çok(mek)

listen to the pronunciation of çok(mek)
Türkçe - İngilizce

çok(mek) teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı

çok yönlü
versatile

The programming language Java is highly versatile. - Programlama dili Java son derece çok yönlüdür.

Tom is a versatile kid. - Tom çok yönlü bir çocuk.

çok
much

I like coffee much more than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

If you eat too much you will become fat. - Çok fazla yersen şişmanlarsın.

çok önemli
(Hukuk) crucial

Mental strength is crucial for success in any sports. - Zihinsel güç herhangi bir sporda başarı için çok önemlidir.

Sunday's match will be crucial. - Pazar günkü maç çok önemli olacak.

çok fazla
too much

Too much drinking will make you sick. - Çok fazla içmek seni hasta edecek.

If you eat too much you will become fat. - Çok fazla yersen şişmanlarsın.

çok korkutmak
terrify
çok önemli
vital

She's vital to the mission. - O görev için çok önemlidir.

It's absolutely vital that we get to Tom Jackson's office by 2:30. - 2.30'a kadar Tom Jackson'ın ofisine gitmemiz kesinlikle çok önemlidir.

çok
many

Indonesia consists of many islands and two peninsulas. - Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.

He has many enemies in the political world. - Politik dünyada pek çok düşmanı var.

çok
very

Tokyo is a very big city. - Tokyo çok büyük bir şehirdir.

These are very old books. - Bunlar çok eski kitaplar.

çok komik
very funny

What you said was very funny. - Söylediğin çok komikti.

I think that was very funny. - Sanırım o çok komikti.

pek çok
very much

We didn't talk very much. - Biz pek çok konuşmadık.

en çok
most

Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world. - Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

az çok
more or less

Do not be shy. Your pronunciation is more or less correct. - Utanma. Telaffuzun az çok doğru.

She's more or less my age. - O az çok benim yaşımda.

çok istemek
crave
çok
fair

Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study. - Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.

That's not very fair, is it? - Bu çok adil değil, değil mi?

çok
good

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

She's a very good teacher. - O çok iyi bir öğretmendir.

çok çirkin
outrageous

What Tom said was outrageous. - Tom'un söylediği çok çirkindi.

çok istenen şey
prize
çok miktar
muckle
çok soğuk
freezing

It's freezing out here. - Burada dışarısı çok soğuk.

It's freezing in here. - Burada hava çok soğuk.

çok yaşa
bless you!
çok
affluent
çok
ample
çok
a lot

Japan consumes a lot of paper. - Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.

What a lot of books he has! - Onun ne de çok kitabı var!

çok
abundant

Oil is abundant in that country. - Şu ülkede petrol çoktur.

Very large windows assure abundant natural daylight. - Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.

çok
plenty

Tom certainly had plenty of opportunities to go to concerts while he was in Boston. - Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.

Tom should have plenty of time. - Tom'un çok zamanı olmalı.

çok
abounding
çok
helluva
çok
so much

I had no idea that Tom knew so much about zebras. - Tom'un zebralarla ilgili çok şey bildiğine dair bir fikrim yoktu.

You must not depend so much on others. - Diğerlerine çok fazla bağımlı olmamalısın.

çok
lots of

I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind. - Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.

We had lots of fun at the picnic. - Biz piknikte çok eğlendik.

çok
countless

Countless lives have been lost. - Pek çok hayat kayboldu.

He spent countless hours preparing for the test. - Teste hazırlanmak için çok saatler harcadı.

çok
numerous

Numerous stars were visible in the sky. - Gökyüzünde çok sayıda yıldız görünüyordu.

When I went into his room, he showed me the numerous trophies he had won during the twenty years he had played golf. - Onun odasına girdiğimde, golf oynadığı yirmi yıl süresince kazandığı çok sayıda kupayı bana gösterdi.

çok
piping
çok
dead

I'm not sure, but perhaps Tom is already dead. - Emin değilim ama belki de Tom çoktan öldü.

I am dead tired from walking around all day. - Bütün gün yürümekten çok yoruldum.

