I just want to hold her hand.
- Sadece onun elini tutmak istiyorum.
The girl tried hard to hold back her tears.
- Kız gözyaşlarını tutmak için çok gayret etti.
I didn't mean to keep it secret.
- Bunu gizli tutmak niyetinde değildim.
Ecology is very important to keep our world safe.
- Ekoloji dünyamızı güvende tutmak için çok önemlidir.
I will lend you the books, which I have at my disposal, on condition that you keep them clean.
- Onları temiz tutmak şartıyla sana elimdeki kitapları ödünç vereceğim.
Tom wanted to hire us both, but he said he could only hire one of us.
- Tom ikimizi de tutmak istedi, ancak yalnızca bizden birini tutabileceğini söyledi.
It wasn't my idea to hire her.
- Onu tutmak benim fikrim değildi.
On a hot summer day, the air conditioner works all day to keep us cool.
- Sıcak bir yaz gününde, klima bizi serin tutmak için bütün gün çalışır.
I don't have a lot of work, but it's enough to keep me in the office this week.
- Bir sürü işim yok ama bu hafta beni ofiste tutmak için yeterli.
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
I had to grab her to keep her from falling.
- Onun düşmesini engellemek için onu tutmak zorunda kaldım.
If you want to stay a member of this club, you have to fish or cut bait.
- Bu kulübün bir üyesi kalmak istiyorsanız balık tutmak ya da yem kesmek zorundasınız.
I'd like to keep it that way.
- Bunu o şekilde tutmak istiyorum.
It is a fine day and I feel like going fishing.
- Güzel bir gün ve canım balık tutmak istiyor.
We have to keep our dog tied.
- Köpeğimizi bağlı tutmak zorundayız.
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
Make no mistake: we do not want to keep our troops in Afghanistan. We seek no military bases there.
- Yanlış yapmak yok: Biz birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz. Biz orada askeri üs aramıyoruz.
I make sure to keep my computer secure.
- Bilgisayarımı güvende tutmak için gerekeni yapıyorum.
Sami came to mourn Layla.
- Sami, Leyla'ya yas tutmak için geldi.
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
They held her in high esteem as their benefactor.
- Onlar, hayırseverleri olarak onu yüksek itibarda tuttu.
The picture was held on by a pin.
- Resim bir iğne ile tutturuldu.
Tom tried to hold back his tears.
- Tom gözyaşlarını tutmaya çalıştı.
The most dangerous thing Tom ever wanted to try to do was to hold a poisonous snake.
- Tom'un şu ana kadar yapmayı denemek istediği en tehlikeli şey zehirli bir yılanı tutmaktı.
We should take his youth into account.
- Onun gençliğini göz önünde tutmalıyız.
Why do you want to take a taxi?
- Neden bir taksi tutmak istiyorsun?
They fixed the sign to the wall.
- Onlar tabelayı duvara tutturdular.
How much does a beer cost?
- Bir bira ne kadar tutar?
This diamond costs a fortune.
- Bu elmas servet tutar.
You must grip that dagger this way.
- O hançeri bu şekilde tutmalısın.
Tom can't hold down a job. He's always getting fired.
- Tom bir mesleği tutamaz. O her zaman kovuluyor.
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
She screamed with horror as someone took hold of her arm.
- Birisi onun kolundan tuttuğunda o korkudan çığlık attı.
You're holding my hand in the photo.
- Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
He could no longer restrain himself.
- O artık kendini tutamadı.
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
Tom and Mary's new puppy chews up everything he can get hold of, including Tom's new slippers.
- Tom ve Mary'nin yeni köpeği, Tom'un yeni terlikleri de dahil olmak üzere, elinde tuttuğu her şeyi çiğnemektedir.
Where can I get hold of a good tax lawyer?
- Nerede iyi bir vergi avukatı tutabilirim?
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
My brother is holding a camera in his hand.
- Erkek kardeşim elinde bir kamera tutuyor.
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
Tom couldn't hold back his tears.
- Tom gözyaşlarını tutamadı.
The police held back the protesters.
- Polis protestocuları geri tuttu.
The police held back the crowd.
- Polisler kalabalığı geride tuttu.
Reason promises us its support, but it does not always keep its promise.
- Sebep bize destek sözü verir ancak her zaman sözünü tutmaz.
Food prices are at their highest level since the United Nations Food and Agriculture Organization began keeping records in 1990.
- Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Kurumu 1990'da kayıt tutmaya başladığından beri, yiyecek fiyatları en yüksek seviyesindedir.
Tom isn't good at keeping secrets.
- Tom sır tutmakta iyi değildir.