Her şeyi planlamak zorundayım.
- I have to plan everything.
Devrim konseyi strateji planlamak için toplandı.
- The revolutionary council met to plan strategy.
Başarılı olmak için iyi bir plan yapmak zorundasın.
- To be successful, you have to establish a good plan.
Ben çok fazla plan yapmaktan hoşlanmam.
- I don't like to plan too much.
Yeni plan hakkında seninle aynı düşüncede değilim.
- I can't agree with you with regard to the new plan.
Tüm Amerikan işçilerinin yaklaşık yarısının iş yeri emeklilik tasarruf planına girişleri yok.
- About half of all American workers do not have access to workplace retirement savings plan.
Sigara içerken planı tasarladım.
- I conceived of the plan while I was smoking.
İşler planlandığı gibi gitmedi.
- Things didn't go as planned.
Sen planlarını benimkine uydurmalısın.
- You must accommodate your plans to mine.
Tom Boston'a bir yolculuk için planlar yaptı.
- Tom has made plans for a trip to Boston.
Müttefik askeri liderler Japon planını yenmek için bir yol buldu.
- Allied military leaders found a way to defeat the Japanese plan.
Tom için bir parti tertip ettim.
- I planned a party for Tom.
Tom'un o proje üzerinde çok fazla zaman harcamayı planladığından şüpheliyim.
- I doubt that Tom planned to spend so much time on that project.
Projeyi sorunsuz olarak daha ileriye götürmek için, biz planı birkaç kez revize ettik.
- In order to progress the project smoothly, we have revised the plan several times.
Başka bir tasarın var mı?
- Have you got another plan?
O yürürken onun beyni yüzlerce harika şeyler planlamakla, yüzlerce hayaller kurmakla meşguldü.
- As he walked along, his brain was busy planning hundreds of wonderful things, building hundreds of castles in the air.
Sizlerden herhangi birinin bu hafta sonu bizim lise toplantısına gitmeyi planlayıp planlamadığınızı sadece merak ediyordum.
- I was just wondering if any of you are planning to go to our high school reunion this weekend.
Saldırı yeterli planlama yapılmadan başladı.
- The attack began without enough planning.
Tom eline geçecek ilk fırsatta Mary'yi ziyaret etmeyi planlıyor.
- Tom planned to visit Mary the first chance he got.
Kotava planlı bir dildir.
- Kotava is a planned language.
Görünen o ki, banka soygunu en ince ayrıntısına kadar planlanmış.
- It appears that the bank robbery was planned right down to the last detail.
Çok özel planlanmış bir şeyim var.
- I have something very special planned.
Yağışlı mevsimde o kadar sık yağmur yağar ki gezintileri planlamak zordur.
- It rains so often in the wet season that it's hard to plan outings.
Girişken bir eylem planına ihtiyacımız var.
- We need an aggressive plan of action.
Tom partiyi planlayarak iyi bir iş yaptı.
- Tom did a good job planning the party.
Tom bir oyun planıyla geldi.
- Tom came in with a game plan.
Gerçekten hiç oyun planım olmadı.
- I never really had any game plan.
Bizim bir ana planımız vardı.
- We had a master plan.
İşler planlandığı gibi gitmedi.
- Things didn't go as planned.
Tom Mary'nin aradığı krediyi vermeyi planlamış görünüyor.
- It seems that Tom had planned to give Mary the loan she had been looking for.
O, planlama bölümünde çalışıyor.
- He works in the planning section.
Saldırı yeterli planlama yapılmadan başladı.
- The attack began without enough planning.
Son gelişmeler onların seyahat planlarını değiştirmelerine neden oldu.
- Recent developments caused them to change their travel plans.
Bu görkemli planları yapmak iyi fakat tabağında sahip olduğunla başlamanı istiyorum.
- It's fine to make grandiose plans, but I'd like you to start with what you have on your plate.
They jointly planned the project in phases, with good detail for the first month.
He didn't really have a plan; he had a goal and a habit of control.
