Tom is a versatile kid.
- Tom çok yönlü bir çocuk.
Tom is quite versatile, isn't he?
- Tom oldukça çok yönlü, değil mi?
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
Tom made a crucial mistake.
- Tom çok önemli bir hata yaptı.
Mental strength is crucial for success in any sports.
- Zihinsel güç herhangi bir sporda başarı için çok önemlidir.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
It is dangerous to drink too much.
- Çok fazla içmek tehlikelidir.
She's vital to the mission.
- O görev için çok önemlidir.
Your help is vital to the success of our plan.
- Senin yardımın planımızın başarısı için çok önemlidir.
There were too many people at the concert.
- Konserde çok fazla kişi vardı.
Indonesia consists of many islands and two peninsulas.
- Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.
That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
These are very old books.
- Bunlar çok eski kitaplar.
I think that was very funny.
- Sanırım o çok komikti.
That was very funny. Do it again!
- Bu çok komikti. Tekrar yap!
We didn't talk very much.
- Biz pek çok konuşmadık.
Windows is the most used operating system in the world.
- Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.
Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
- Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
He understands her problems more or less.
- Onun sorunlarını az çok anlıyor.
Do not be shy. Your pronunciation is more or less correct.
- Utanma. Telaffuzun az çok doğru.
The teacher was very fair when she marked our exams.
- Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.
That's not very fair, is it?
- Bu çok adil değil, değil mi?
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
She's a very good teacher.
- O çok iyi bir öğretmendir.
What Tom said was outrageous.
- Tom'un söylediği çok çirkindi.
It's freezing out here.
- Burada dışarısı çok soğuk.
It's freezing in here.
- Burada hava çok soğuk.
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
Oil is abundant in that country.
- Şu ülkede petrol çoktur.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
Tom should have plenty of time.
- Tom'un çok zamanı olmalı.
You must not depend so much on others.
- Diğerlerine çok fazla bağımlı olmamalısın.
He hurt his arm lifting so much weight.
- Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.
I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
- Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
We had lots of fun at the picnic.
- Biz piknikte çok eğlendik.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
He spent countless hours preparing for the test.
- Teste hazırlanmak için çok saatler harcadı.
The king had numerous illegitimate children with her.
- Kralın ondan çok sayıda gayrımeşru çocuğu vardı.
Numerous stars were visible in the sky.
- Gökyüzünde çok sayıda yıldız görünüyordu.
God is dead. And I don't feel so good either.
- Tanrı öldü ve ben de çok iyi hissetmiyorum.
I'm not sure, but perhaps Tom is already dead.
- Emin değilim ama belki de Tom çoktan öldü.
I was very exuberant.
- Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
I'm slightly worried about Tom.
- Tom hakkında çok az endişeliyim.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
The ship from New York will arrive before long.
- New York'tan gelen gemi çok geçmeden gelecek.
According to the weather forecast, the rainy season will set in before long.
- Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.
She felt very bad that day.
- O, o gün çok kötü hissetti.
Telling lies is a very bad habit.
- Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
I think something terrible has happened to Tom.
- Sanırım Tom'a çok kötü bir şey oldu.
Is it really so terrible?
- O gerçekten çok kötü mü?
Tom is a well-rounded person.
- Tom çok yönlü bir kişi.
Tom is a well-rounded individual.
- Tom çok yönlü bir birey.
Why are you so skinny?
- Neden bu kadar çok zayıfsın?
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
- Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
Layla was a very deadly woman.
- Leyla çok ölümcül bir kadındı.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth.
- Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.
It's very big of you to admit you're wrong.
- Hatalı olduğunuzu kabul ettiğiniz için çok büyüksünüz.
The bread is cutting badly because it's very soft.
- Ekmek çok yumuşak olduğu için zor kesiliyor.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
Tom ate too many jelly donuts.
- Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
I like grape jelly best.
- En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
Tom has multiple talents.
- Tom'un birden çok yeteneği vardır.
Tom gave Mary some advice on how to pass multiple-choice tests.
- Tom Mary'ye çoktan seçmeli testleri nasıl geçeği konusunda biraz tavsiye verdi.
Their garden is full of very beautiful flowers all the year round.
