I was much frightened at the sight.
- Ben görünce çok korktum.
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
He has many enemies in the political world.
- Politik dünyada pek çok düşmanı var.
Indonesia consists of many islands and two peninsulas.
- Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.
These are very old books.
- Bunlar çok eski kitaplar.
Tokyo is a very big city.
- Tokyo çok büyük bir şehirdir.
Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
- Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
The teacher was very fair when she marked our exams.
- Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.
This is too difficult for me.
- Bu benim için çok zordu.
It was too difficult for me.
- Bu benim için çok zordu.
She's a very good teacher.
- O çok iyi bir öğretmendir.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
Seaside resorts, such as Newport, are very crowded in summer.
- Newport gibi, deniz kenarındaki tatil köyleri yaz aylarında çok kalabalıktır.
Writers such as novelists and poets don't seem to benefit much from the advance of science.
- Romancılar ve şairler gibi yazarlar bilimin avantajından çok fazla yararlanıyor gibi görünmüyorlar.
It's very big of you to admit you're wrong.
- Hatalı olduğunuzu kabul ettiğiniz için çok büyüksünüz.
Tokyo is a very big city.
- Tokyo çok büyük bir şehirdir.
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
He caused his parents a lot of anxiety.
- Ailesini çok endişelendirdi.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
Oil is abundant in that country.
- Şu ülkede petrol çoktur.
Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
- Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.
Tom certainly had plenty of opportunities to go to concerts while he was in Boston.
- Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.
You're not very tidy.
- Sen çok düzenli değilsin.
Mary's apartment is very tidy.
- Mary'nin dairesi çok düzenli.
I am dead tired from walking around all day.
- Bütün gün yürümekten çok yoruldum.
Tom didn't know that Mary was already dead.
- Tom Mary'nin çoktan öldüğünü bilmiyordu.
Countless stars were twinkling in the sky.
- Gökyüzünde çok sayıda yıldız parlıyordu.
I've been to Boston countless times.
- Pek çok kez Boston'a gittim.
I was very exuberant.
- Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
In Venice, there are always lots of tourists.
- Venedik'te her zaman çok turist vardır.
We had lots of fun at the picnic.
- Biz piknikte çok eğlendik.
He hurt his arm lifting so much weight.
- Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.
What happened to make you laugh so much?
- Sizi çok güldürecek ne oldu?
There are numerous universities in Kyoto.
- Kyoto'da çok sayıda üniversite var.
Numerous stars were visible in the sky.
- Gökyüzünde çok sayıda yıldız görünüyordu.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
He said he was already more than fifty years old, fifty five, to be precise.
- O çoktan elli yaşından daha fazla olduğunu, tam olarak elli beş olduğunu söyledi.
Layla was a very deadly woman.
- Leyla çok ölümcül bir kadındı.
The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
- Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
That looks like an awful lot for two people.
- Bu, iki kişi için oldukça çok şey gibi görünüyor.
I'm awfully sorry that I was late.
- Ben geç kaldığım için çok üzgünüm.
The bread is cutting badly because it's very soft.
- Ekmek çok yumuşak olduğu için zor kesiliyor.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
New York is a multi-racial city.
- New York çok ırklı bir şehirdir.
The multi-talented kid speaks 5 languages and plays 6 musical instruments.
- Çok yetenekli çocuk 5 dil konuşuyor ve 6 müzik aleti çalıyor.
Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
- Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
It's too hard for me.
- Bu benim için çok zordu.
She is a student who studies very hard.
- O çok çalışan bir öğrencidir.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
She spent a good deal of money on her vacation.
- O, tatiline çok para harcadı.
He looks a good deal better today.
- O, bugün çok daha iyi görünüyor.
Tom ate too many jelly donuts.
- Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
I like grape jelly best.
- En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha ilginç.
A great many tourists visit Kyoto in spring.
- Baharda pek çok turist Kyoto'yu ziyaret eder.
Tom has collected a great many butterflies.
- Tom pek çok kelebek topladı.
A great number of students battled for freedom of speech.
- Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.
As a result of the war, a great number of victims remained.
- Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
- Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
Tom loved his mother dearly.
- Tom annesini çok sevdi.
You must feel horrible.
- Kendini çok berbat hissediyor olmalısın.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı çok kötü.
You speak tremendously fast.
- Çok hızlı konuşuyorsun.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla acıyor.
It's high time you had a haircut.
- Saç tıraşı olmanın zamanı çoktan geldi.