çok
hearty
çok
exuberant

I was very exuberant. - Ben çok hayat doluydum.

çok
plenteous
çok
lavish

Tom lives a very lavish lifestyle. - Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.

çok az
slightly

You may be right, but we have a slightly different opinion. - Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.

I'm slightly worried about Tom. - Tom hakkında çok az endişeliyim.

çok büyük sayıda
myriad
çok daha fazla
much more
çok dikkatli
meticulous
çok dil bilen
multilingual
çok etkili şey
blockbuster
çok geçmeden
before long

I hope the bus will come before long. - Umarım otobüs çok geçmeden gelir.

Spring will be here before long. - Bahar çok geçmeden burada olacak.

çok hücreli
multicellular
çok ince kumaş
zephyr
çok istemek
aspire
çok istemek
covet
çok kötü
(Gıda) very bad

His behavior, as I remember, was very bad. - Onun davranışı, benim hatırladığım gibi, çok kötüydü.

Telling lies is a very bad habit. - Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.

çok kötü
terrible

Smoking is terrible for your health. - Sigara içmek sağlığınız için çok kötüdür.

She looked terrible at that time. - O zaman çok kötü görünüyordu.

çok kötü durumda
at a low ebb
çok yaşa
God bless you
çok yaşa
viva
çok yönlü
well-rounded

Tom is a well-rounded person. - Tom çok yönlü bir kişi.

Tom is a well-rounded individual. - Tom çok yönlü bir birey.

çok yıllık
perennial
çok zayıf
skinny

Why are you so skinny? - Neden bu kadar çok zayıfsın?

çok çalıştırmak
overwork
çok ısınmak
overheat
çok
lot

Japan consumes a lot of paper. - Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.

He caused his parents a lot of anxiety. - Ailesini çok endişelendirdi.

çok
heavy

The bag was too heavy for me to carry by myself. - Çanta benim tek başıma taşıyamayacağım kadar çok ağırdı.

It's good now; neither too heavy nor too light. - O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.

çok
like hell
çok
deadly

Layla was a very deadly woman. - Leyla çok ölümcül bir kadındı.

çok
bloody
çok
plentiful

A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low. - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.

çok
innumerable
çok giyilmiş
worn
çok güzel kız
peach
çok
hell of
çok
big

Japanese tourists abroad are big spenders. - Yurt dışındaki Japon turistler çok para harcarlar.

Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth. - Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.

çok
badly

You must want this very badly. - Bunu çok fazla istemelisin.

The bread is cutting badly because it's very soft. - Ekmek çok yumuşak olduğu için zor kesiliyor.

çok
jelly

I like grape jelly best. - En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.

Tom ate too many jelly donuts. - Tom çok sayıda jöleli börek yedi.

çok
(Denizbilim) multy
çok
a raft of
çok
multiple

Tom has multiple talents. - Tom'un birden çok yeteneği vardır.

Tom claimed that his father had raped him on multiple occasions. - Tom babasının birden çok kez ona tecavüz ettiğini iddia etti.

çok
profoundly
çok
round

There's a lot of rain all the year round. - Yıl boyunca çok yağmur var.

Their garden is full of very beautiful flowers all the year round. - Onların bahçesi tüm yıl boyunca çok güzel çiçeklerle dolu.

çok
sore

If you eat too much of this food, you may get a sore throat. - Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.

I have a sore throat because of too much smoking. - Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.

çok
manifold
çok
uncommonly
çok
bounteous
çok
so
çok
by far

The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure. - Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.

This novel is by far more interesting than that one. - Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.

çok
numerously
çok
in earnest

It began to rain in earnest. - Çok yağmur yağmaya başladı.

çok
killing
çok
long

He began by saying that he would not speak very long. - O, çok uzun konuşmayacağını söyleyerek başladı.

This survey is too long to finish quickly. - Bu araştırma hızlı bir şekilde bitiremeyecek kadar çok uzun.

çok
a good deal

We learn a good deal at school. - Biz okulda çok şey öğrendik.

He looks a good deal better today. - O, bugün çok daha iyi görünüyor.

