O, partide o kadar komikti ki gerçekten gülmeme engel olamadım.
- He was so funny at the party that I simply couldn't restrain my laughter.
Ben sadece okumayı çılgıncasına seviyorum.
- I simply adore reading.
Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
- This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
- This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
Bugün sadece bir şey yapamayacak kadar çok sıcak.
- It's simply too hot to do anything today.
Basitçe vaz geçemezsin.
- We can't simply give up.
eğer basitçe açıklayamıyorsan, onu iyice anlayamamışsın.
- If you can't explain it simply, you don't understand it well enough.
Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
- Would you please explain it more simply?
Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
- Let's face it: this sentence is simply bad.
Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
- What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?
Açıkçası, yapmak istediğim her şeyi yapmak için zamanım yoktu.
- I simply haven't the time to do everything I want to do.
Üzgünüm ama bu, açıkçası olanaksızdır.
- I'm sorry, but that is simply impossible.
O sade bir elbise giymişti.
- She wore a simple dress.
Sade, basit açıklamalar yapar.
- He gives plain, simple explanations.
Anlaşılması yeterince basit bir evren onu anlayabilecek bir aklı üretemeyecek kadar çok basittir.
- Any universe simple enough to be understood is too simple to produce a mind able to understand it.
O, basit aritmetiği bile yapamadı.
- He couldn't do even simple arithmetic.
Bu küçük hikaye her şeyi açıklamak için çok yalın.
- This little story is too simple to explain everything.
Simply put, Rico was virtually unstoppable in the circle for the Colonials last week.
Fadıl cinayetten ceza almadı. Sade ve basit.
- Fadil got away with murder. Plain and simple.
Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
- Tom ate plain and simple food.
Genel bir kural olarak, eleştirmek kolaydır ama alternatif öneri üretmek zordur.
- As a general rule, it's simple to criticize, but difficult to produce alternative suggestions.
Çince eğitimi zor gibi görünse de, düşündüğünüzden daha kolaydır.
- Although studying Chinese seems difficult, it's simpler than you think.
Neden? O herkesin kendine sorduğu basit soruydu.
- Why? That was the simple question everyone was asking themselves.
Her şeyden önce, lütfen basit bir kendini tanıtım yap.
- First of all, please do a simple self-introduction.
O tam olarak o kadar basit değildi.
- It wasn't quite that simple.
Bizler gerçeklerin basit olduğunu düşünme hatasına düşmeye meyilliyiz çünkü basitlik, görevimizin amacı.
- We are apt to fall into the error of thinking that the facts are simple because simplicity is the goal of our quest.
Olağanüstü şeyler asla basit ve sıradan yollarla gerçekleşmez.
- Extraordinary things never happen in simple and ordinary ways.
Maria çok kibar, sıradan bir kız.
- Maria is a very polite, simple girl.
Olağanüstü şeyler asla basit ve sıradan yollarla gerçekleşmez.
- Extraordinary things never happen in simple and ordinary ways.
That was a simply wonderful dessert.
Simply, he just fired you.
I was simply asking a question.
I plain forgot.
That was a symple cause,’ seyde Sir Trystram, ‘for to sle a good knyght for seyynge well by his maystir.’.
There is no simple way to define precisely a complex arrangement of parts, however homely the object may appear to be.
... beyond what is simply needed to survive. ...
... contrary is simply not accurate. ...