çok(mek)

listen to the pronunciation of çok(mek)
Türkisch - Englisch

Definition von çok(mek) im Türkisch Englisch wörterbuch

çok yönlü
versatile

Tom is a versatile kid. - Tom çok yönlü bir çocuk.

The programming language Java is highly versatile. - Programlama dili Java son derece çok yönlüdür.

çok
much

If you eat too much you will become fat. - Çok fazla yersen şişmanlarsın.

John is not as old as Bill; he is much younger. - John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.

çok önemli
(Hukuk) crucial

It's crucial for my girlfriend to be a hugger. - Kız arkadaşımın kucaklamayı seven biri olması çok önemli.

The timing will be crucial. - Zamanlama çok önemli olacak.

çok fazla
too much

It is dangerous to drink too much. - Çok fazla içmek tehlikelidir.

You must not eat too much ice-cream and spaghetti. - Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.

çok korkutmak
terrify
çok önemli
vital

She's vital to the mission. - O görev için çok önemlidir.

It's absolutely vital that we get to Tom Jackson's office by 2:30. - 2.30'a kadar Tom Jackson'ın ofisine gitmemiz kesinlikle çok önemlidir.

çok
many

He has many enemies in the political world. - Politik dünyada pek çok düşmanı var.

Indonesia consists of many islands and two peninsulas. - Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.

çok
very

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

Tokyo is a very big city. - Tokyo çok büyük bir şehirdir.

çok komik
very funny

Her hat looked very funny. - Onun şapkası çok komik görünüyordu.

What you said was very funny. - Söylediğin çok komikti.

pek çok
very much

We didn't talk very much. - Biz pek çok konuşmadık.

en çok
most

Where was I when I needed myself most? - Kendime en çok ihtiyacım olduğunda neredeydim?

Windows is the most used operating system in the world. - Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.

az çok
more or less

Tom was able to live a more or less normal life after the operation. - Tom operasyondan sonra az çok normal bir hayat yaşayabildi.

She's more or less my age. - O az çok benim yaşımda.

çok istemek
crave
çok
fair

The teacher was very fair when she marked our exams. - Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.

That's not very fair, is it? - Bu çok adil değil, değil mi?

çok
good

I hear he is good at mahjong. - Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.

She's a very good teacher. - O çok iyi bir öğretmendir.

çok çirkin
outrageous

What Tom said was outrageous. - Tom'un söylediği çok çirkindi.

çok istenen şey
prize
çok miktar
muckle
çok soğuk
freezing

It's freezing out here. - Burada dışarısı çok soğuk.

It's freezing in here. - Burada hava çok soğuk.

çok yaşa
bless you!
çok
affluent
çok
ample
çok
a lot

She likes her school a lot. - O okulunu çok seviyor.

He caused his parents a lot of anxiety. - Ailesini çok endişelendirdi.

çok
abundant

Very large windows assure abundant natural daylight. - Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.

Oil is abundant in that country. - Şu ülkede petrol çoktur.

çok
plenty

Tom should have plenty of time. - Tom'un çok zamanı olmalı.

Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't. - Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.

çok
abounding
çok
helluva
çok
so much

He hurt his arm lifting so much weight. - Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.

You must not depend so much on others. - Diğerlerine çok fazla bağımlı olmamalısın.

çok
lots of

Listening to music is lots of fun. - Müzik dinlemek çok eğlenceli.

In Venice, there are always lots of tourists. - Venedik'te her zaman çok turist vardır.

çok
countless

Countless stars were twinkling in the sky. - Gökyüzünde çok sayıda yıldız parlıyordu.

I've been to Boston countless times. - Pek çok kez Boston'a gittim.

çok
numerous

There are numerous universities in Kyoto. - Kyoto'da çok sayıda üniversite var.

When I went into his room, he showed me the numerous trophies he had won during the twenty years he had played golf. - Onun odasına girdiğimde, golf oynadığı yirmi yıl süresince kazandığı çok sayıda kupayı bana gösterdi.

çok
piping
çok
dead

God is dead. And I don't feel so good either. - Tanrı öldü ve ben de çok iyi hissetmiyorum.

I'm not sure, but perhaps Tom is already dead. - Emin değilim ama belki de Tom çoktan öldü.

çok
hearty
çok
exuberant

I was very exuberant. - Ben çok hayat doluydum.

