söylemek teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- sing
We enjoyed singing songs together.
- Birlikte şarkı söylemekten hoşlandık.
I want to sing to his piano accompaniment.
- Onun piiyanosu eşliğinde şarkı söylemek istiyorum.
- say
She must be stupid to say such a thing.
- Böyle bir şey söylemek için aptal olmalı.
I felt quite relieved after I had said all I wanted to say.
- Söylemek istediğim her şeyi söyledikten sonra oldukça rahatlamış hissettim.
- tell
I want to tell you something important.
- Sana önemli bir şey söylemek istiyorum.
To tell the truth, I am not your father.
- Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
- assert
- spit out
- bade
- dictate
- pronounce
- call
Tom called to tell Mary that he'd be late.
- Tom geç kalacağını Mary'ye söylemek için aradı.
Tom called Mary to tell her he'd be late.
- Tom Mary'yi ona geç kalacağını söylemek için aradı.
- enunciate
- spill
- articulate
- submit
- let on
- allege
- divulge
- put
To put it bluntly, he's mistaken.
- Açık söylemek gerekirse, o yanılıyor.
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
- raise
- talk
I don't use languages to talk and say nothing. I use them to serve humanity.
- Ben dilleri konuşmak ve bir şey söylemek için kullanmam. Ben onları insanlığa hizmet etmek için kullanırım.
Tom was about to say something, but Mary started talking first.
- Tom bir şey söylemek üzereydi fakat önce Mary konuşmaya başladı.
- propound
- share
- throw out
- represent
- recite
- spell
- relate
- voice
- declare
- confide
- narrate
- call off
- call out
- fame
- show
Tom listened to what Mary had to say without showing any emotion.
- Tom Mary'nin söylemek zorunda olduğu şeyi herhangi bir heyecan göstermeden dinledi.
Tom likes to sing in the shower.
- Tom duşta şarkı söylemekten hoşlanır.
- word
I don't have to say a word.
- Bir söz söylemek zorunda değilim.
Do you want to say a few words?
- Birkaç kelime söylemek ister misin?
- mention
I'll have to mention it to them.
- Bunu onlara söylemek zorunda kalacağım.
I'll have to mention it to her.
- Bunu ona söylemek zorunda kalacağım.
- state
- impart to
- publish
- (Ticaret) address
- discourse
- inform
- mouth
Tom opened his mouth to say something.
- Tom bir şey söylemek için ağzını açtı.
Tom opened his mouth to say something, but Mary interrupted him.
- Tom bir şey söylemek için ağzını açtı ama Mary sözünü kesti.
- spiel
- disclose
- utter
- bid
- sound
- couch
- order
- to sing (a song); to recite (a poem)
- aver
- impart
- observe
- to speak to, direct one's words to
- speak
I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say.
- Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.
Generally speaking, boys can run faster than girls.
- Genel olarak söylemek gerekirse, oğlanlar kızlardan daha hızlı koşabilirler.
- drop
- name
He was unwilling to tell us his name.
- O, bize adını söylemek için isteksizdi.
Tom, I have to tell you something. I love someone. His name starts with TO and ends with M. Er, who would that be? Is it someone I know?
- Tom, sana bir şey söylemek zorundayım. Ben birini seviyorum. Onun adı TO ile başlıyor ve M ile sona eriyor. Kim olabilir ki bu? Tanıdığım biri mi?
- to say, to tell, to speak, to remark; to declare; to utter; to sing (a song); to confess; to confide, to divulge, to let on
- to say, utter (something); to say (something) to (someone), tell (someone) (something): Bana Fatma'nın evde olmadığını söyledi, ama inanmadım. She told me that Fatma wasn't at home, but I didn't believe her
- give voice to
- confess
He confessed he had to lie.
- Yalan söylemek zorunda kaldığını itiraf etti.
- to tell (someone to do something): Akşam yemeğini hazırlamamı söyledi. She told me to fix supper. Ona söyle, oraya gitmesin. Tell her not to go there
- break
I really liked attending to that school. Every day, Gustavo would bring the guitar for us to play and sing during the break.
- Gerçekten o okula devam etmeyi sevdim. Gustavo bize mola sırasında oynamak ve şarkı söylemek için her gün gitar getirirdi.
- hazard
- deliver
- pass
Singing is my passion.
- Şarkı söylemek benim tutkumdur.
It is my sad duty to tell you that Tom has passed away.
- Tom'un vefat ettiğini sana söylemek benim üzücü görevimdir.
