdır.
The last thing I want to do is cause you any problems.
- Yapmak istediğim son şey size herhangi bir soruna neden olmak.
Tom wants to have a meeting with you.
- Tom seninle bir miting yapmak ister.
Michael had a hard time making ends meet.
- Michael geçim yapmak için zor bir süreç geçirdi.
Whose turn is it to deal?
- İş yapmak için kimin sırası?
I've turned off most of the lights to save power.
- Enerji tasarrufu yapmak için ışıklardan bazılarını kapattım.
I had to work overtime yesterday.
- Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
Tom is working toward a master's degree in engineering.
- Tom mühendislik dalında mastır yapmak için çalışıyor.
He'll have to do without a gun.
- O, bir silah olmadan yapmak zorunda kalacak.
Tom doesn't seem to want to have anything to do with me.
- Tom benimle herhangi bir şey yapmak istiyormuş gibi görünmüyor.
Tom appears to have achieved what he set out to do.
- Tom yapmak için başladığı işi başarmış gibi görünüyor.
I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
- Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
Some of the students like to draw pictures.
- Öğrencilerden bazıları resim yapmaktan hoşlanırlar.
This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one.
- Bu evin çok fazla onarıma ihtiyacı var, onu yıkmak ve yenisini yapmak daha kolay olacaktır.
You're going to have to pay for the repair.
- Tamir için ödeme yapmak zorunda kalacaksın.
We had to do without a TV set.
- Televizyon seti olmadan yapmak zorundaydık.
Tom appears to have achieved what he set out to do.
- Tom yapmak için başladığı işi başarmış gibi görünüyor.
In ethnic Iranian foods, you can see many products which are made of milk.
- Etnik İran gıdalarında, sütten yapılan birçok ürün görebilirsiniz.
Bottles of beer are made of glass.
- Bira şişeleri camdan yapılır.
Tom worries about making mistakes at work.
- Tom, iş yaparken yapılan hatalardan endişeleniyor.
He is afraid of making mistakes.
- Hata yapmaktan korkuyor.
The coroner is performing an autopsy on Tom to find out why he died.
- Adli tabip onun neden öldüğünü bulmak için Tom üzerinde bir otopsi yapıyor.
Dr. Jackson is performing an autopsy.
- Dr. Jackson otopsi yapıyor.
Having done my homework, I watched the baseball game on television.
- Ev ödevimi yaptıktan sonra ,televizyonda beyzbol oyununu izledim.
He cannot have done such a thing.
- Öyle bir şey yapmış olamaz.
This stool is made up of leather and wood.
- Bu tabure, deri ve tahtadan yapılmıştır.
She has made up her mind to go to America to study.
- O, eğitim yapmak için Amerika'ya gitmeye karar verdi.
Tom and Mary aren't quite sure what to make of this.
- Tom ve Mary, bununla ilgili ne yapacaklarından pek emin değildir.
What did you make of that?
- Onunla ilgili ne yaptın?
Parliamentary elections will be held in Germany in 2017.
- Parlamento seçimleri 2017'de Almanya'da yapılacak.
The conference is to be held in Tokyo the day after tomorrow.
- Konferans öbür gün yapılacak.
They made John chairman of the committee.
- Onlar John'ı komite başkanı yaptı.
They voted to create a committee.
- Bir komite oluşturmak için oylama yaptılar.
Beer bottles are made of glass.
- Bira şişeleri camdan yapılır.
She made coffee for all of us.
- O hepimiz için kahve yaptı.
I know you can make it.
- Yapabileceğini biliyorum.
The baby is asleep. Don't make a noise.
- Bebek uyuyor. Gürültü yapmayın.
Do you wish to make any other transaction?
- Başka bir işlem yapmak ister misiniz?
Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure.
- Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.
I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
- Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
It is easier to make plans than to put them into practice.
- Planlar yapmak onları uygulamaya koymaktan daha kolaydır.
I'll do whatever I have to do to put Tom behind bars.
- Tom'u hapishaneye koymak için yapmak zorunda olduğum her şeyi yapacağım.
Tom had always wanted to climb Mt. Fuji, but until now, had not found the time to do so.
- Tom her zaman Fuji Dağı'na çıkmak istemişti fakat şimdiye kadar, bunu yapmak için zaman bulamamıştı.
He was awarded a scholarship to do research for the foundation.
- O, vakıf adına araştırma yapmak için bir burs kazandı.
How do they manage to find time to do that?
- Onu yapmak için zaman bulmayı nasıl başarıyorlar?
How do you manage to find time to do that?
- Bunu yapmak için zaman bulmayı nasıl başarıyorsunuz?
Tom doesn't make exceptions for anyone.
- Tom hiç kimse için ayrım yapmaz.
You probably wouldn't like going camping with me. You're wrong. In fact, I think I'd like that very much.
- Büyük olasılıkla benimle birlikte kamp yapmaya gitmek istemezsin. Yanılıyorsun. Aslında, onu çok fazla sevdiğimi düşünüyorum.
My father suggested that we should go camping.
- Babam kamp yapmaya gitmemizi önerdi.
Traditionally, men were expected to take the lead in courtship.
- Geleneksel olarak erkeklerin kur yapmada öncülük etmesi bekleniyordu.
Tom committed a bank robbery.
- Tom bir banka soygunu yaptı.
He committed an illegal act.
- O, yasa dışı bir eylem yaptı.
We'll also have to create a separate smoking section, won't we?
- Biz ayrıca ayrı sigara içme bölümü yapmak zorunda kalacağız.
In other words, we create time, we are time-makers, and we create it in order to do whatever we want to.
- Başka bir deyişle, biz zaman yaratırız, biz zaman yapıcılarıyız ve biz zamanı istediğimizi yapmak için yaratırız.