Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.
- His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.
Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.
- This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence.
Johnny, lütfen sondan bir önceki paragrafı oku.
- Johnny, please read the penultimate paragraph.
Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.
- This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence.
O bir paraşütçü asker miydi?
- Was he a paratrooper?
Tom paraşütçü askeri doktor olmak istemiyor.
- Tom doesn't want to be a paramedic.
How much money do you want?
- Ne kadar para istiyorsun?
He has lots of money.
- O aşırı para harcıyor.
The former Argentine currency was Austral. Its symbol was ₳.
- Arjantin'in eski para birimi Austral'di. Sembolü ₳ idi.
The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira.
- Eski İtalyan para birimi liretti ve sembolü ₤ idi. Liret Türk lirasıyla alâkalı değildir.
America is a lovely place to be, if you are here to earn money.
- Eğer para kazanmak için buradaysan, Amerika bulunmak için hoş bir yer.
How much money do you want to earn?
- Ne kadar para kazanmak istersin?
Tom cut the pie into six pieces.
- Tom pastayı altı parçaya böldü.
I bought three pieces of furniture.
- Ben üç parça mobilya satın aldım.
Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.
- Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.
This factory manufactures automobile parts.
- Bu fabrika, otomobil parçaları üretmektedir.
Even though Tom knew he shouldn't, he borrowed money from a loan shark.
- Tom almaması gerektiğini bilmesine rağmen bir tefeciden ödünç para aldı.
I loaned Tom some money.
- Ben Tom'a biraz ödünç para verdim.
They live beyond their means.
- Onlar kazandıklarından çok para harcıyorlar.
Success means much money, doesn't it?
- Başarı çok para anlamına gelir, değil mi?
That dude is rolling in dough.
- Şu arkadaş para içinde yüzüyor.
He's rolling in dough.
- O, çok para kazanıyor.
The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira.
- Eski İtalyan para birimi liretti ve sembolü ₤ idi. Liret Türk lirasıyla alâkalı değildir.
France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
- Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
The governor took the money out of a slush fund.
- Vali, örtülü ödenekteki parayı aldı.
We exhausted our funds.
- Biz para kaynağını tükettik.
A household is a group that shares the same living space and finances.
- Ev halkı, aynı yaşam alanını ve parayı paylaşan bir gruptur.
Monetary value is the dominant value in American society.
- Parasal değer Amerikan toplumunda egemen değerdir.
They have monetary problems.
- Onların parasal problemleri var.
The telethon is a French TV program organized every year to collect funds in order to finance medical research.
- Teleton tıbbi araştırmaları finanse etmek amacıyla para toplamak için her yıl düzenlenen bir Fransız televizyon programıdır.
When do you think his funds will run out?
- Onun parasının ne zaman biteceğini düşünüyorsun?
When he had no money, he couldn't buy any bread.
- Parası olmadığı zaman hiç ekmek alamazdı.
He had barely enough money to buy bread and milk.
- Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.
Tom and Mary have jumped together from Pulpit Rock with a parachute. It was a short but magical experience.
- Tom ve Mary birlikte Pulpit Rock'tan paraşütle atladılar. Kısa ama büyülü bir deneyimdi.
We all chipped in to buy our teacher a birthday present.
- Hepimiz öğretmenimize bir doğum günü hediyesi almak için para verdik.
If you want to go to Israel, you need many shekels. Water costs only 0,50 ₪.
- İsrail'e gitmek istiyorsan çok paraya ihtiyacın var. Su sadece 0,50 ₪.
With the money Jack won from his lawsuit, he should be able to live on easy street.
- Jack davasından kazandığı parayla refah içinde yaşayabilmeli.
My jacket has a secret pocket where I can hide money or other valuables.
- Ceketimin para veya başka şeyler saklayabileceğim gizli bir cebi var.
Green is the color of money.
- Yeşil, paranın rengidir.
The 5 yen coin is made from brass and the 10 yen coin is made from bronze.
- 5 yen bozuk para pirinçten yapılır ve 10 yen bozuk para bronzdan yapılır.
The five yuan coins are brass, and the ten yuan coins are made out of bronze.
- Beş yuan paralar pirinç, ve on yuan paralar bronz dışında yapılır.
Tom stole some money from his mother's purse.
- Tom annesinin çantasından biraz para çaldı.
I put my money in a purse.
- Paramı bir cüzdana koydum.
Tom caught Mary stealing his money from the cash register.
- Tom Mary'yi yazarkasadan parasını çalarken yakaladı.
He's raking in the cash.
- O, çok para kazanıyor.
I got these old coins from her.
- Bu eski madeni paraları ondan aldım.
Eric who was a weak prince issued a bad coinage which excited great discontent among the Danes.
- Güçsüz bir prens olan Eric Danimarkalılar arasında büyük hoşnutsuzluğa sebep olan kötü bir para sistemi çıkardı.
Tom paid a $300 fine.
- Tom 300 dolar para cezası ödedi.
Ken was fined 7,000 yen for speeding.
- Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
Tom should ask for a refund.
- Tom para iadesi istemeli.
They wouldn't refund my ticket.
- Onlar biletime para iadesi yapmadı.
Tom is running short of funds.
- Tom para kaynağını tüketiyor.
We exhausted our funds.
- Biz para kaynağını tükettik.
I want to deposit some money.
- Biraz para yatırmak istiyorum.
Sir, I would like to deposit my money. How do I do that?
- Beyefendi, ben para yatırmak istiyorum. Bunu nasıl yaparım?
Many people use cash machines to withdraw money.
- Pek çok insan para çekmek için nakit para çekme makineleri kullanıyor.