The architect planned the building for the client.
He planned to go, but work intervened.
Seen in plan, the building had numerous passageways not apparent to visitors.
The plans for many important buildings were once publicly available.
After failing to find a wife by 40, he had to rely on plan B, a mail-order bride.
I didn't plan on Truman winning the election.
So what is the game plan? We need to get everyone out of this alive, and I am clueless.
The training session is scheduled to begin at 4 p.m.
- Eğitim oturumunun 16:00'da başlaması planlandı.
What time is your plane scheduled to take off?
- Senin uçağın saat kaçta kalkması planlanmıştır?
I knew I should never have gotten involved with your harebrained scheme.
- Senin deli saçması planına hiç bulaşmamam gerektiğini biliyordum.
Tom warned the police about a scheme to assassinate the mayor.
- Tom belediye başkanına suikast düzenlemek için bir plan hakkında polisi uyardı.
What are Mary's true intentions?
- Mary'nin gerçek planları ne?
Tom has good intentions.
- Tom'un güzel planları var.
Tom is plotting something.
- Tom bir şey planlıyor.
He was ignorant of the plot to assassinate him.
- Ona suikast yapılacağı planından habersizdi.
So you're planning to follow this course as well!
- Öyleyse siz de bu kursu takip etmeyi planlıyorsunuz.
Of course, I have a plan.
- Elbette bir planım var.
You should always plan for the worst-case scenario.
- Her zaman en kötü senaryo için plan yapmalısınız.
The government plans to scrap some of the older planes.
- Hükümet bazı eski uçakların hurdaya ayırmayı planlıyor.
What time is your plane scheduled to take off?
- Senin uçağın saat kaçta kalkması planlanmıştır?
Fadil and Layla set up a robbery.
- Fadıl ve Leyla bir soygun planladılar.
Sami set up a plan to kill Layla.
- Sami, Leyla'yı öldürmek için bir plan kurdu.
In order to progress the project smoothly, we have revised the plan several times.
- Projeyi sorunsuz olarak daha ileriye götürmek için, biz planı birkaç kez revize ettik.
I doubt that Tom planned to spend so much time on that project.
- Tom'un o proje üzerinde çok fazla zaman harcamayı planladığından şüpheliyim.
I had no idea you were planning to go to Boston.
- Boston'a gitmeyi planladığına dair hiçbir fikrim yoktu.
You have no idea where Tom plans to go to college, do you?
- Tom'un üniversiteye nereye gitmeyi planladığına dair hiçbir fikrin yok, değil mi?
Tom wanted a closer look at the blueprints.
- Tom planlara daha yakından bakmak istedi.
These measurements conform to the blueprints.
- Bu ölçümler planlara uygundur.
Plans for a new trade zone are still on the drawing board.
- Yeni bir ticaret bölgesi için planlar henüz çalışma aşamasında.
What's the game plan here?
- Buradaki oyun planı nedir?
Tom understands the game plan.
- Tom oyun planını anlıyor.
Your plan is not in line with our policy.
- Senin planın bizim politikamızla uyumlu değil.
Who is that man in the background of the picture?
- Resmin arka planındaki o adam kimdir?
This has no relevance to my background.
- Bunun benim arka planımla alakası yok.
We have to make a plan.
- Bir plan yapmak zorundayız.
We have to make a plan.
- Bir plan yapmak zorundayız.
I don't like to plan too much.
- Ben çok fazla plan yapmaktan hoşlanmam.
To be successful, you have to establish a good plan.
- Başarılı olmak için iyi bir plan yapmak zorundasın.
She is always thinking of moneymaking schemes.
- Her zaman para kazanma planlarını düşünüyor.
Recent developments caused them to change their travel plans.
- Son gelişmeler onların seyahat planlarını değiştirmelerine neden oldu.
You must accommodate your plans to mine.
- Sen planlarını benimkine uydurmalısın.
... And the Republicans had a ' had a plan. They put a plan out. They put out a plan, ...
... you have to have a plan. ...