- remark
- spit
- speak of
- şarkı söylemek
- sing
- yalan söylemek
- lie
It is wrong to tell lies.
- Yalan söylemek yanlıştır.
Telling lies is a very bad habit.
- Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
- söylemek (şarkı)
- sing
- söz söylemek
- comment
- söyleyeceğini söylemek
- to say one's say
- söz söylemek
- speak
- pat diye söylemek
- plump
- doğruyu söylemek gerekirse
- as a matter of fact
- bağırarak söylemek
- call out
- söyle
- {f} said
I remember what he said.
- Onun ne söylediğini hatırlıyorum.
Bogdan said he would be there tomorrow.
- Bogdan, yarın orada olacağını söylemişti.
- aklından geçeni söylemek
- speak one's mind
- bağıra çağıra söylemek
- roar
- defalarca söylemek
- reiterate
- fikrini söylemek
- opine
- söyle
- spit it out !
- söyle
- told
Don't forget what I told you.
- Sana söylediklerimi unutma.
She told me that she had bought a CD.
- Bana bir CD aldığını söyledi.
- yalan söylemek
- to lie, to tell lies
- sesli söylemek
- speak up
- acı söylemek
- tell the painful truth bluntly
- adını söylemek
- name
You don't have to tell me his name.
- Bana onun adını söylemek zorunda değilsin.
He was unwilling to tell us his name.
- O, bize adını söylemek için isteksizdi.
- arada söz söylemek
- interject
- açık söylemek
- speak openly
- açıkça söylemek
- make no bones of
- açıkça söylemek
- avowed
- birer birer söylemek
- enumerate
- büyük söylemek
- talk big
- büyük söylemek
- boast
- büyük söz söylemek
- talk big
- doğaçtan söylemek
- improvise
- ezbere söylemek
- (Muzik) declaim
- ezbere söylemek
- rattle off
- ezbere söylemek
- (Muzik) recite
- fikrini söylemek
- take a stand
- fikrini söylemek
- commit oneself
- gerçeği söylemek
- tell the truth
- haberleri söylemek
- break news
- herkese söylemek
- broadcast
- incitici söz söylemek
- gibe
- ismini söylemek
- name
- nefes nefese söylemek
- pant
- ninni söylemek
- sing a lullaby
- nutuk söylemek
- hold forth
- nutuk söylemek
- address
- selam söylemek
- present one's compliments
- selam söylemek
- give one's kind regards to
- söyleme
- singing
I carried on singing.
- Ben şarkı söylemeyi sürdürdüm.
Ken kept on singing that song.
- Ken o şarkıyı söylemeye devam etti.
- söyleme
- {i} saying
Isn't there a much better and shorter way of saying the same thing?
- Aynı şeyi söylemenin çok daha iyi ve kısa bir yolu yok mu?
It is possible to talk for a long time without saying anything.
- Hiçbir şey söylemeden uzun bir süre konuşmak mümkündür.
- söyleme
- readily
- tersini söylemek
- contradict
- tirat söylemek
- harangue
- türkü söylemek
- sing a song
- yalan söylemek
- deceive
- yalan söylemek
- knock about
- yalan söylemek
- declare untrue
- yalan söylemek
- tell lies
- yanlış söylemek
- mispronounce
- çirkin sözler söylemek
- abuse
- önceden söylemek
- predict
- önceden söylemek
- augur
- şaka söylemek
- joke
- şarkı söylemek
- sang
- genzinden söylemek
- twang
- söyle
- told to
- söyle
- say
Some doctors say something to please their patients.
- Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.
Say it in another way.
- Onu başka bir şekilde söyle.
- söyle
- confide
Tom said I looked confident.
- Tom kendimden emin göründüğümü söyledi.
I'm confident that Tom will do what he says he'll do.
- Tom'un yapacağını söylediği şeyi yapacağına eminim.
- söyle
- tell
Can you please tell me what time the train leaves?
- Trenin ne zaman kalkacağını lütfen bana söyleyebilir misin?
Tell me which of the two cameras is the better one.
- İki kameradan hangisinin daha iyi olduğunu bana söyle.
- söyle
- {f} saying
It goes without saying that honesty is the key to success.
- Başarının anahtarı olan dürüstlük söylenilmediği taktirde sürer
What you are saying does not make sense.
- Söylediğinin anlamı yok.
- söyleme
- mention
I forgot to mention it to you.
- Bunu sana söylemeyi unuttum.
