Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.
- His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.
Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.
- This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence.
Tom paragrafı yeniden yazdı.
- Tom rewrote the paragraph.
Johnny, lütfen sondan bir önceki paragrafı oku.
- Johnny, please read the penultimate paragraph.
O bir paraşütçü asker miydi?
- Was he a paratrooper?
Tom paraşütçü askeri doktor olmak istemiyor.
- Tom doesn't want to be a paramedic.
He has lots of money.
- O aşırı para harcıyor.
How much money do you want?
- Ne kadar para istiyorsun?
They live beyond their means.
- Onlar kazandıklarından çok para harcıyorlar.
Success means much money, doesn't it?
- Başarı çok para anlamına gelir, değil mi?
That dude is rolling in dough.
- Şu arkadaş para içinde yüzüyor.
She's rolling in dough.
- O çok para kazanıyor.
The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira.
- Daha önceki İtalyan para birimi liradır.ve onun sembolü £ dır.O Türk lirasıyla ilgili değildir.
The former Argentine currency was Austral. Its symbol was ₳.
- Arjantin'in eski para birimi Austral'di. Sembolü ₳ idi.
We exhausted our funds.
- Biz para kaynağını tükettik.
IMF stands for International Monetary Fund.
- IMF Uluslararası Para Fonu (IMF) anlamına gelir.
A household is a group that shares the same living space and finances.
- Ev halkı, aynı yaşam alanını ve parayı paylaşan bir gruptur.
Monetary value is the dominant value in American society.
- Parasal değer Amerikan toplumunda egemen değerdir.
IMF stands for International Monetary Fund.
- IMF Uluslararası Para Fonu (IMF) anlamına gelir.
Many of my friends tried to live on their own but moved back home because of insufficient funds for their lifestyle.
- Arkadaşlarımdan birçoğu kendi başlarına yaşamaya çalıştı ancak yaşam biçimleri için yetersiz para nedeniyle eve döndü.
When do you think his funds will run out?
- Onun parasının ne zaman biteceğini düşünüyorsun?
He had barely enough money to buy bread and milk.
- Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.
When he had no money, he couldn't buy any bread.
- Parası olmadığı zaman hiç ekmek alamazdı.
Tom and Mary have jumped together from Pulpit Rock with a parachute. It was a short but magical experience.
- Tom ve Mary birlikte Pulpit Rock'tan paraşütle atladılar. Kısa ama büyülü bir deneyimdi.
We all chipped in to buy our teacher a birthday present.
- Hepimiz öğretmenimize bir doğum günü hediyesi almak için para verdik.
If you want to go to Israel, you need many shekels. Water costs only 0,50 ₪.
- İsrail'e gitmek istiyorsan çok paraya ihtiyacın var. Su sadece 0,50 ₪.
With the money Jack won from his lawsuit, he should be able to live on easy street.
- Jack davasından kazandığı parayla refah içinde yaşayabilmeli.
Jack can't afford a new bicycle.
- Jack'in yeni bir bisiklete parası yetemez.
Green is the color of money.
- Yeşil, paranın rengidir.
The 5 yen coin is made from brass and the 10 yen coin is made from bronze.
- 5 yen bozuk para pirinçten yapılır ve 10 yen bozuk para bronzdan yapılır.
The five yuan coins are brass, and the ten yuan coins are made out of bronze.
- Beş yuan paralar pirinç, ve on yuan paralar bronz dışında yapılır.
Tom stole some money from his mother's purse.
- Tom annesinin çantasından biraz para çaldı.
Tom stole some money from Mary's purse.
- Tom Mary'nin cüzdanından biraz para çaldı.
Someone stole my cash.
- Birisi benim paramı çaldı.
Tom caught Mary stealing his money from the cash register.
- Tom Mary'yi yazarkasadan parasını çalarken yakaladı.
Time is the coin of your life. You spend it. Do not allow others to spend it for you.
- Zaman hayatınızın parasıdır. Onu harcayın. Başkalarının sizin için harcamasına izin vermeyin.
A nickel is a five-cent coin.