çok
extensive

The damage is too extensive. - Zarar çok geniş çaplıdır.

çok
a great many

There are a great many forest fires in America. - Amerika'da pek çok orman yangını var.

There were a great many boys and girls in the park. - Parkta çok sayıda erkek ve kız vardı.

çok
extreme

Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion. - Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.

You seem to be extremely lazy. - Çok tembel görünüyorsun.

çok
whaling
çok
exceedingly
çok
high

The price of this car is very high. - Bu arabanın fiyatı çok yüksek.

The kangaroo jumps very high. - Kangurular çok yüksek sıçrarlar.

çok
a great number of

As a result of the war, a great number of victims remained. - Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.

A great number of students battled for freedom of speech. - Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.

çok
myriad

There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street. - Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.

çok
teem
çok
far

Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office. - Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.

Jane's farewell speech made us very sad. - Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.

çok
extremely

Tom is extremely sophisticated. - Ton son derece çok bilmiş.

Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion. - Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.

çok
several

Mary has received several prizes for her poetry. - Mary şiiri için çok sayıda ödül aldı.

Several slight shocks followed the earthquake. - Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.

çok
hard

Understanding you is really very hard. - Seni anlamak gerçekten çok zor.

Praise stimulates students to work hard. - Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.

çok
a world of

A good night's sleep will do you a world of good. - İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.

çok
darned
çok
substantially
çok
(Argo) heaps
çok
infinitely

Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen. - Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.

I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior. - Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.

çok
uprising

The uprising was brutally suppressed. - İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.

çok
abysmal
çok
dearly

Tom loved his mother dearly. - Tom annesini çok sevdi.

çok
unduly
çok
horrible

I hate Sunday! It's a horrible day! - Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!

This medicine tastes horrible. - Bu ilaç çok kötü tadıyor.

çok
along with a lot
çok
thick on the ground
çok
tremendously

You speak tremendously fast. - Çok hızlı konuşuyorsun.

It hurts tremendously here. - Burası çok fazla acıyor.

çok
multi-

The multi-talented kid speaks 5 languages and plays 6 musical instruments. - Çok yetenekli çocuk 5 dil konuşuyor ve 6 müzik aleti çalıyor.

The fountain is lit with multi-colored lights. - Çeşme çok renkli ışıklarla aydınlatılıyor.

çok
eminently
çok
most

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

Windows is the most used operating system in the world. - Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.

çok
right

Tom doesn't feel much like talking right now. - Tom'un şu anda konuşmayı canı çok istemiyor.

Tom has as much right to be here as Mary does. - Tom'un Mary'nin olduğu kadar çok burada olma hakkı var.

çok
per-
çok dar (giysi)
skintight
çok derin deniz
abyssal
çok düzenli
precisely
çok düzenli
smoothly
çok düzenli
like clockwork
çok düzenli bir şekilde
in apple-pie order
çok geç
too late

The British acted too late. - İngilizler çok geç davrandı.

It's too late to shut the barn door after the horse is stolen. - At çalındıktan sonra ahırın kapısını kapatmak için çok geç.

çok geç
at all hours
çok geç olmadan
before it's too late
çok güvenilir
as good as gold
çok güvenmek
swear by
çok güzel
magical

This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead. - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.

çok güzel
(Argo) cool

This website is so cool. - Bu web sitesi çok güzel.

It would be so cool if I could speak ten languages! - On dil konuşabilsem, çok güzel olur!

çok güzel
inspired
çok güzel
scrumptious
çok güzel
spiffing
çok güzel
fabulous
çok güzel
how about that?
çok güzel
divine
çok güzel
ethel
çok güzel
(Argo) going off
çok güzel
super
çok güzel
that's great
çok güzel
slashing
çok güzel
adorable

The way Tom looked at me was so adorable, I just couldn't say no. - Tom'un bana bakış tarzı çok güzeldi, ben sadece hayır diyemedim.

I have bought an adorable doll for my granddaughter. - Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.

çok güzel
fine as a fiddle
çok güzel
very good

This smells very, very good. - Bu çok, çok güzel kokuyor.

