My brother has no occupation now.
 - Erkek kardeşimin şu anda işi yok.
Kemal Tahir narrates the occupation days of Istanbul in 1920s in his book named The People Of The Slave City.
 - Kemal Tahir Esir Şehrin İnsanları isimli kitabında İstanbul'un 1920'li yıllardaki işgal günlerini anlatır.
The export business isn't doing well.
 - İhracat işi iyi yapılmıyor.
My father is a businessman.
 - Babam bir iş adamıdır.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
 - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
Ann can't find a job.
 - Ann, bir iş bulamıyor.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
 - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
He is my working mate.
 - O benim iş arkadaşımdır.
Here's the house where he lived.
 - İşte onun yaşadığı ev.
Here's my email address.
 - İşte e-posta adresim.
I didn't get much sleep last night so I was nodding off all day at work.
 - Dün gece fazla uyuyamadım bu yüzden bütün gün işte uyukluyordum.
I'd like to spend less time at work and more time at home.
 - İşte daha az ve evde daha çok zaman geçirmek istiyorum.
There is a silver lining to every dark cloud!
 - Her işte bir hayır vardır!
There comes our teacher.
 - İşte hocamız geliyor.
You have no right to interfere in other people's affairs.
 - Diğer insanların işlerine karışmaya hakkın yoktur.
He has no connection with this affair.
 - Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.
I couldn't finish my assignments.
 - İşlerimi bitiremedim.
Any doubts with the assignment?
 - Ödevle ilgili kafasında soru işareti olan?
They are crying to the government to find employment for them.
 - Onlara iş bulması için hükümete bağırıyorlar.
I will make an application to that firm for employment.
 - İş için bu firmaya başvuruda bulunacağım.
Tom causes me a lot of extra work.
 - Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
 - Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
The authorities fined the shop because of a disorder in the electronic balance.
 - Elektronik terazideki bir arıza nedeniyle yetkililer işyerine para cezası verdi.
Local shops do good business with tourists.
 - Yerel mağazalar turistlerle iyi iş yapar.
I canceled my appointment because of urgent business.
 - Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
Here is your appointment card.
 - İşte, randevu kartınız.
Your robot will prepare meals, clean, wash dishes, and perform other household tasks.
 - Sizin robotunuz yemekleri hazırlayacak, temizleyecek, bulaşıkları yıkayacak, ve diğer ev işlerini yapacak.
I cooperated with him in the task.
 - Görevde onunla işbirliği yaptım.
The soul of commerce is upright dealing.
 - Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
 - Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
I have a mission to accomplish.
 - Yapacak bir işim var.
Tom abandoned the mission and quit his job.
 - Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
The export business isn't doing well.
 - İhracat işi iyi yapılmıyor.
Illness prevented him from doing his work.
 - Hastalık onun işini yapmasını engelledi.
She has a gigantic appetite.
 - Onun devasa bir iştahı vardır.
Memory is an essential function of our brain.
 - Bellek beynimizin önemli bir işlevidir.
A function that is differentiable everywhere is continuous.
 - Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.
He showed me the ropes.
 - Bana işin inceliklerini gösterdi.
Tom didn't show up for work today.
 - Tom bugün işe gelmedi.
Here's a piece of paper.
 - İşte bir parça kağıt.
John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
 - John sahtekâr satıcının işe yaramaz bir makine parçasını alırken onu kandırdığını iddia etti.
If you really need a job, why don't you consider working for Tom?
 - Eğer gerçekten bir işe ihtiyacın varsa, niçin Tom için çalışmayı düşünmüyorsun?
He has spent most of his working life as a diplomat.
 - İş hayatının çoğunluğunu bir diplomat olarak geçirdi.
Her novel ideas are time and again getting her into trouble with her more conservative colleagues.
 - Onun yeni fikirleri daha tutucu iş arkadaşlarıyla sık sık başını derde sokuyor.
Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.
 - Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.
Your plan sounds good, but the bottom line is: will it bring us more business?
 - Planın iyi görünüyor fakat asıl önemli olan şu: bize daha çok iş getirir mi?
What line of work are you in?
 - Hangi iş dalındasınız?
Tom was unable to hold a job or live by himself.
 - Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
He is holding up her work.
 - O onun işini engelliyor.
They will organize a labor union.
 - Bir işçi sendikası düzenleyecekler.
In England, Labor Day is in May.
 - İngiltere'de işçi bayramı mayıstadır.
The boy often runs errands.
 - Çocuk sık sık getir götür işleri yapar.
Tom often runs errands for Mary.
 - Tom sık sık Mary'nin ayak işlerini yapar.
Tom Jackson, a rich businessman, agreed to fund the project.
 - Tom Jackson, zengin iş adamı, projeye yatırım yapmayı kabul etti.
He planned the project along with his colleagues.
 - O ,projeyi iş arkadaşlarıyla birlikte planladı.
He drinks coffee before work.
 - O, işten önce kahve içer.
What time do you usually get off your work?
 - Genellikle işten ne zaman ayrılırsın?
Shouldn't you be at work already?
 - Zaten işte olman gerekmiyor mu?
His mother was already home from work and had supper prepared.
 - Annesi işten eve zaten dönmüştü ve hazırlanmış akşam yemeğini yedi.
I'll see you after work.
 - İşten sonra görüşürüz.
I don't see how Tom can stay up all night and then be so wide awake at work.
 - Tom'un bütün gece nasıl ayakta kalabildiğini ve sonra işte nasıl uyanık kaldığını anlamıyorum.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
 - Tokyo borsasında, aşağı yukarı 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
Jack of all trades, master of none.
 - Elinden her iş gelir ama hiç birinde uzman değil.
You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
 - Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
I have a great deal to do today.