- Bir nikel beş kuruş değerinde bozuk paradır.
You worship money because you believe in capitalism.
- Kapitalizme inandığın için paraya tapıyorsun.
Mr. Morita started a business by using borrowed money as capital.
- Bay Morita sermaye olarak borç para kullanarak bir işe başladı.
It was apparent that someone had taken the money by mistake.
- Birinin parayı yanlışlıkla aldığı belliydi.
The man claimed he didn't take the money.
- Adam parayı almadığını iddia etti.
How can Bill Gates be the the world's richest man if he gave away all of his money?
- Bill Gates parasının hepsini bağışladıysa nasıl dünyanın en zengin adamı olabilir?
Even if I were rich, I wouldn't give money to him.
- Zengin olsam, ona para vermem.
The former Argentine currency was Austral. Its symbol was ₳.
- Arjantin'in eski para birimi Austral'di. Sembolü ₳ idi.
The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira.
- Daha önceki İtalyan para birimi liradır.ve onun sembolü £ dır.O Türk lirasıyla ilgili değildir.
Tom changed jobs to earn more money.
- Tom daha çok para kazanmak için iş değiştirdi.
They wanted to earn money.
- Onlar para kazanmak istiyorlardı.
Please write the answer on this piece of paper.
- Lütfen cevabı bu kâğıt parçasına yazın.
Tom cut the pie into six pieces.
- Tom pastayı altı parçaya böldü.
Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.
- Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.
Mother divided the cake into three parts.
- Anne pastayı üç parçaya böldü.
Even though Tom knew he shouldn't, he borrowed money from a loan shark.
- Tom almaması gerektiğini bilmesine rağmen bir tefeciden ödünç para aldı.
Tom said he couldn't loan any money to Mary.
- Tom Mary'ye herhangi bir ödünç para veremediğini söyledi.
Many people use cash machines to withdraw money.
- Pek çok insan para çekmek için nakit para çekme makineleri kullanıyor.
I'd like to withdraw some money.
- Biraz para çekmek istiyorum.
Tom paid a $300 fine.
- Tom 300 dolar para cezası ödedi.
I was fined a dollar.
- Bir dolar para cezasına çarptırıldım.
I asked for a refund.
- Ben para iadesi istedim.
I'd like to get a refund.
- Para iadesi istiyorum.
We exhausted our funds.
- Biz para kaynağını tükettik.
Tom is running short of funds.
- Tom para kaynağını tüketiyor.
I want to deposit some money.
- Biraz para yatırmak istiyorum.
Sir, I would like to deposit my money. How do I do that?
- Beyefendi, ben para yatırmak istiyorum. Bunu nasıl yaparım?
Making bank deposits just got easier.
Make deposits quickly and easily.
Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
- Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
Tom hasn't changed a bit since college.
- Tom üniversiteden beri bir parça değişmedi.
It looks like your hard disk is fragmented.
- Sabit disk parçalanmış gibi görünüyor.
Fragments of the mirror were scattered on the floor.
- Ayna parçaları zemin üzerinde dağıldı.
Does spending money make you happy?
- Para harcamak seni mutlu eder mi?
Tom should know exactly how much money we have to spend.
- Tom kaç para harcamak zorunda olduğumuzu tam olarak bilmeli.
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
Read this passage and translate it into Japanese.
- Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.
He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside.
- İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.
He worked hard to save up some money.
- O biraz para biriktirmek için çok çalıştı.
She's worked hard to save up money.
- Para biriktirmek için sıkı çalıştı.
Mother divided the cake into three parts.
- Anne pastayı üç parçaya böldü.
Cutting a cake into equal pieces is rather difficult.
- Bir pastayı eşit parçalara ayırma oldukça zordur.
He gave him a lump of silver as big as his head.
- Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.
Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
- Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
I'd like a large portion, please.
- Lütfen, büyük bir parça istiyorum.
Mary is scraping her heels.
- Mary topuklarını parçalıyor.
Tom asked for Mary's address and wrote it down on a piece of scrap paper.
- Tom Mary adresini istedi ve onu bir parça kâğıt üzerine not etti.