çok
plenteous
çok
lavish

Tom lives a very lavish lifestyle. - Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.

çok az
slightly

Tom sounded slightly jealous. - Tom çok az kıskanç görünüyordu.

I'm slightly worried about Tom. - Tom hakkında çok az endişeliyim.

çok büyük sayıda
myriad
çok daha fazla
much more
çok dikkatli
meticulous
çok dil bilen
multilingual
çok etkili şey
blockbuster
çok geçmeden
before long

The ship from New York will arrive before long. - New York'tan gelen gemi çok geçmeden gelecek.

Spring will be here before long. - Bahar çok geçmeden burada olacak.

çok hücreli
multicellular
çok ince kumaş
zephyr
çok istemek
aspire
çok istemek
covet
çok kötü
(Gıda) very bad

Tom has a very bad reputation around town. - Tom şehrin civarında çok kötü bir üne sahiptir.

She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood. - O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.

çok kötü
terrible

I am in a terrible dilemma. - Çok kötü bir ikilemdeyim.

Is it really so terrible? - O gerçekten çok kötü mü?

çok kötü durumda
at a low ebb
çok yaşa
God bless you
çok yaşa
viva
çok yönlü
well-rounded

Tom is a well-rounded person. - Tom çok yönlü bir kişi.

Tom is a well-rounded individual. - Tom çok yönlü bir birey.

çok yıllık
perennial
çok zayıf
skinny

Why are you so skinny? - Neden bu kadar çok zayıfsın?

çok çalıştırmak
overwork
çok ısınmak
overheat
çok
lot

What a lot of books he has! - Onun ne de çok kitabı var!

Japan consumes a lot of paper. - Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.

çok
heavy

It's good now; neither too heavy nor too light. - O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.

This desk was too heavy for Patty to lift. - Bu masa Patty'nin kaldırması için çok ağırdı.

çok
like hell
çok
deadly

Layla was a very deadly woman. - Leyla çok ölümcül bir kadındı.

çok
bloody
çok
plentiful

A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low. - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.

çok
innumerable
çok giyilmiş
worn
çok güzel kız
peach
çok
hell of
çok
big

Tokyo is a very big city. - Tokyo çok büyük bir şehirdir.

Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth. - Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.

çok
badly

It would be unfair if we treated him so badly. - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.

I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident. - Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.

çok
jelly

Tom ate too many jelly donuts. - Tom çok sayıda jöleli börek yedi.

I like grape jelly best. - En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.

çok
(Denizbilim) multy
çok
a raft of
çok
multiple

Tom gave Mary some advice on how to pass multiple-choice tests. - Tom Mary'ye çoktan seçmeli testleri nasıl geçeği konusunda biraz tavsiye verdi.

The test was multiple choice. - Test çoktan seçmeliydi.

çok
profoundly
çok
round

It is very cold here all the year round. - Bütün yıl boyunca burada hava çok soğuk.

Their garden is full of very beautiful flowers all the year round. - Onların bahçesi tüm yıl boyunca çok güzel çiçeklerle dolu.

çok
sore

I have a sore throat because of too much smoking. - Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.

If you eat too much of this food, you may get a sore throat. - Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.

çok
manifold
çok
uncommonly
çok
bounteous
çok
so
çok
by far

This novel is by far more interesting than that one. - Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.

The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure. - Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.

çok
numerously
çok
in earnest

It began to rain in earnest. - Çok yağmur yağmaya başladı.

çok
killing
çok
long

He began by saying that he would not speak very long. - O, çok uzun konuşmayacağını söyleyerek başladı.

This survey is too long to finish quickly. - Bu araştırma hızlı bir şekilde bitiremeyecek kadar çok uzun.

çok
a good deal

He feels a good deal better than yesterday. - Düne göre çok daha iyi hissediyor.

He looks a good deal better today. - O, bugün çok daha iyi görünüyor.

çok
extensive

The damage is too extensive. - Zarar çok geniş çaplıdır.

çok
a great many

A perfect knowledge of a few writers and a few subjects is more valuable than a superficial one of a great many. - Birkaç yazar ve birkaç konuyla ilgili mükemmel bir bilgi birçoklarıyla ilgili yüzeysel olan birinden çok daha değerlidir.

