We didn't talk very much.
- Biz pek çok konuşmadık.
Potatoes are very versatile.
- Patatesler çok yönlüdür.
Tom is quite versatile, isn't he?
- Tom oldukça çok yönlü, değil mi?
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
Mental strength is crucial for success in any sports.
- Zihinsel güç herhangi bir sporda başarı için çok önemlidir.
It's crucial for my girlfriend to be a hugger.
- Kız arkadaşımın kucaklamayı seven biri olması çok önemli.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
- Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
It is dangerous to drink too much.
- Çok fazla içmek tehlikelidir.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
Do not be shy. Your pronunciation is more or less correct.
- Utanma. Telaffuzun az çok doğru.
He understands her problems more or less.
- Onun sorunlarını az çok anlıyor.
It's absolutely vital that we get to Tom Jackson's office by 2:30.
- 2.30'a kadar Tom Jackson'ın ofisine gitmemiz kesinlikle çok önemlidir.
She's vital to the mission.
- O görev için çok önemlidir.
Indonesia consists of many islands and two peninsulas.
- Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.
The accident has caused many deaths.
- Kaza çok fazla ölüme neden oldu.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
That comedian is very funny.
- O komedyen çok komik.
What you said was very funny.
- Söylediğin çok komikti.
Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
- Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
The teacher was very fair when she marked our exams.
- Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.
This is too difficult for me.
- Bu benim için çok zordu.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
She's a very good teacher.
- O çok iyi bir öğretmendir.
What Tom said was outrageous.
- Tom'un söylediği çok çirkindi.
You do such a thing once too often and get punished.
- Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın.
Writers such as novelists and poets don't seem to benefit much from the advance of science.
- Romancılar ve şairler gibi yazarlar bilimin avantajından çok fazla yararlanıyor gibi görünmüyorlar.
This park is pretty big; it has a lot of trees and many flowers.
- Park oldukça büyüktür; Çok sayıda ağaçları ve çok sayıda çiçekleri vardır.
Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth.
- Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.
It's freezing out here.
- Burada dışarısı çok soğuk.
It's freezing in here.
- Burada hava çok soğuk.
What a lot of books he has!
- Onun ne de çok kitabı var!
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
Oil is abundant in that country.
- Şu ülkede petrol çoktur.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
Tom should have plenty of time.
- Tom'un çok zamanı olmalı.
Tom certainly had plenty of opportunities to go to concerts while he was in Boston.
- Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.
You're not very tidy.
- Sen çok düzenli değilsin.
Mary's apartment is very tidy.
- Mary'nin dairesi çok düzenli.
This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen.
- Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.
This book is chiefly concerned with the effects of secondhand smoking.
- Bu kitap en çok pasif içiciliğin etkileriyle ilgilenmektedir.
Tom reads a great deal.
- Tom oldukça çok okur.
Tom travels a great deal.
- Tom oldukça çok seyahat eder.
Tom didn't know that Mary was already dead.
- Tom Mary'nin çoktan öldüğünü bilmiyordu.
I'm not sure, but perhaps Tom is already dead.
- Emin değilim ama belki de Tom çoktan öldü.
He spent countless hours preparing for the test.
- Teste hazırlanmak için çok saatler harcadı.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
I was very exuberant.
- Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
In Venice, there are always lots of tourists.
- Venedik'te her zaman çok turist vardır.
Listening to music is lots of fun.
- Müzik dinlemek çok eğlenceli.
I had no idea that Tom knew so much about zebras.
- Tom'un zebralarla ilgili çok şey bildiğine dair bir fikrim yoktu.
What happened to make you laugh so much?
- Sizi çok güldürecek ne oldu?
When I went into his room, he showed me the numerous trophies he had won during the twenty years he had played golf.
- Onun odasına girdiğimde, golf oynadığı yirmi yıl süresince kazandığı çok sayıda kupayı bana gösterdi.
There are numerous universities in Kyoto.
- Kyoto'da çok sayıda üniversite var.
She likes her school a lot.
- O okulunu çok seviyor.
What a lot of books he has!
- Onun ne de çok kitabı var!
He said he was already more than fifty years old, fifty five, to be precise.
- O çoktan elli yaşından daha fazla olduğunu, tam olarak elli beş olduğunu söyledi.
Tom sounded slightly jealous.
- Tom çok az kıskanç görünüyordu.
I'm slightly worried about Tom.
- Tom hakkında çok az endişeliyim.
According to the weather forecast, the rainy season will set in before long.
- Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.
Spring will be here before long.
- Bahar çok geçmeden burada olacak.
Smoking is terrible for your health.
- Sigara içmek sağlığınız için çok kötüdür.
Is it really so terrible?
- O gerçekten çok kötü mü?
Tom has a very bad reputation around town.
- Tom şehrin civarında çok kötü bir üne sahiptir.
His behavior, as I remember, was very bad.
- Onun davranışı, benim hatırladığım gibi, çok kötüydü.
Tom is a well-rounded individual.
- Tom çok yönlü bir birey.
Tom is a well-rounded person.
- Tom çok yönlü bir kişi.
Why are you so skinny?
- Neden bu kadar çok zayıfsın?
Humility often gains more than pride.
- Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
Layla was a very deadly woman.
- Leyla çok ölümcül bir kadındı.
This desk was too heavy for Patty to lift.
- Bu masa Patty'nin kaldırması için çok ağırdı.
The traffic is heavy here.
- Trafik burada çok yoğundur.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
There are very few shops and the cinema is awful.
- Burada çok az mağaza var ve sinema da korkunç.
That looks like an awful lot for two people.
- Bu, iki kişi için oldukça çok şey gibi görünüyor.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
The bread is cutting badly because it's very soft.