The price of this camera is very high.
- Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
Tom gave Mary some advice on how to pass multiple-choice tests.
- Tom Mary'ye çoktan seçmeli testleri nasıl geçeği konusunda biraz tavsiye verdi.
One gesture may have multiple meanings, while a single meaning can be expressed by a number of gestures.
- Bir tek anlam çok sayıda jestlerle ifade edilebilirken, bir jest birden fazla anlamlara sahip olabilir.
Mary adores her baby's cute, round face.
- Mary bebeğinin sevimli, yuvarlak yüzünü çok seviyor.
There's a lot of rain all the year round.
- Yıl boyunca çok yağmur var.
It began to rain in earnest.
- Çok yağmur yağmaya başladı.
I hope the bus will come before long.
- Umarım otobüs çok geçmeden gelir.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
He went so far as to call me a liar.
- O, bana bir yalan söyleyecek kadar çok ileri gitti.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
Tom and his brothers are extremely close.
- Tom ve erkek kardeşleri çok yakındır.
Several slight shocks followed the earthquake.
- Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.
Several companies are competing to gain the contract.
- Çok sayıda şirket sözleşmeyi kazanmak için yarışıyor.
A good night's sleep will do you a world of good.
- İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.
Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.
I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior.
- Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.
The uprising was brutally suppressed.
- İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
Tom looks like he's too tired to help us right now.
- Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
Tom has as much right to be here as Mary does.
- Tom'un Mary'nin olduğu kadar çok burada olma hakkı var.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
We eat more processed food than natural food.
- Doğal gıdalardan çok işlenmiş gıdalar yiyoruz.
I've always admired you enormously.
- Sana her zaman çok hayran oldum.
Tom is an enormously gifted musician.
- Tom çok yetenekli bir müzisyen.
Tom seems awfully tired.
- Tom çok yorgun görünüyor.
Tom can be awfully stubborn.
- Tom çok inatçı olabilir.
There is a vast difference between being able to make oneself understood in English and mastering the English language perfectly.
- Kendini İngilizce olarak ifade edebilmek ve İngiliz dilini mükemmel şekilde öğrenmek arasında çok büyük bir fark var.
There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad.
- Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.
The man used much money to gain power.
- Adam güç kazanmak için çok para kullandı.
The military power of this country is very advanced.
- Bu ülkenin askerî gücü çok gelişmiştir.
You shouldn't eat to excess.
- Çok fazla yememelisin.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
I didn't realize you felt so strongly about this.
- Bunun hakkında çok güçlü hissettiğini fark etmedim.
Tom feels very strongly about this.
- Tom bu konuda çok güçlü hissediyor.
But that's not the whole picture. Tatoeba is not just an open, collaborative, multilingual dictionary of sentences. It's part of an ecosystem that we want to build.
- Ama bütün resim bu değil. Tatoeba sadece açık, işbirlikçi, çok dilli cümleler sözlüğü değildir. O, yapmak istediğimiz bir ekosistemin parçasıdır.
This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
- Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
Fadil knew that something was terribly wrong.
- Fadıl bir şeylerin çok yanlış olduğunu biliyordu.
I'd love to help you out, but I'm terribly busy.
- Sana yardım etmek isterim ama çok fazla meşgulüm.
He knew full well that he didn't have long to live.
- O yaşamak için uzun zamanı olmadığını çok iyi biliyordu.
The man returned from his vacation full of beans.
- Adam tatilinden çok enerjik döndü.
I am poor, whereas my brothers are very rich.
- Ben fakirim, oysa erkek kardeşlerim çok zengin.
They say he is very rich.
- Onlar onun çok zengin olduğunu söylüyorlar.
I know you think highly of Tom.
- Tom'u çok düşündüğünü biliyorum.
I think it's highly unlikely that we'll ever get any help from the national government.
- Ben, ulusal hükümetten herhangi bir yardım almamızın çok olası olmadığını düşünüyorum.
The cost of building the new hospital was considerably higher than first estimated.
- Yeni hastane binasının maliyeti İlk tahmin edilenden çok daha yüksektir.
Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.
Love is above money. The latter can't give as much happiness as the former.
- Sevgi paranın üstündedir. Sonraki önceki kadar çok mutluluk veremez.
I plan to invite a lot of guests to the opening ceremony.
- Açılış törenine çok misafir davet etmeyi planlıyorum.
What a lot of books he has!
- Onun ne de çok kitabı var!