- Onların bahçesi tüm yıl boyunca çok güzel çiçeklerle dolu.
Mary adores her baby's cute, round face.
- Mary bebeğinin sevimli, yuvarlak yüzünü çok seviyor.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure.
- Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha ilginç.
It began to rain in earnest.
- Çok yağmur yağmaya başladı.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
I hope the bus will come before long.
- Umarım otobüs çok geçmeden gelir.
He looks a good deal better today.
- O, bugün çok daha iyi görünüyor.
It snowed a good deal last night.
- Dün gece çok kar yağdı.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
Tom has collected a great many butterflies.
- Tom pek çok kelebek topladı.
A great many tourists visit Kyoto in spring.
- Baharda pek çok turist Kyoto'yu ziyaret eder.
We rejected Tom's suggestion as too extreme.
- Biz Tom'un önerisini çok aşırı olarak reddettik.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
- Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
The kangaroo jumps very high.
- Kangurular çok yüksek sıçrarlar.
There are a great number of schools in this city.
- Bu şehirde çok sayıda okul vardır.
A great number of students battled for freedom of speech.
- Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
- Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
Jon is far more attractive than Tom.
- Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.
He went so far as to call me a liar.
- O, bana bir yalan söyleyecek kadar çok ileri gitti.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
Several companies are competing to gain the contract.
- Çok sayıda şirket sözleşmeyi kazanmak için yarışıyor.
There were several stars to be seen in the sky.
- Gökyüzünde görülen çok sayıda yıldızlar vardı.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
She is a student who studies very hard.
- O çok çalışan bir öğrencidir.
A good night's sleep will do you a world of good.
- İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.
Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.
I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior.
- Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.
The uprising was brutally suppressed.
- İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
Tom loved his mother dearly.
- Tom annesini çok sevdi.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilaç çok kötü tadıyor.
Their performance that year was horrible.
- Bu yılki performansları çok berbattı.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla ağrıyor.
You speak tremendously fast.
- Çok hızlı konuşuyorsun.
The fountain is lit with multi-colored lights.
- Çeşme çok renkli ışıklarla aydınlatılıyor.
The city's multi-story buildings built in the 1940's are in danger of collapse.
- Şehrin 1940'larda yapılmış çok katlı yapıları çökme tehlikesindeler.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Windows is the most used operating system in the world.
- Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.
Tom looks like he's too tired to help us right now.
- Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
Tom has as much right to be here as Mary does.
- Tom'un Mary'nin olduğu kadar çok burada olma hakkı var.
The British acted too late.
- İngilizler çok geç davrandı.
The order came too late.
- Sipariş çok geç geldi.
This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
- Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.
This website is so cool.
- Bu web sitesi çok güzel.
It would be so cool if I could speak ten languages!
- On dil konuşabilsem, çok güzel olur!
She is an adorable woman.
- O çok güzel bir kadın.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
Your handwriting is very good.
- Senin el yazın çok güzel.
This smells very, very good.
- Bu çok, çok güzel kokuyor.
Do you think that brown hair is very beautiful?
- Kahverengi saçın çok güzel olduğunu düşünüyor musun?
Seen from the sky, the island was very beautiful.
- Gökyüzünden görüldüğünde,ada çok güzeldi.
Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak.
- Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.
This is a fascinating article.
- Bu çok ilginç bir makale.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
There is much evil in the world.
- Dünyada çok kötülük var.
Some people are evil.
- Bazı insanlar çok kötüdür.
The road is in a deplorable state.
- Yol çok kötü durumda.
Moncalvo is the smallest Italian city.
- Moncalvo çok küçük bir İtalyan şehridir.
The price of this car is very high.
- Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
- Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
I have to admit it's very tempting.
- Onun çok çekici olduğunu kabul etmeliyim.
I thought this wasn't a big deal.
- Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.
It's a very big deal.
- Bu çok önemli bir konu.
We eat more processed food than natural food.
- Doğal gıdalardan çok işlenmiş gıdalar yiyoruz.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
I have a dozen reports to read.
- Okuyacak çok sayıda raporum var.
Tom gave me a dozen cookies in a plastic bag.
- Tom bana plastik bir torba içinde çok sayıda kurabiye verdi.