 - Bugün yapacak çok işim var.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
 - Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
I keep a daily record of my business dealings.
 - İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
Here, your sentence is now consigned to posterity!
 - İşte, şimdi cümlen gelecek kuşaklara bırakıldı!
We always walk by the post office on the way to work.
 - Biz her zaman işe giderken postaneye yakın yürürüz.
The US Department of Agriculture established seven new “regional climate hubs” to help farmers and ranchers adapt their operations to a changing climate.
 - ABD Tarım Bakanlığı çiftçilerin ve çiftlik sahiplerinin işletmelerini değişen iklime uyarlamalarına yardımcı olmak için yedi yeni bölgesel iklim merkezi kurdu.
I have a few questions about Tom's operation.
 - Tom'un işlemi hakkında birkaç sorum var.
As far as I'm concerned, things are going well.
 - Bana kalırsa işler iyi gidiyor.
So far as he was concerned, things were going well.
 - Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.
He has a good position in a government office.
 - Hükümet konağında iyi bir işi var.
The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
 - CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor duruma soktu.
Tom is usually useless in these situations.
 - Tom genellikle bu durumlarda işe yaramaz.
I've got a situation to deal with.
 - İlgilenecek bir işim var.
The businessman didn't dare withdraw from the transaction.
 - İş adamı işlemden çekilmeye cesaret etmedi.
I must close this transaction within a week.
 - Bu işlemi bir hafta içinde kapatmalıyım.
It's your duty to finish the job.
 - İşi bitirmek sizin göreviniz.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
 - Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
Computers have invaded every field.
 - Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
He does one good deed every day.
 - O her gün bir sevap işler.
Deeds are better than words.
 - İşler sözlerden daha iyidir.
To all appearances, their actions haven't borne fruit.
 - Görünüşe bakılırsa, onların eylemleri işe yaramadı.
He's active doing charity work.
 - O hayır işi yapmada aktiftir.
The invasion of other countries is a shameful action.
 - Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.
Union members will vote today on whether to take industrial action.
 - Bugün sendika üyeleri iş yavaşlatma eylemi yapıp yapmayacaklarını oylayacak.
I am going to ascertain the truth of the matter.
 - Ben işin aslını anlayacağım.
Tom is not a lazy boy. As a matter of fact, he works hard.
 - Tom tembel bir çocuk değildir, İşin aslına bakarsanız, o çok çalışır.
This seems to be a busy place.
 - Bu işlek bir yer gibi gözüküyor.
It seems that certain operations cannot take place.
 - Belirli işlemler gerçekleşlmeyecek gibi görünüyor.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
 - Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
Tom is showing no signs of brain activity.
 - Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
I don't like my wife calling me at work.
 - Karımın beni iş yerinde aramasından hoşlanmam.
Tom doesn't like Mary calling him at work.
 - Tom, Mary'nin onu iş yerinde aramasından hoşlanmıyor.
There need to be new regulations for export businesses.
 - İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
Regulations protect workers.
 - Düzenlemeler işçileri korur.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
 - Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
The soul of commerce is upright dealing.
 - Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Layla did a professional job.
 - Leyla profesyonel bir iş yaptı.
Police revealed that the heist was the work of professionals.
 - Polis soygunun profesyonellerin işi olduğunu ortaya çıkardı.
This establishment attracts a clientele of both tourists and businessmen.
 - Bu şirket hem turistlerden hem de iş adamlarından müşteri çekiyor.
He has a good position in a government office.
 - Hükümet konağında iyi bir işi var.
I was able to get a job through the good offices of my friend.
 - Arkadaşlarımın iyi ofisleri sayesinde bir iş bulabildim.
He has always associated with large enterprises.
 - O her zaman büyük işletmeler ile ilişki kurmuştur.
The success of the enterprise astonished everybody.
 - İşletmenin başarısı herkesi şaşkına çevirdi.
The families of the factory workers need schools, hospitals, and stores, so more people come to live in the area to provide these services, and thus a city grows.
 - Fabrika işçilerinin ailelerinin okullara, hastanelere ve mağazalara ihtiyaçları vardır, bu yüzden bu hizmetleri sağlamak için daha fazla insan bölgede yaşamak için gelir. Böylece bir şehir gelişir.
May I be of further service?
 - Bir işe yarayabilir miyim?
I've got better things to do than to keep track of what Tom's doing.
 - Tom'un yaptıklarını izlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
I have better things to do than stand here and take your insults.
 - Burada durmak ve senin hakaretlerini dinlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
The handyman was supposed to arrive at twelve noon, but got stuck in a traffic jam for a few hours.
 - İşçinin öğle on ikide gelmesi bekleniyordu fakat birkaç saattir bir trafik sıkışıklığında sıkıştı.
We must pay attention to traffic signals.
 - Trafik işaretlerine dikkat etmeliyiz.
I have loads of things to do.
 - Yapacak bir sürü işim var.
Tom was so loaded with work that he would forget to eat.
 - Tom işle o kadar çok meşguldü ki yemek yemeyi unutacaktı.
Tom is a real piece of work.
 - Tom işin gerçek bir parçası.
You really are a piece of work.
 - Sen gerçekten işin bir parçasısın.
Tom is not a lazy boy. As a matter of fact, he works hard.
 - Tom tembel bir çocuk değildir, İşin aslına bakarsanız, o çok çalışır.
I will find out how the medicine works.
 - İlacın nasıl işe yaradığını öğreneceğim.
Here is a list of things you should avoid eating.
 - İşte yemekten kaçınman gereken şeylerin bir listesi.
Here is the final agenda for the meeting on June 16th.
 - 16 Haziran'daki toplantı için işte son gündem.
İşlemeyen demir pas tutar.
 - İşleyen demir paslanmaz.