That's an item from a famous company.
- Bu ünlü bir şirketten bir parça.
These fragile items must be insured against all risks.
- Kırılabilir bu parçalar bütün risklere karşı sigortalanmalıdır.
The dough broke up when Tom tried to stretch it.
- Tom onu germeye çalıştığında hamur parçalandı.
And the servant came and chopped the Tree into little pieces.
- Uşak geldi ve ağacı küçük parçalara ayırdı.
Before forks and chopsticks, people usually ate food with a piece of flat bread.
- Çatal ve çubuklardan önce, insanlar genellikle düz bir parça ekmek ile yemek yerdi.
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
There is a limit of two pieces of luggage for each passenger.
- Her yolcu için iki parça bagaj limiti vardır.
Would you slice me a piece of ham, please?
- Bana bir parça jambon dilimler misin?
Tom divided the pie into three equal parts.
- Tom pastayı üç eşit parçaya böldü.
This factory manufactures automobile parts.
- Bu fabrika, otomobil parçaları üretmektedir.
Did you listen to her new song?
- Onun yeni parçasını dinledin mi?
Gravity is a force of attraction that exists between any two masses, any two bodies, or any two particles.
- Yer çekimi herhangi iki kütle, herhangi iki organ ya da herhangi iki parçacık arasında olan bir çekim kuvvetidir.
Each kind of atom has a certain unique number of particles called protons, neutrons, and electrons in it.
- Her tür atomun içinde protonlar, nötronlar ve elektronlar denilen belirli benzersiz parçacıkları vardır.
I bought three pieces of furniture.
- Ben üç parça mobilya satın aldım.
There were four pieces of furniture in the room.
- Odada dört parça mobilya vardı.
On the plate was a piece of chicken, a potato and some green peas.
- Tabakta bir parça piliç, bir patates ve biraz yeşil bezelye vardı.
His goal is not to earn money.
- Onun amacı para kazanmak değil.
America is a lovely place to be, if you are here to earn money.
- Eğer para kazanmak için buradaysan, Amerika bulunmak için hoş bir yer.
It is not wise to put your money on a horse.
- Bir at üzerinde para yatırmak akıllıca değil.
Nouns, pronouns, verbs, adjectives, adverbs, articles, prepositions, conjunctions, and interjections are the parts of speech in English.
- İsimler, zamirler, fiiller, sıfatlar, zarflar, makaleler, edatlar, bağlaçlar, ve ünlemler İngilizcede konuşma parçalarıdır.
Tom cut his sister a piece of cake.
- Tom kız kardeşine bir parça kek kesti.
She cut the apple in two.
- O, elmayı iki parçaya ayırdı.
It's clear Tom doesn't have an ounce of humanity.
- Tom'un bir parça insanlığının olmadığı açık.
The United States was once part of the British Empire.
- Amerika Birleşik Devletleri bir zamanlar İngiliz İmparatorluğu'nun bir parçasıydı.
Tom didn't know that Hawaii was part of the United States.
- Tom Hawaii'nin ABD'nin bir parçası olduğunu bilmiyordu.
I can rip you apart with my bare hands.
- Seni çıplak ellerimle parçalayabilirim.
Can you break an apple in half with your bare hands?
- Çıplak ellerinle bir elmayı parçalayabilir misin?
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
I found the track of the tire.
- Lastik parçasını buldum.
Possibly the fossilized tracks belong to animals of the Jurassic period.
- Muhtemelen fosilleşmiş parçalar jura dönemi hayvanlarına aittir.
A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
- Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
I fixed the flashlight using a small tool.
- Ben küçük bir parça kullanarak el fenerini onardım.
America is a lovely place to be, if you are here to earn money.
- Eğer para kazanmak için buradaysan, Amerika bulunmak için hoş bir yer.
His goal is not to earn money.
- Onun amacı para kazanmak değil.
They did everything in order to make money.
- Para kazanmak için her şeyi yaptılar.
He has only one aim in life, to make money.
- Hayatında bir amacı var, para kazanmak.