I'll have to mention it to them.
- Bunu onlara söylemek zorunda kalacağım.
- açıkça söylemek gerekirse
- To put it clearly
- doğruyu söylemek gerekirse
- If the truth be told
If the truth be told, I can't say I ever really enjoyed going sightseeing anyway.
- doğruyu söylemek gerkirse
- to tell the truth
- kötü söylemek
- bad to say
- marş söylemek
- to sing an/the anthem
- söyle
- dictate
- söyleme
- disclose
- uydurup söylemek
- and to say match
- yalan söylemek
- to tell lies
- acı söylemek
- to tell the painful truth bluntly
- aklına geleni söylemek
- say whatever comes uppermost
- aksini söylemek
- to say the opposite, to contradict
- aksini söylemek
- to say the opposite
- aksini söylemek
- say the oppositev
- aksini söylemek
- (Hukuk) to be in contradiction with
- akılına geleni söylemek
- to speak without thinking
- alıştıra alıştıra söylemek
- break the news
- arada söylemek
- interject
- arkadan söylemek
- to talk behind someone's back, gossip
- arkadan söylemek
- to backbite
- ayağını denk almasını söylemek
- read the riot act to
- aynı şeyi söylemek
- tell the same thing
- açık açık söylemek
- make no bones of it
- açık seçik söylemek
- not to put too fine a point on it
- açıkça söylemek
- articulate
- açıkça söylemek
- speak out
- açıkça söylemek
- make no secret of
- açıkça söylemek
- avow
- açıkça söylemek
- to speak out/up, to profess, to make no bones about
- açıkça söylemek
- profess
- ağlarken söylemek
- sob out
- ağzına geleni söylemek
- give a piece of one's mind
- ağzına geleni söylemek
- tell smb. one's mind
- ağzına geleni söylemek
- to give sb a piece of one's mind
- ağzına geleni söylemek
- let fly at smb
- ağzında yuvarlayarak söylemek
- roll
- ağzıyla söylemek
- tell personally
- ağzıyla söylemek
- to tell personally
- ağır söylemek
- to use hard words
- ağır söylemek
- use hard words
- bakarak söylemek
- sight-read
- bakarak söylemek
- sight read
- bağıra bağıra söylemek
- belt out
- bağıra bağıra şarkı söylemek
- speak or sing in a loud rolling manner
- bağıra bağıra şarkı söylemek
- troll
- bağırarak söylemek
- spit out
- bağırarak söylemek
- scream out
- bağırarak söylemek
- squall out
- bağırarak söylemek
- shout out
- bağırarak söylemek
- shout
- başkası için söz söylemek
- apostrophize
- bildiklerini söylemek
- sing out
- bilmecenin cevabını söylemek
- riddle
- bir ayak üstünde bin yalan söylemek
- 1. to tell a whole pack of lies at one go. 2. to be a big liar
- bir yığın yalan söylemek
- tell a pack of lies
- birden söylemek
- snap out
- birkaç sesle şarkı söylemek
- troll
- burnunu çekerek söylemek
- snuffle out
- bülbül gibi söylemek
- to tell all, give it all away, spill the beans
- büyük (söz) söylemek
- to talk big, boast
- büyük söylemek
- to talk big
- büyük söz söylemek
- to talk big
- cansız söylemek
- singsong
- ciddi söylemek
- to say (something) in earnest; to be for real
- cıvıldayarak söylemek
- cheep
- damaktan söylemek
- palatalize
- dan diye söylemek
- (deyim) shoot from the hip
- denli densiz söz söylemek
- to speak in an offhand, disrespectful manner
- dobra dobra söylemek
- speak bluntly
- doğaçtan söylemek
- to improvise
- doğaçtan söylemek
- ad-lib
- doğaçtan söylemek
- extemporize
- doğru söylemek
- declare valid
- doğru söylemek
- speak true
- doğru söylemek
- tell the truth
- doğru söylemek
- to speak the truth
- doğrudan söylemek
- say directly
- doğrudan söylemek
- put it bluntly
- doğrudan söylemek
- say explicitly
- doğruyu söylemek
- to tell the truth
- doğruyu söylemek
- tell the truth
To tell the truth, I used to smoke two packs a day.
- Doğruyu söylemek gerekirse, günde iki paket sigara içerdim.
All you have to do is to tell the truth.
- Tüm yapmanız gereken doğruyu söylemektir.
- düşüncesini söylemek
- remark