Many people use ATMs to withdraw money.
- Birçok kişi ATM'leri para çekmek için kullanır.
Making bank deposits just got easier.
Make deposits quickly and easily.
Tom hasn't changed a bit since college.
- Tom üniversiteden beri bir parça değişmedi.
When I was a kid, touching bugs didn't bother me a bit. Now I can hardly stand looking at pictures of them.
- Ben bir çocukken, böceklere dokunmak beni bir parça rahatsız etmezdi. Şimdi neredeyse onların resimlerine bakmaya katlanamıyorum.
He tried to put the fragments of a broken vase together.
- O, kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirmeye çalıştı.
Fragments of the mirror were scattered on the floor.
- Ayna parçaları zemin üzerinde dağıldı.
Read this passage and translate it into Japanese.
- Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside.
- İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.
She shared her piece of cake with me.
- O, kek parçasını benimle paylaştı.
Cutting a cake into equal pieces is rather difficult.
- Bir pastayı eşit parçalara ayırma oldukça zordur.
He gave him a lump of silver as big as his head.
- Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.
Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
- Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
I'd like a large portion, please.
- Lütfen, büyük bir parça istiyorum.
Mary is scraping her heels.
- Mary topuklarını parçalıyor.
Tom asked for Mary's address and wrote it down on a piece of scrap paper.
- Tom Mary adresini istedi ve onu bir parça kâğıt üzerine not etti.
These fragile items must be insured against all risks.
- Kırılabilir bu parçalar bütün risklere karşı sigortalanmalıdır.
These items are rather hard to obtain.
- Bu parçaları elde etmesi oldukça zordur.
The dough broke up when Tom tried to stretch it.
- Tom onu germeye çalıştığında hamur parçalandı.
And the servant came and chopped the Tree into little pieces.
- Uşak geldi ve ağacı küçük parçalara ayırdı.
Before forks and chopsticks, people usually ate food with a piece of flat bread.
- Çatal ve çubuklardan önce, insanlar genellikle düz bir parça ekmek ile yemek yerdi.
There is a limit of two pieces of luggage for each passenger.
- Her yolcu için iki parça bagaj limiti vardır.
Read this passage and translate it into Japanese.
- Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.
Would you slice me a piece of ham, please?
- Bana bir parça jambon dilimler misin?
Mother divided the cake into three parts.
- Annem pastayı üç parçaya böldü.
Tom divided the pie into three equal parts.
- Tom pastayı üç eşit parçaya böldü.
Did you listen to her new song?
- Onun yeni parçasını dinledin mi?
Each kind of atom has a certain unique number of particles called protons, neutrons, and electrons in it.
- Her tür atomun içinde protonlar, nötronlar ve elektronlar denilen belirli benzersiz parçacıkları vardır.
Some scientists think that gravity is made up of particles called gravitons which travel at the speed of light.
- Bazı bilim adamları yer çekiminin ışık hızıyla seyahat eden graviton denilen parçacıklardan yapıldığını düşünüyor.
Tom cut the pie into six pieces.
- Tom pastayı altı parçaya böldü.
I bought three pieces of furniture.
- Ben üç parça mobilya satın aldım.
On the plate was a piece of chicken, a potato and some green peas.
- Tabakta bir parça piliç, bir patates ve biraz yeşil bezelye vardı.
You worship money because you believe in capitalism.
- Kapitalizme inandığın için paraya tapıyorsun.
Mr. Morita started a business by using borrowed money as capital.
- Bay Morita sermaye olarak borç para kullanarak bir işe başladı.
The man claimed he didn't take the money.
- Adam parayı almadığını iddia etti.
Jane went to the bank to take out some money.
- Jane biraz para çekmek için bankaya gitti.
Nouns, pronouns, verbs, adjectives, adverbs, articles, prepositions, conjunctions, and interjections are the parts of speech in English.
- İsimler, zamirler, fiiller, sıfatlar, zarflar, makaleler, edatlar, bağlaçlar, ve ünlemler İngilizcede konuşma parçalarıdır.
Tom cut his finger on a piece of glass.
- Tom bir cam parçası ile parmağını kesti.
Tom cut his sister a piece of cake.
- Tom kız kardeşine bir parça kek kesti.
It's clear Tom doesn't have an ounce of humanity.
- Tom'un bir parça insanlığının olmadığı açık.
Scotland is part of the United Kingdom.
- İskoçya Birleşik Krallığın parçasıdır.
Work is a very important part of life in the United States.
- Çalışma ABD'de hayatın çok önemli bir parçasıdır.
Can you break an apple in half with your bare hands?
- Çıplak ellerinle bir elmayı parçalayabilir misin?
I can rip you apart with my bare hands.
- Seni çıplak ellerimle parçalayabilirim.
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
This is my favorite track on the entire disc.
- Bu, bütün diskteki favori parçam.
Possibly the fossilized tracks belong to animals of the Jurassic period.
- Muhtemelen fosilleşmiş parçalar jura dönemi hayvanlarına aittir.
I fixed the flashlight using a small tool.
- Ben küçük bir parça kullanarak el fenerini onardım.
A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
- Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
Sometimes rich people look down on other people who do not have much money.
- Bazen zengin insanlar çok parası olmayan diğer insanlara tepeden bakarlar.
If I had been rich, I would have given you some money.
- Zengin olsaydım, ben sana biraz para verirdim.
Tom has a patch of gray in his hair.
- Tom'un saçında bir parça gri var.
Tom shredded the lettuce.
- Tom marulu parçaladı.
There wasn't a single shred of evidence.
- Tek bir parça delil yoktu.