It didn't taste very good. - Tadı çok güzel değildi.

çok güzel
very beautiful

Do you think that brown hair is very beautiful? - Kahverengi saçın çok güzel olduğunu düşünüyor musun?

Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting. - İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.

çok güzel
peachy
çok güzel
admirable
çok güzel
spiffy
çok güzel
(Konuşma Dili) a heaven on earth
çok güzel
terrific
çok güçlü
steel
çok güçlü
concentrated
çok güçlü
high-powered
çok güçlü
concerted

Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak. - Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.

çok güçlü
high-power
çok güçlü
all powerful
çok hafif (sesle)
(Muzik) pianissimo
çok ilginç
how about that?
çok ilginç
fascinating

This is a fascinating article. - Bu çok ilginç bir makale.

çok iğneli olta takımı
otter
çok korkunç
monstrous
çok kötü
bad

It would be unfair if we treated him so badly. - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.

Telling lies is a very bad habit. - Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.

çok kötü
diabolical
çok kötü
atrocious
çok kötü
execrable
çok kötü
how about that?
çok kötü
unmentionable
çok kötü
miserable

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

çok kötü
egregious
çok kötü
unspeakable
çok kötü
vicious
çok kötü
abominable
çok kötü
evil

There is much evil in the world. - Dünyada çok kötülük var.

Some people are evil. - Bazı insanlar çok kötüdür.

çok kötü
ghastly
çok kötü
criminal
çok kötü
deplorable

The road is in a deplorable state. - Yol çok kötü durumda.

çok kötü
sad
çok kötü
awfully
çok kötü
wretched
çok kötü
nefarious
çok kötü
abysmal
çok küçük
fractional
çok küçük
diminutive
çok küçük
(Tıp) nano-
çok küçük
smallest

Moncalvo is the smallest Italian city. - Moncalvo çok küçük bir İtalyan şehridir.

çok küçük
tiny
çok küçük
x-small
çok küçük
wee
çok sayıda tür
(Bilgisayar) multiple types
çok soğuk (mevsim/hava)
hard
çok taraflı
(Hukuk) multilateral
çok uzun süre
aeon
çok yük
(Bilgisayar) high load
çok yüksek
(Askeri) very high

The kangaroo jumps very high. - Kangurular çok yüksek sıçrarlar.

The price of this car is very high. - Bu arabanın fiyatı çok yüksek.

çok yüksek
(Ticaret) exorbitant
çok zaman önce
a long time ago
çok çekici
tempting

I have to admit it's very tempting. - Onun çok çekici olduğunu kabul etmeliyim.

çok çirkin
hideous
çok önce
long before
çok önem taşımak
be of capital importance
çok önemli
fateful
çok önemli
critical
çok önemli
a matter of life and death
çok önemli
a matter of life or death
çok önemli
red-letter
çok önemli
considerable
çok önemli
sacrosanct
çok önemli
big deal

I thought this wasn't a big deal. - Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.

It's a very big deal. - Bu çok önemli bir konu.

çok önemli
all-important
çok özür dilerim
i'm so sorry
çok üzgün
sick at heart
çok üzücü
heartbreaking
çok üzücü ve acıklı
tragic
çok üzülmek
deplore
çok-boyutlu
(Bilgisayar) multidimensional
çok
more

We eat more processed food than natural food. - Doğal gıdalardan çok işlenmiş gıdalar yiyoruz.

She is very beautiful, and what is more, very wise. - O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.

çok sevinme
joy
çok daha
a great deal
çok sayı
dozen

I have a dozen reports to read. - Okuyacak çok sayıda raporum var.

Tom gave me a dozen cookies in a plastic bag. - Tom bana plastik bir torba içinde çok sayıda kurabiye verdi.

Türkçe - Türkçe

çok(mek) teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

çok
Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı: "Bana matematik çok kolay geldi."- F. R. Atay
çok çok
En çok, en son, olsa olsa
İngilizce - Türkçe

çok(mek) teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

çok programlı lise
Multi-programme high school
çok(mek)