çok

listen to the pronunciation of çok
Türkisch - Englisch
much

John is not as old as Bill; he is much younger. - John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.

I have too much homework today. - Bugün, çok fazla ödevim var.

many

The accident has caused many deaths. - Kaza çok fazla ölüme neden oldu.

You know many interesting places, don't you? - Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?

very

Understanding you is really very hard. - Seni anlamak gerçekten çok zor.

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

fair

The teacher was very fair when she marked our exams. - Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.

I can read Chinese fairly well, but I can't write it very well. - Ben Çince'yi oldukça iyi okuyabilirim ama çok iyi yazamam.

good

I hear he is good at mahjong. - Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.

It's good now; neither too heavy nor too light. - O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.

affluent
ample
a lot

Japan consumes a lot of paper. - Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.

She likes her school a lot. - O okulunu çok seviyor.

abundant

Oil is abundant in that country. - Şu ülkede petrol çoktur.

Very large windows assure abundant natural daylight. - Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.

plenty

Tom should have plenty of time. - Tom'un çok zamanı olmalı.

As a new father, I gave my first child plenty of books. - Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.

dead

I am dead tired from walking around all day. - Bütün gün yürümekten çok yoruldum.

God is dead. And I don't feel so good either. - Tanrı öldü ve ben de çok iyi hissetmiyorum.

countless

He spent countless hours preparing for the test. - Teste hazırlanmak için çok saatler harcadı.

I've been to Boston countless times. - Pek çok kez Boston'a gittim.

helluva
plenteous
exuberant

I was very exuberant. - Ben çok hayat doluydum.

lavish

Tom lives a very lavish lifestyle. - Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.

lots of

I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind. - Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.

In Venice, there are always lots of tourists. - Venedik'te her zaman çok turist vardır.

abounding
so much

He hurt his arm lifting so much weight. - Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.

What happened to make you laugh so much? - Sizi çok güldürecek ne oldu?

numerous

When I went into his room, he showed me the numerous trophies he had won during the twenty years he had played golf. - Onun odasına girdiğimde, golf oynadığı yirmi yıl süresince kazandığı çok sayıda kupayı bana gösterdi.

There are numerous universities in Kyoto. - Kyoto'da çok sayıda üniversite var.

piping
hearty
deadly

Layla was a very deadly woman. - Leyla çok ölümcül bir kadındı.

like hell
heavy

The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper. - Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.

It's good now; neither too heavy nor too light. - O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.

bloody
plentiful

A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low. - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.

lot

Japan consumes a lot of paper. - Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.

She likes her school a lot. - O okulunu çok seviyor.

innumerable
big

It's very big of you to admit you're wrong. - Hatalı olduğunuzu kabul ettiğiniz için çok büyüksünüz.

Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth. - Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.

hell of
badly

I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident. - Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.

You must want this very badly. - Bunu çok fazla istemelisin.

thick on the ground
multi-

The fountain is lit with multi-colored lights. - Çeşme çok renkli ışıklarla aydınlatılıyor.

Tatoeba is a multi-language dictionary. - Tatoeba çok dilli bir sözlüktür.

most

Football is the most known sport in the world. - Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.

Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world. - Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.

unduly
hard

Praise stimulates students to work hard. - Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.

It's too hard for me. - Bu benim için çok zordu.

extensive

The damage is too extensive. - Zarar çok geniş çaplıdır.

a good deal

We learn a good deal at school. - Biz okulda çok şey öğrendik.

She spent a good deal of money on her vacation. - O, tatiline çok para harcadı.

numerously
manifold
jelly

I like grape jelly best. - En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.

Tom ate too many jelly donuts. - Tom çok sayıda jöleli börek yedi.

a raft of
profoundly
sore

I have a sore throat because of too much smoking. - Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.

If you eat too much of this food, you may get a sore throat. - Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.

bounteous
so
by far

The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure. - Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.

This novel is by far more interesting than that one. - Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.

a great many

A great many tourists visit Kyoto in spring. - Baharda pek çok turist Kyoto'yu ziyaret eder.

There are a great many forest fires in America. - Amerika'da pek çok orman yangını var.

exceedingly
a great number of

A great number of students battled for freedom of speech. - Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.

As a result of the war, a great number of victims remained. - Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.

myriad

There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street. - Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.

substantially
(Argo) heaps
dearly

Tom loved his mother dearly. - Tom annesini çok sevdi.

horrible

Their performance that year was horrible. - Bu yılki performansları çok berbattı.

This medicine tastes horrible. - Bu ilacın tadı çok kötü.

eminently
tremendously

It hurts tremendously here. - Burası çok fazla ağrıyor.