This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
- Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
There are very many people who read simply to prevent themselves from thinking.
- Kendilerini düşünmekten engellemek için sadece okuyan pek çok insan vardır.
The Mormons have outlawed polygamy, but some adherents still practice it.
- Mormonlar çok eşliliği yasa dışı ilan ettiler fakat bazı taraftarları onu hâlâ uyguluyor.
It doesn't require you to be a polyglot.
- Çok dil bilen biri olmanızı gerektirmiyor.
The austerity measures that many city governments have implemented are hugely unpopular.
- Pek çok kent yöneticilerinin uyguladığı kemer sıkma politikası son derece sevimsizdir.
He has a large number of books on his bookshelf.
- Onun kitaplığında çok sayıda kitabı var.
He worked hard to support a large family.
- O, büyük bir aileyi geçindirmek için çok çalıştı.
I'm only too happy to help.
- Sadece yardım etmek için çok mutluyum.
I'd be only too pleased to help you!
- Size yardım etmekten çok memnun olacağım!
That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
My mom doesn't speak English very well.
- Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
I have a great deal to do today.
- Bugün yapacak çok işim var.
He earns a great deal.
- O, oldukça çok kazanır.
Fuck, I cannot sleep because those damned owls are hooting so loudly.
- Lanet, uyuyamıyorum çünkü o lanet baykuşlar çok yüksek sesle ötüyorlar.
Oh, hello. It's quite hot today really!
- Oh merhaba. Bugün hava gerçekten çok sıcak!
Tom certainly had plenty of opportunities to go to concerts while he was in Boston.
- Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.
There's no need to hurry. We have plenty of time.
- Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
I was greatly impressed by the speech.
- Onun konuşmasından çok fazla etkilendim.
The noise of city life annoys me greatly.
- Şehir yaşamının gürültüsü beni çok sinirlendiriyor.
Tom deeply regretted doing what he had done.
- Tom yaptıklarını yaptığına çok pişman oldu.
I feel for you deeply.
- Senin için çok üzülüyorum.
My children are very precious to me.
- Çocuklarım benim için çok değerlidir.
All socks are very precious.
- Tüm çoraplar çok değerlidir.
They could not set out because it snowed heavily.
- Yola koyulamadılar çünkü çok kar yağdı.
It rained heavily, and consequently the baseball game was called off.
- Çok yağmur yağdı ve dolayısıyla beyzbol maçı iptal edildi.
The audience was largely made up of very young children.
- Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.
A lot of people want peace all over the world.
- Dünyanın her yerinde çok sayıda insanlar barış istiyorlar.
Don't mourn over the loss of your loved one too long.
- Sevdiğin birinin kaybına çok uzun süre ağlama.
The circus entertained us very much.
- Sirk bizi çok eğlendirdi.
Thank you very much for your present.
- Hediyen için çok teşekkürler.
These beasts are very friendly.
- Bu canavarlar çok cana yakın.
You're a beast! You haven't even missed one question!
- Sen sorularda çok iyisin! Birtek soruda başarısız olmadın!
Tom was sweating profusely after a half an hour on the treadmill.
- Tom, koşu bandındaki yarım saatten sonra çok terliyordu.
Smoking is terrible for your health.
- Sigara içmek sağlığınız için çok kötüdür.
I think something terrible has happened to Tom.
- Sanırım Tom'a çok kötü bir şey oldu.
I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
- Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
In Venice, there are always lots of tourists.
- Venedik'te her zaman çok turist vardır.
She lives beyond her means.
- O, kazandığından çok para harcıyor.
Tom lives beyond his means.
- Tom kazandığından çok para harcıyor.
Sadly, I'm not a very good dancer.
- Ne yazık ki, ben çok iyi bir dansçı değilim.
On the outside this building is not remarkable, but if you look inside there is a courtyard with a very beautiful garden.
- Bu bina dışarıdan dikkat çekici değildir ama içine bakarsanız çok güzel bahçeli bir iç avlu vardır.
I thought that was remarkable.
- Onun çok dikkat çekici olduğunu düşündüm.
Tom is a terrific all-around athlete.
- Tom müthiş çok yetenekli bir atlettir.
Tom can eat pretty much anything.
- Tom oldukça çok şey yiyebilir.
Jane is very pretty and kind.
- Jane çok güzel ve nazik.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly.
- Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.
Personal computers are very useful.
- Kişisel bilgisayarlar çok kullanışlıdır.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.