The trouble with the world isn't that people know too little, but they know so many things that ain't so.
- Dünya ile ilgili sorun insanların çok az bilmesi değil fakat öyle olmayan çok şey bilmeleridir.
Poor is not the one who has too little, but the one who wants too much.
- Fakir, çok az şeye sahip olan değildir fakat çok isteyendir.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
I'm slightly worried about Tom.
- Tom hakkında çok az endişeliyim.
Tom barely spoke to Mary last summer.
- Tom geçen yaz Mary ile çok az konuştu.
Tom seems to be barely paying attention.
- Tom çok çok az ilgileniyor gibi görünüyor.
Malnutrition occurs when a person's diet contains too few or too many nutrients.
- Kötü beslenme bir kişinin diyetinde çok az ya da çok besin içerdiği zaman oluşur.
Too bad! Too few rich people donate to the orphanage.
- Çok kötü! Çok az sayıda zengin insan yetimhaneye bağış yapıyor.
There are very few shops and the cinema is awful.
- Burada çok az mağaza var ve sinema da korkunç.
Tom has lots of acquaintances but very few friends.
- Tom'un bir sürü tanıdığı olduğu hâlde çok az arkadaşı var.
His observation is sharp, but he says very little.
- Onun gözlemi şiddetli fakat o çok az diyor.
There's very little we can do now.
- Şu anda yapabileceğimiz çok az şey var.