You speak tremendously fast. - Çok hızlı konuşuyorsun.

teem
high

The price of this car is very high. - Bu arabanın fiyatı çok yüksek.

It's high time you had a haircut. - Saç tıraşı olmanın zamanı çoktan geldi.

whaling
extreme

Tom is extremely sophisticated. - Ton son derece çok bilmiş.

We rejected Tom's suggestion as too extreme. - Biz Tom'un önerisini çok aşırı olarak reddettik.

uncommonly
(Denizbilim) multy
multiple

The test was multiple choice. - Test çoktan seçmeliydi.

Tom claimed that his father had raped him on multiple occasions. - Tom babasının birden çok kez ona tecavüz ettiğini iddia etti.

round

There's a lot of rain all the year round. - Yıl boyunca çok yağmur var.

He works hard all the year round. - Bütün yıl çok sıkı çalışır.

in earnest

It began to rain in earnest. - Çok yağmur yağmaya başladı.

killing
long

He began by saying that he would not speak very long. - O, çok uzun konuşmayacağını söyleyerek başladı.

This survey is too long to finish quickly. - Bu araştırma hızlı bir şekilde bitiremeyecek kadar çok uzun.

far

To take something too far. - Bir şey alamayacak kadar çok uzak.

Jon is far more attractive than Tom. - Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.

çok yönlü
versatile

The programming language Java is highly versatile. - Programlama dili Java son derece çok yönlüdür.

Tom is a versatile kid. - Tom çok yönlü bir çocuk.

çok önemli
(Hukuk) crucial

Tom made a crucial mistake. - Tom çok önemli bir hata yaptı.

Sunday's match will be crucial. - Pazar günkü maç çok önemli olacak.

çok fazla
too much

You must not eat too much ice-cream and spaghetti. - Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.

If you eat too much you will become fat. - Çok fazla yersen şişmanlarsın.

çok korkutmak
terrify
çok önemli
vital

Your help is vital to the success of our plan. - Senin yardımın planımızın başarısı için çok önemlidir.

It's absolutely vital that we get to Tom Jackson's office by 2:30. - 2.30'a kadar Tom Jackson'ın ofisine gitmemiz kesinlikle çok önemlidir.

çok komik
very funny

I think that was very funny. - Sanırım o çok komikti.

Her hat looked very funny. - Onun şapkası çok komik görünüyordu.

pek çok
very much

We didn't talk very much. - Biz pek çok konuşmadık.

en çok
most

Windows is the most used operating system in the world. - Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.

Football is the most known sport in the world. - Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.

az çok
more or less

Do not be shy. Your pronunciation is more or less correct. - Utanma. Telaffuzun az çok doğru.

He understands her problems more or less. - Onun sorunlarını az çok anlıyor.

çok yönlülük
versatility
çok az
too little

The trouble with the world isn't that people know too little, but they know so many things that ain't so. - Dünya ile ilgili sorun insanların çok az bilmesi değil fakat öyle olmayan çok şey bilmeleridir.

We drink too little water. - Biz çok az su içiyoruz.

çok istemek
crave
çok çirkin
outrageous

What Tom said was outrageous. - Tom'un söylediği çok çirkindi.

çok istenen şey
prize
çok miktar
muckle
çok soğuk
freezing

It's freezing out here. - Burada dışarısı çok soğuk.

It's freezing in here. - Burada hava çok soğuk.

çok yaşa
bless you!
çok az
slightly

Tom sounded slightly jealous. - Tom çok az kıskanç görünüyordu.

You may be right, but we have a slightly different opinion. - Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.

çok büyük sayıda
myriad
çok daha fazla
much more
çok dikkatli
meticulous
çok dil bilen
multilingual
çok etkili şey
blockbuster
çok geçmeden
before long

Spring will be here before long. - Bahar çok geçmeden burada olacak.

The ship from New York will arrive before long. - New York'tan gelen gemi çok geçmeden gelecek.

çok hücreli
multicellular
çok ince kumaş
zephyr
çok istemek
aspire
çok istemek
covet
çok kötü
(Gıda) very bad

Tom has a very bad reputation around town. - Tom şehrin civarında çok kötü bir üne sahiptir.

She felt very bad that day. - O, o gün çok kötü hissetti.

çok kötü
terrible

She looked terrible at that time. - O zaman çok kötü görünüyordu.

Is it really so terrible? - O gerçekten çok kötü mü?

çok kötü durumda
at a low ebb
çok yaşa
God bless you
çok yaşa
viva
çok yönlü
well-rounded

Tom is a well-rounded person. - Tom çok yönlü bir kişi.

