Tom doesn't like it when this kind of stuff happens.
- Bu tür şey olduğunda, Tom bundan hoşlanmıyor.
Tom knows a lot of stuff about Mary.
- Tom Mary hakkında çok şey biliyor.
I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.
- Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
Please don't leave valuable things here.
- Lütfen değerli şeyleri burada bırakmayın.
There are a variety of articles in her purse.
- Çantasında çeşitli şeyler var.
I read an academic article in that language and understood almost everything, but when I tried reading a story for beginners I understood nothing.
- O dilde bilimsel bir yazı okudum ve neredeyse her şeyi anladım ama başlangıç seviyesindekiler için yazılmış bir hikayeyi okumaya çalıştığımda hiçbir şey anlamadım.
There are some things we could've change, but we chose not to.
- Değiştirebileceğimiz bazı şeyler vardır fakat seçeceğimiz değil.
I realized that what I had chosen didn't really interest me.
- Seçtiğim şeyin beni ilgilendirmediğini anladım.
Tom is pretty sure everything will go well.
- Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.
I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
- Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
You don't really love me at all. You only care about your math stuff! Not at all, I do love you! Prove it! Okay. Let A be the set of the objects I love...
- Aslında beni hiç sevmiyorsun. Tek önem verdiğin şey matematik! Ne münasebet, seni seviyorum! Kanıtla! Peki. Sevdiğim şeyler A kümesi olsun...
It was an object of terror.
- Dehşet veren bir şeydi.
As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious.
- Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.
Tom seems to be very concerned about something.
- Tom bir şey hakkında çok endişeli görünüyor.
I have nothing to say on this matter.
- Benim bu konuda söyleyecek bir şeyim yok.
As a matter of fact, I know nothing about it.
- Aslına bakarsan, ben bu konuda hiçbir şey bilmiyorum.
He knows a lot about foreign affairs.
- Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.
Doing that sort of thing makes you look stupid.
- Bu tür bir şey yapmak aptal görünmesini sağlar.
You need to stop doing things that bother Tom.
- Tom'u rahatsız eden şeyleri yapmayı durdurmalısın.
I don't know a thing about running a business.
- İş idaresi hakkında bir şey bilmiyorum.
Spies make it their business to know things that you don't want them to know.
- Casuslar senin onların bilmesini istemediğin şeyleri bilmek için işlerini yaparlar.
That'll change nothing.
- O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
She knows nothing about your family.
- Aileniz hakkında hiçbir şey bilmiyor.
Put everything in my basket.
- Her şeyi sepetime koy.
Some people believe that Japan is No.1 in everything.
- Bazı insanlar Japonya'nın her şeyde 1 numara olduğuna inanıyor.
Let me know if you are in need of anything.
- Eğer bir şeye ihtiyacın olursa haberim olsun.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
Have you ever considered getting rid of some of this junk?
- Sen hiç bu değersiz şeyin bazılarından kurtulmayı düşündün mü?
It's a wonder they're still awake.
- Onların hâlâ uyanık olması şaşılacak şey.
This is not at all what Tom expected.
- Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
I am not frightened of anything.
- Herhangi bir şeyden korkmam.
I want to tell you something important.
- Sana önemli bir şey söylemek istiyorum.
Tom wanted to tell Mary something important.
- Tom Mary'ye önemli bir şey söylemek istedi.
Cows supply us with many things we need.
- İnekler ihtiyacımız olan birçok şey bize verirler.
Tom is interested in many things.
- Tom birçok şeyle ilgileniyor.
Tom has lots of things to tell Mary.
- Tom'un Mary'ye söyleyecek çok şeyi var.
We have lots of things to do.
- Yapacak çok şeyimiz var.
I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.
- Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
Older people are often afraid of trying new things.
- Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.