We think too much and feel too little.
- Çok fazla düşünüyoruz ve çok az hissediyoruz.
The trouble with the world isn't that people know too little, but they know so many things that ain't so.
- Dünya ile ilgili sorun insanların çok az bilmesi değil fakat öyle olmayan çok şey bilmeleridir.
Tom sounded slightly jealous.
- Tom çok az kıskanç görünüyordu.
I'm slightly worried about Tom.
- Tom hakkında çok az endişeliyim.
Tom barely spoke to Mary last summer.
- Tom geçen yaz Mary ile çok az konuştu.
Tom could barely speak French.
- Tom çok az Fransızca konuşabildi.
Too bad! Too few rich people donate to the orphanage.
- Çok kötü! Çok az sayıda zengin insan yetimhaneye bağış yapıyor.
Malnutrition occurs when a person's diet contains too few or too many nutrients.
- Kötü beslenme bir kişinin diyetinde çok az ya da çok besin içerdiği zaman oluşur.
I have very few books in English.
- Çok az sayıda İngilizce kitabım var.
She has very few close friends.
- Çok az sayıda samimi arkadaşı var.
His observation is sharp, but he says very little.
- Onun gözlemi şiddetli fakat o çok az diyor.
The Americans had very little gunpowder.
- Amerikalıların çok az barutu vardı.