Tom is a well-rounded individual. - Tom çok yönlü bir birey.

çok yıllık
perennial
çok zayıf
skinny

Why are you so skinny? - Neden bu kadar çok zayıfsın?

çok çalıştırmak
overwork
çok ısınmak
overheat
çok giyilmiş
worn
çok güzel kız
peach
çok dar (giysi)
skintight
çok derin deniz
abyssal
çok düzenli
like clockwork
çok düzenli
precisely
çok düzenli
smoothly
çok düzenli bir şekilde
in apple-pie order
çok geç
at all hours
çok geç
too late

It is too late to repent. - Tövbe etmek için çok geç.

It is never too late to learn. - Öğrenmek için asla çok geç değildir.

çok geç olmadan
before it's too late
çok güvenilir
as good as gold
çok güvenmek
swear by
çok güzel
peachy
çok güzel
fine as a fiddle
çok güzel
divine
çok güzel
how about that?
çok güzel
ethel
çok güzel
(Argo) going off
çok güzel
super
çok güzel
adorable

She is an adorable woman. - O çok güzel bir kadın.

The way Tom looked at me was so adorable, I just couldn't say no. - Tom'un bana bakış tarzı çok güzeldi, ben sadece hayır diyemedim.

çok güzel
very beautiful

Do you think that brown hair is very beautiful? - Kahverengi saçın çok güzel olduğunu düşünüyor musun?

Seen from the sky, the island was very beautiful. - Gökyüzünden görüldüğünde,ada çok güzeldi.

çok güzel
spiffy
çok güzel
terrific
çok güzel
admirable
çok güzel
very good

Your handwriting is very good. - Senin el yazın çok güzel.

The dinner was very good. - Akşam yemeği çok güzeldi.

çok güzel
inspired
çok güzel
(Argo) cool

It would be so cool if I could speak ten languages! - On dil konuşabilsem, çok güzel olur!

This website is so cool. - Bu web sitesi çok güzel.

çok güzel
scrumptious
çok güzel
spiffing
çok güzel
fabulous
çok güzel
magical

This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead. - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.

çok güzel
that's great
çok güzel
slashing
çok güzel
(Konuşma Dili) a heaven on earth
çok güçlü
all powerful
çok güçlü
steel
çok güçlü
high-power
çok güçlü
concentrated
çok güçlü
concerted

Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak. - Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.

çok güçlü
high-powered
çok hafif (sesle)
(Muzik) pianissimo
çok ilginç
fascinating

This is a fascinating article. - Bu çok ilginç bir makale.

çok ilginç
how about that?
çok iğneli olta takımı
otter
çok korkunç
monstrous
çok kötü
abysmal
çok kötü
ghastly
çok kötü
vicious
çok kötü
unspeakable
çok kötü
atrocious
çok kötü
diabolical
çok kötü
bad

It would be unfair if we treated him so badly. - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.

His behavior, as I remember, was very bad. - Onun davranışı, benim hatırladığım gibi, çok kötüydü.

çok kötü
how about that?
çok kötü
egregious
çok kötü
abominable
çok kötü
evil

Some people are evil. - Bazı insanlar çok kötüdür.

There is much evil in the world. - Dünyada çok kötülük var.

çok kötü
deplorable

The road is in a deplorable state. - Yol çok kötü durumda.

çok kötü
nefarious
çok kötü
execrable
çok kötü
unmentionable
çok kötü
miserable

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

çok kötü
criminal
çok kötü
sad
çok kötü
wretched
çok kötü
awfully
çok küçük
wee
çok küçük
smallest

Moncalvo is the smallest Italian city. - Moncalvo çok küçük bir İtalyan şehridir.

çok küçük
fractional
çok küçük
diminutive
çok küçük
(Tıp) nano-
çok küçük
x-small
çok küçük
tiny
çok sayıda tür
(Bilgisayar) multiple types
çok soğuk (mevsim/hava)
hard
çok taraflı
(Hukuk) multilateral
çok uzun süre
aeon
çok yük
(Bilgisayar) high load
çok yüksek
(Askeri) very high

The kangaroo jumps very high. - Kangurular çok yüksek sıçrarlar.

The cost of the painting is very high. - Resmin maliyeti çok yüksek.

çok yüksek
(Ticaret) exorbitant
çok zaman önce
a long time ago
çok çekici
tempting

I have to admit it's very tempting. - Onun çok çekici olduğunu kabul etmeliyim.

