The rich have trouble as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.
He teaches mathematics as well as English.
- O, İngilizce öğrettiği kadar matematik de öğretiyor.
I am about as big as my father now.
- Şimdi yaklaşık babam kadar büyüğüm.
Belgium is not as big as France.
- Belçika Fransa kadar büyük değildir.
Few things give us as much pleasure as music.
- Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.
My brother eats twice as much as I do.
- Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.
Try to do so as far as the station.
- İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.
Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning.
- Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.
Tom would never ever do something like that.
- Tom şimdiye kadar böyle bir şeyi asla yapmadı.
How much would you pay for something like this?
- Böyle bir şey için ne kadar öderdin?
What will we do if we miss the last train? How about waiting until morning at an internet café or somewhere else?
- Son treni kaçırırsak ne yapacağız? Sabaha kadar bir internet kafede ya da başka bir yerde beklemeye ne dersin?
You will get well in a week or so.
- Bir haftaya kadar iyileşeceksin.
I must have it done somehow by six.
- Saat altıya kadar bir şekilde onu yaptırmalıyım.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
What is the total amount of money you spent?
- Harcadığın para toplam ne kadar?
I really wonder how much the inheritance tax will amount to.
- Gerçekten veraset vergisinin ne kadar tutacağını merak ediyorum.
I agree with you to a degree.
- Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
To what degree can we trust him?
- Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?
The population of Italy is about half as large as that of Japan.
- İtalya'nın nüfûsu, Japonya'nınkinin yaklaşık yarısı kadardır.
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
I agree with you to a degree.
- Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
She can be trusted to some degree.
- Ona bir dereceye kadar güvenilebilir.
It's the best score up to now.
- O,şu ana kadar en iyi skordur.
My son can already count up to one hundred.
- Oğlum şimdiden yüze kadar sayabiliyor.
As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
- Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
I will help as much as I can.
- Ben elimden geldiği kadar yardımcı olacağım.
You can wait until the cows come home!
- İnekler eve gelene kadar bekleyebilirsin!
I had never seen a panda until I went to China.
- Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.
I cannot start till six o'clock.
- 06:00 ya kadar başlayamam.
You must not smoke till you grow up.
- Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.
Her hair was so long as to reach the floor.
- Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.
Three people can keep a secret so long as two of them are dead.
- Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.
We walked as far as 6 kilometers.
- Biz 6 kilometre kadar yürüdük.
Try to do so as far as the station.
- İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.
Since he's crazy about movies, he watches as many movies as he can.
- O, filmleri çok sevdiği için, izleyebildiği kadar çok sayıda film izler.
Lucy has as many friends as I do.
- Lucy benim sahip olduğum kadar çok sayıda arkadaşa sahip.
Why don't you wait here while I finish what I'm doing?
- Neden yaptığımı bitirinceye kadar burada beklemiyorsun?
Read as many books as you can while you are a student.
- Bir öğrenciyken okuyabildiğin kadar çok kitap oku.
Jim burned the midnight oil when he was preparing for the examination.
- Jim sınava hazırlanırken gece yarılarına kadar çalıştı.
Tom remembered how beautiful Mary had been when he first met her.
- Tom ilk karşılaştığında Mary'nin ne kadar güzel olduğunu hatırladı.
She'd never been this frightened before.
- O, daha önce hiç bu kadar korkmamıştı.
Hearing this song after so long really brings back the old times.
- Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
I had enough time, so I didn't need to hurry.
- Yeteri kadar zamanım vardı, bu yüzden acele etmeme gerek yoktu.
This book is easy enough for me to read.
- Bu kitap benim okumam için yeteri kadar kolaydır.
That's it. I'm not lending you any more money.
- Bu kadar. Sana daha fazla ödünç para vermiyorum.
I believe that's it for now.
- Şimdilik bu kadar olduğuna inanıyorum.
That's enough. I don't want any more.
- Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum.
That's enough for today!
- Bugünlük bu kadar yeter.
How far do I have to go?
- Nereye kadar gitmek zorundayız?
How far are you willing to take this?
- Bunu nereye kadar götürmeye isteklisin?
Tom opened his eyes wide.
- Tom gözlerini ardına kadar açtı.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
I know that much myself.
- Kendimi bu kadar tanıyorum.
Tom won't be here tomorrow. I guarantee you that much.
- Tom yarın burada olmayacak. Sana bu kadar çok garanti veriyorum.
I didn't expect such a nice present from you.
- Senden bu kadar iyi bir hediye beklememiştim.
Why did you buy such an expensive dictionary?
- Neden bu kadar pahalı bir sözlük aldın?
How long did they live in England?
- Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?
How long that bridge is!
- Köprü ne kadar uzunmuş!
How long have you been in this town?
- Ne kadar süredir bu kasabadasın?
How long did they live in England?
- Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?
How long is this pencil?
- Bu kalem ne kadar uzundur?
How long that bridge is!
- Köprü ne kadar uzunmuş!
How much do ten paper plates cost?
- 10 kağıt tabak ne kadar?
How much money do you want?
- Ne kadar para istiyorsun?
You must carry the task through to the end.
- Sonuna kadar görevi taşımalısın.
You don't have to stay to the end.
- Sonuna kadar kalmak zorunda değilsiniz.
Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.
- Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.