Tom and Mary had trouble making themselves understood in French.
- Tom ve Mary'nin kendilerini Fransızca olarak ifade etme sorubları vardı.
I can't help making fun of him.
- Onunla alay etmemek elimde değil.
I feel like I should be doing something to help.
- Tom'a yardım etmek için bir şey yapmam gerekiyor gibi hissediyorum.
I'd like to thank you for doing such a great job.
- Böyle harika bir iş yaptığın için sana teşekkür etmek isterim.
The term ‘milonguero style tango’ was coined in the early 1990s to describe the style of dancing tango that was prevalent in the milongas of downtown Buenos Aires in the 1950s.
- 1950'li yıllarda şehir Buenos Aires'in milangolarında yaygın olan tangoyu dans etme stilini tanımlamak için 'Milonguero stili tango' terimi 1990'ların başında uyduruldu.
She kept dancing at the disco all night.
- O, bütün gece diskoda dans etmeye devam etti.
Tom told me to watch out for you.
- Tom sizin için dikkat etmemi istedi.
Do we need to watch out for tigers around here?
- Buradaki kaplanlara dikkat etmeli miyiz?
Don't worry. This won't happen again.
- Merak etme. Bu bir daha olmayacak.
Don't worry. It's OK.
- Merak etmeyin. Tamam.
Tom didn't shoot to kill.
- Tom öldürmek için ateş etmedi.
Tom didn't shoot anybody.
- Tom herhangi birine ateş etmedi.
I told you you had to pay attention to your legs and feet.
- Size söyledim, bacaklarınıza ve ayaklarınıza dikkat etmek zorundaydınız.
He had gone there to help garbage workers strike peacefully for better pay and working conditions.
- Daha iyi maaş ve daha iyi çalışma koşulları için temizlik emekçileri grevine barış içinde yardım etmek için oraya gitmişti.
Tom has to take this call.
- Tom bu aramayı kabul etmek zorunda.
May I take a few days off to visit my family?
- Ailemi ziyaret etmek için birkaç gün izin alabilir miyim?
I'll give you a call before I visit you.
- Ziyaret etmeden önce sizi ararım.
I would like to call on you one of these days.
- Bir gün seni ziyaret etmek istiyorum.
I had to resign because I just didn't get along with the new boss.
- İstifa etmek zorundaydım çünkü yeni patronla anlaşamadım.
I never get sick of dancing.
- Ben asla dans etmekten usanmam.
The police persuaded the criminal to surrender his weapon.
- Polis silahını teslim etmesi için suçluyu ikna etti.
Did Tom have to surrender his passport?
- Tom pasaportunu teslim etmek zorunda mıydı?
It's better to take your time than to hurry and make mistakes.
- Acele edip hatalar yapmaktansa acele etmemen daha iyidir.
Take your time, or you may make some mistake.
- Acele etmeyin, yoksa hata yapabilirsiniz.
Don't hurry if there's no purpose to your hurrying.
- Acele etmen için bir amacın yoksa acele etme.
I don't see any reason for hurrying.
- Ben acele etmek için herhangi bir neden görmüyorum.
Keep taunting me and see what happens.
- Benimle alay etmeye devam et ve ne olacağını gör.
Keep taunting me and see what happens.
- Benimle alay etmeye devam et ve ne olacağını gör.
You've omitted something.
- Bir şeyi dahil etmedin.
You've omitted something.
- Bir şeyi dahil etmedin.
Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities.
- Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.
Don't worry about it. It's not your problem.
- Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.
Don't worry about what Tom thinks.
- Tom'un ne düşündüğünü dert etme.
I really liked attending to that school. Every day, Gustavo would bring the guitar for us to play and sing during the break.
- Gerçekten o okula devam etmeyi sevdim. Gustavo bize mola sırasında oynamak ve şarkı söylemek için her gün gitar getirirdi.
Poverty prevented him from attending school.
- Yoksulluk onun okula devam etmesini engelledi.
No other contestant has obtained such a remarkable achievement.
- Başka hiçbir yarışmacı böyle dikkat çekici bir başarı elde etmedi.
This word is difficult to pronounce.
- Bu sözcüğü telaffuz etmek zordur.
Tom's last name is hard to pronounce.
- Tom'un soyadını telaffuz etmek zor.
I assume Tom is here to help.
- Sanırım Tom yardım etmek için burada.
It is worthwhile visiting the museum.
- Müzeyi ziyaret etmek faydalıdır.
The U.S. exports billions of dollars' worth of passenger airplanes.
- Amerika Birleşik Devletleri milyarlarca dolar değerinde yolcu uçakları ihraç etmektedir.
Don't accept drinks from strangers.
- Yabancılardan içecek kabul etmeyin.
Many doctors don't accept Medicare.
- Birçok doktor Medicare'i kabul etmemektedir.
Unlike yourself, I'm used to acknowledging my mistakes.
- Senin aksine, ben hatalarımı kabul etmeye alışkınım.
Tom was never very good at acknowledging mistakes.
- Tom hataları kabul etmede çok iyi değildi.
It's often very hard to acknowledge that you may have outgrown your friendship.
- Arkadaşlığınızı aşmış olabileceğinizi kabul etmek genelde çok zordur.
He didn't acknowledge defeat.
- O, yenilgiyi kabul etmedi.
I still can't help wondering why.
- Sebebini merak etmemek hâlâ elimde değil.
Tom can't help wondering whether he would have been better off if he had gone to college.
- Tom üniversiteye gitseydi daha varlıklı olup olmayacağını merak etmekten kendini alamıyor.
Something I et?.