- Ekmek çok yumuşak olduğu için zor kesiliyor.
Tom was shot multiple times.
- Tom birden çok kez vuruldu.
Tom has multiple talents.
- Tom'un birden çok yeteneği vardır.
Tom was shot multiple times.
- Tom birden çok kez vuruldu.
Tom claimed that his father had raped him on multiple occasions.
- Tom babasının birden çok kez ona tecavüz ettiğini iddia etti.
I don't like pizza any more than I like spaghetti.
- Ben pizzayı spagettiyi sevdiğimden daha çok sevmiyorum.
I don't like you any more than you like me.
- Seni senin beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.
I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
- Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.
During the presentation the speaker talked mainly about gender inequality.
- Sunumda konuşmacı daha çok cinsiyet eşitsizliğinden bahsetti.
His new job further separates him from his family.
- Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.
Apply to the office for further details.
- Daha çok bilgi için ofise başvurun.
After I got married, my Japanese got better and I could understand more.
- Evlendikten sonra benim Japonca daha iyi oldu ve daha çok anlayabildim.
I like vocal music better than instrumental music.
- Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.
Tom is more of a singer than a guitarist.
- Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
We consulted plenty of people.
- Pek çok insana danıştık.
As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
Don't make the same mistake twice. There are plenty of other options.
- Aynı hatayı iki kez yapma. Pek çok başka seçenek var.
We consulted plenty of people.
- Pek çok insana danıştık.
What do most young Italian girls spend their time doing?
- Pek çok genç İtalyan kızı zamanlarını ne yaparak geçiriyor?
If you go to that supermarket, you can buy most things you use in your daily life.
- O süpermarkete giderseniz, günlük hayatta kullandığınız pek çok şeyi satın alabilirsiniz.
I have a great deal of work to do.
- Yapacak pek çok işim var.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
I've been to Boston countless times.
- Pek çok kez Boston'a gittim.
This doesn't make a whole lot of sense.
- Bu pek çok anlam ifade etmiyor.
I have a whole lot of ideas.
- Benim pek çok fikirlerim var.
Lots of children in industrialised countries are too fat because they eat too much candy.
- Endüstrileşmiş ülkelerdeki pek çok çocuk çok fazla şeker yemesi nedeniyle çok şişman.
The fountain is lit with multi-colored lights.
- Çeşme çok renkli ışıklarla aydınlatılıyor.
The city's multi-story buildings built in the 1940's are in danger of collapse.
- Şehrin 1940'larda yapılmış çok katlı yapıları çökme tehlikesindeler.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
There were many guests - most of them were our teacher's classmates and friends.
- Çok sayıda misafir vardı-onlardan çoğu bizim öğretmenin sınıf arkadaşları ve arkadaşlarıydı.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
It's too hard for me.
- Bu benim için çok zordu.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
He feels a good deal better than yesterday.
- Düne göre çok daha iyi hissediyor.
He looks a good deal better today.
- O, bugün çok daha iyi görünüyor.
I like grape jelly best.
- En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
Tom ate too many jelly donuts.
- Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha ilginç.
The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure.
- Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.
A great many tourists visit Kyoto in spring.
- Baharda pek çok turist Kyoto'yu ziyaret eder.
There were a great many boys and girls in the park.
- Parkta çok sayıda erkek ve kız vardı.
As a result of the war, a great number of victims remained.
- Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.
A great number of students battled for freedom of speech.
- Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
- Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
Tom loved his mother dearly.
- Tom annesini çok sevdi.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilaç çok kötü tadıyor.
I hate Sunday! It's a horrible day!
- Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!
You speak tremendously fast.
- Çok hızlı konuşuyorsun.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla acıyor.
The price of this car is very high.
- Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
The price of this camera is very high.
- Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
One gesture may have multiple meanings, while a single meaning can be expressed by a number of gestures.
- Bir tek anlam çok sayıda jestlerle ifade edilebilirken, bir jest birden fazla anlamlara sahip olabilir.
Tom gave Mary some advice on how to pass multiple-choice tests.
- Tom Mary'ye çoktan seçmeli testleri nasıl geçeği konusunda biraz tavsiye verdi.
Mary adores her baby's cute, round face.
- Mary bebeğinin sevimli, yuvarlak yüzünü çok seviyor.
Their garden is full of very beautiful flowers all the year round.
- Onların bahçesi tüm yıl boyunca çok güzel çiçeklerle dolu.
It began to rain in earnest.
- Çok yağmur yağmaya başladı.
It won't be long before he returns home.
- O çok geçmeden eve döner.
I hope the bus will come before long.
- Umarım otobüs çok geçmeden gelir.
Jane's farewell speech made us very sad.
- Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
Tom and his brothers are extremely close.
- Tom ve erkek kardeşleri çok yakındır.
Several companies are competing to gain the contract.
- Çok sayıda şirket sözleşmeyi kazanmak için yarışıyor.
The multinational corporation lowered the price of several products.
- Çok uluslu ticaret şirketleri çok sayıda ürünün fiyatını düşürdü.
A good night's sleep will do you a world of good.
- İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.
I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior.
- Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.
Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.
The uprising was brutally suppressed.
- İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
Tom looks like he's too tired to help us right now.
- Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
Tom doesn't feel much like talking right now.
- Tom'un şu anda konuşmayı canı çok istemiyor.
It is never too late to learn.
- Öğrenmek için asla çok geç değildir.
The order came too late.
- Sipariş çok geç geldi.
Your handwriting is very good.
- Senin el yazın çok güzel.
The dinner was very good.
- Akşam yemeği çok güzeldi.
Seen from the sky, the island was very beautiful.
- Gökyüzünden bakıldığında ada çok güzeldi.
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.