çok çirkin
hideous
çok önce
long before
çok önem taşımak
be of capital importance
çok önemli
sacrosanct
çok önemli
critical
çok önemli
considerable
çok önemli
a matter of life or death
çok önemli
fateful
çok önemli
a matter of life and death
çok önemli
red-letter
çok önemli
big deal

It's a very big deal. - Bu çok önemli bir konu.

I thought this wasn't a big deal. - Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.

çok önemli
all-important
çok özür dilerim
i'm so sorry
çok üzgün
sick at heart
çok üzücü
heartbreaking
çok üzücü ve acıklı
tragic
çok üzülmek
deplore
çok-boyutlu
(Bilgisayar) multidimensional
çok sevinme
joy
çok daha
a great deal
çok sayı
dozen

I have a dozen reports to read. - Okuyacak çok sayıda raporum var.

Tom gave me a dozen cookies in a plastic bag. - Tom bana plastik bir torba içinde çok sayıda kurabiye verdi.

çok aldatıcı, çok desiseci
very catchy, very desise process
çok anlayışlı ve sezgili kimse
very insightful and sentient person
çok da umrumda
I don't (really) care
çok değil
not so much

çok değil ama olmasını istiyorum.

çok etkileyici
very impressive
çok isabetli
very accurate
çok sarhoş
very drunk
çok sinirlendirmek
to get very angry
çok yanlı antlaşma, cok taraflı antlaşma
(Ticaret) multilateral agreement
Türkisch - Türkisch
Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı: "Bana matematik çok kolay geldi."- F. R. Atay
Sayı, güçlük, süre vb. bakımından aşırılık bildirir: "Sanırım ki anamı daha çok severim."- M. Ş. Esendal
Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı
Sayı, güçlük, süre vb. bakımından aşırılık bildirir
(Osmanlı Dönemi) UKAMİS
fena
deste
(Osmanlı Dönemi) UBR
geniş

New York'un caddeleri çok geniştir. - New York'un caddeleri çok geniş.

New York'un caddeleri çok geniş. - New York'un caddeleri çok geniştir.

düzine
(Osmanlı Dönemi) HUFAL
(Osmanlı Dönemi) NİHAYET
molto
piu
(Osmanlı Dönemi) kesîr
çok çok
En çok, en son, olsa olsa
Çok az
bir damla
Çok az
kıl payı
Çok az
apaz
Çok az
tadımlık
Çok az
kırk para
Çok az
bir karış
Çok büyük
ulu
Çok büyük
(Osmanlı Dönemi) MEFRAT
Çok derin
(Osmanlı Dönemi) KAUR
Çok derin
depderin
Çok eşli
poligam
Çok eşlilik
poligami
Çok fazla
dağ taş
Çok fazla
derecesiz
Çok geçmeden
yakında
Çok güzel
güpgüzel
Çok güzel
harikulade
Çok istemek
ısrar etmek
Çok iyi
pekala
Çok kötü
besbeter
Çok kötü
afet
Çok kötü
felaket
Çok küçük
küçücük
Çok sesli
polifonik
Çok seslilik
polifoni
Çok sevinme
(Osmanlı Dönemi) BATAR
Çok sevmek
bir şey için veya bir şeye deli olmak
Çok sevmek
deli olmak
Çok yönlü
polifonik
Çok önemli
ehem
Çok şey
(Osmanlı Dönemi) MECNEB
çok bilen
alçime
çok bilmiş
ecemiş
çok eşli
Aynı zamanda birçok kadınla evli olan (erkek) veya birçok erkekle evli olan (kadın), poligam
çok eşlilik
Karı veya kocadan herhangi birinin birden çok sayıda olmasının toplumsal olarak onayladığı evlilik biçimi, poligami
çok gizli
ektem
çok güzel
(Osmanlı Dönemi) cemile
çok hızlı
assai
çok iyi
ala
çok renkli
polikrom
çok sesli
Birçok değişik sesin bir araya gelmesiyle yapılan (müzik), polifonik
çok sesli
Çok seslilikle ilgili, polifonik
çok sesli
Dilde birçok sesi bildiren (harf), polifonik
çok seslilik
Birçok sesi müziğe uygun olarak yazma sanatı, polifoni
çok seslilik
Dilde bir harfin birden çok sesi karşılaması niteliği, polifoni
çok seslilik
polifonik
çok uluslu
İki veya daha çok ulusla ilgili olan; çeşitli ulusların katıldığı ortaklık
çok yönlü
Birçok konuda bilgi ve çalışması olan
çok yönlü
İkiden çok yönü olan
Englisch - Türkisch

Definition von çok im Englisch Türkisch wörterbuch

çok programlı lise
Multi-programme high school
çok uluslu
multi national