Sürüş sırasında yola odaklanman gerekir.
- While you drive, you should focus on the road.
İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.
- While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
Amerika'da iken İngilizce becerisini geliştirdi.
- He developed his English skill while he was in America.
O, Japonya'da iken kasaba kasaba dolaştı.
- He went about from town to town while he was in Japan.
Söylediklerini anlamama karşın, öyle yapamıyorum.
- While I understand what you are saying, I cannot do accordingly.
Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
- While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
İngilizce sevmesine rağmen, o, matematikte zayıftır.
- While he likes English, he is weak in mathematics.
Lütfen sürüş esnasında sürücüyle konuşmayın.
- Please do not talk to the driver while he's driving.
Mary pişirirken, Tom akşam yemeği için masayı hazırladı.
- Tom set the table for dinner while Mary cooked.
Ben yatakta hasta iken benim için yemekler hazırladığın için sana teşekkür ederim.
- Thank you for preparing meals for me while I was sick in bed.
Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- While there is life, there is hope.
Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
- I want to leave these packages for a while.
O,her zaman çalışmaya devam etti.
- He kept on working all the while.
O her zaman sigara içmeye devam etti.
- He kept smoking all the while.
Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.
- We had no choice but to wait for a while until the store opened.
Bir öğrenciyken okuyabildiğin kadar çok kitap oku.
- Read as many books as you can while you are a student.
Ayakkabılarımı bağlarken bunu tut.
- Hold this while I tie my shoes.
O dükkana giderken köpeğini ağaca bağladı
- He tied his dog up to the tree while he went into the store.
Bazen yeni şeyleri denemek iyidir.
- It's good to try new things once in a while.
Tom kısa sürede ziyaret edecek.
- Tom is coming over in a little while.
Ben orada kısa süre içinde olacağım.
- I'll be there in a little while.
Ara sıra ondan haber alırım.
- I hear from him once in a while.
Tom ara sıra Boston'a gider.
- Tom goes to Boston every once in a while.
Eve gelirken onu gördüm fakat o beni görmemiş gibi davrandı.
- While I was coming home I saw him, but he pretended that he hadn't seen me.
Limonlar karşılıksız bir aşk anlamına gelirken portakallar mutlu bir aşk anlamına gelir,
- Oranges signify a happy love, while lemons - an unrequited one.
Beklerken, dergi okuyarak vakit geçirdi.
- She killed time reading a magazine while she waited.
Bu gerçekten biraz vakit alacak.
- It's just going to take a while.
Genç olmasına rağmen, çok dikkatlidir.
- Although he is young, he is very careful.
Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.
- Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there.
O her zaman ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
- She did nothing but cry all the while.
O her zaman sigara içmeye devam etti.
- He kept smoking all the while.
Bitkin olduğum halde, işe devam ettim.
- Although I was exhausted, I continued to work.
Sana söylediğim halde yapmadın bunu.
- Although I tell you to, you don't do it.
Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
- I want to leave these packages for a while.
Ben bir süredir buradayım.
- I've been here for a while.
Bir süredir bunu düşünüyorum.
- I've been thinking about this for a while.
Tom bir anda fazla yapmadı.
- Tom hasn't done much in a while.
Biraz sonra çocuklar sakinleşti.
- After a while, the children settled down.
Genç olmasına rağmen gri sakalı var.
- Although he's young, he has a grey beard.
Ekonomi zayıf olmasına rağmen, bazı şirketler hâlâ kazanç sağlıyor.
- Although the economy is weak, some companies are still making a profit.
O, bir süre burada kaldı.
- He stayed here for a while.
Soruyu bir süre düşünüp taşındı.
- She pondered the question for a while.
Herkes arada bir hatalar yapar.
- Everybody makes mistakes once in a while.
Arada bir şemsiyesini trende bırakır.
- Once in a while, he leaves his umbrella in the train.
Ara sıra sinemaya giderim.
- I go to the movies once in a while.
Sadece kitap okumayın. ara sıra dışarı gidin ve biraz egzersiz yapın.
- Don't just read books. Go outside once in a while and get some exercise.
Bir süre sonra, hava karardı.
- After a while, it grew dark.
Bir süre sonra yeniden yürümeye başladılar.
- They began to walk again after a while.
Alice calls us every now and then.
Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
- You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
Kısa bir süre içinde kimse Tom'u görmedi.
- No one's seen Tom in a while.
O, kısa bir süre o bölgede kaldı.
- She stayed in that area for a short while.
Kısa bir süre sonra o saçmalamaya başladı.
- After a short while, he began to talk nonsense.
O, bir süre burada kaldı.
- He stayed here for a while.
Bir süre bana bakmaktan başka bir şey yapmadı.
- For a while she did nothing but stare at me.
Tom ara sıra beni ziyaret etmeye gelir.
- Tom comes to visit me every once in a while.
Ara sıra erkek arkadaşıma o işteyken bir öğle yemeği götürürüm.
- Every once in a while, I take my boyfriend a lunch while he's at work.
Bir süre için gitmiş olabilirim.
- I may be gone for a while.
Bence bir süre için güvenliyiz.
- I think we're safe for a while.
Tom kısa sürede ziyaret edecek.
- Tom is coming over in a little while.
This case, while interesting, is a bit frustrating.
He lectured for quite a long while.
I'll wait while you've finished painting.
While De Anza was exploring the Bay of San Francisco, seeking a site for the presidio, the American colonists on the eastern seaboard, three thousand miles away, were celebrating the signing of the Declaration of Independence.
A posse of Dublin Metropolitan police superintended by the Chief Commissioner in person maintained order in the vast throng for whom the York street brass and reed band whiled away the intervening time by admirably rendering on their blackdraped instruments the matchless melody endeared to us from the cradle by Speranza's plaintive muse.
}.
I send her a note once in a while to let her know I'm thinking of her.
We should strike while the iron is hot and order some immediately, before they change the offer.
Doing volunteer work to help others is truly worth one's while.
1. I made it worth the waiter's while to give us good service.
2. If you'll throw a few contracts my way, I'll make it worth your while.
... While these gentlemen were busy inventing and crafting ...
... You can do it while you're making dinner. ...