A great many tourists visit Kyoto in spring. - Baharda pek çok turist Kyoto'yu ziyaret eder.

çok
extreme

You seem to be extremely lazy. - Çok tembel görünüyorsun.

His ideas are too extreme for me. - Onun fikirleri benim için çok aşırı.

çok
whaling
çok
exceedingly
çok
high

It's high time you had a haircut. - Saç tıraşı olmanın zamanı çoktan geldi.

The kangaroo jumps very high. - Kangurular çok yüksek sıçrarlar.

çok
a great number of

There are a great number of schools in this city. - Bu şehirde çok sayıda okul vardır.

A great number of students battled for freedom of speech. - Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.

çok
myriad

There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street. - Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.

çok
teem
çok
far

To take something too far. - Bir şey alamayacak kadar çok uzak.

Jane's farewell speech made us very sad. - Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.

çok
extremely

Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion. - Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.

Tom and his brothers are extremely close. - Tom ve erkek kardeşleri çok yakındır.

çok
several

There were several stars to be seen in the sky. - Gökyüzünde görülen çok sayıda yıldızlar vardı.

Several companies are competing to gain the contract. - Çok sayıda şirket sözleşmeyi kazanmak için yarışıyor.

çok
hard

She is a student who studies very hard. - O çok çalışan bir öğrencidir.

Understanding you is really very hard. - Seni anlamak gerçekten çok zor.

çok
a world of

A good night's sleep will do you a world of good. - İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.

çok
darned
çok
substantially
çok
(Argo) heaps
çok
infinitely

Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen. - Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.

I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior. - Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.

çok
uprising

The uprising was brutally suppressed. - İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.

çok
abysmal
çok
dearly

Tom loved his mother dearly. - Tom annesini çok sevdi.

çok
unduly
çok
horrible

You must feel horrible. - Kendini çok berbat hissediyor olmalısın.

Their performance that year was horrible. - Bu yılki performansları çok berbattı.

çok
along with a lot
çok
thick on the ground
çok
tremendously

You speak tremendously fast. - Çok hızlı konuşuyorsun.

It hurts tremendously here. - Burası çok fazla acıyor.

çok
multi-

The city's multi-story buildings built in the 1940's are in danger of collapse. - Şehrin 1940'larda yapılmış çok katlı yapıları çökme tehlikesindeler.

Tatoeba is a multi-language dictionary. - Tatoeba çok dilli bir sözlüktür.

çok
eminently
çok
most

Windows is the most used operating system in the world. - Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.

Football is the most known sport in the world. - Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.

çok
right

Tom looks like he's too tired to help us right now. - Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.

Tom has as much right to be here as Mary does. - Tom'un Mary'nin olduğu kadar çok burada olma hakkı var.

çok
per-
çok dar (giysi)
skintight
çok derin deniz
abyssal
çok düzenli
precisely
çok düzenli
smoothly
çok düzenli
like clockwork
çok düzenli bir şekilde
in apple-pie order
çok geç
too late

The British acted too late. - İngilizler çok geç davrandı.

It is too late to repent. - Tövbe etmek için çok geç.

çok geç
at all hours
çok geç olmadan
before it's too late
çok güvenilir
as good as gold
çok güvenmek
swear by
çok güzel
magical

This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead. - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.

çok güzel
(Argo) cool

It would be so cool if I could speak ten languages! - On dil konuşabilsem, çok güzel olur!

This website is so cool. - Bu web sitesi çok güzel.

çok güzel
inspired
çok güzel
scrumptious
çok güzel
spiffing
çok güzel
fabulous
çok güzel
how about that?
çok güzel
divine
çok güzel
ethel
çok güzel
(Argo) going off
çok güzel
super
çok güzel
that's great
çok güzel
slashing
çok güzel
adorable

She is an adorable woman. - O çok güzel bir kadın.

Tom and Mary's kids looked adorable. - Tom ve Mary'nin çocukları çok güzel görünüyorlardı.

çok güzel
fine as a fiddle
çok güzel
very good

It didn't taste very good. - Tadı çok güzel değildi.

Your handwriting is very good. - Senin el yazın çok güzel.

çok güzel
very beautiful

Seen from the sky, the island was very beautiful. - Gökyüzünden bakıldığında ada çok güzeldi.

She is very beautiful, and what is more, very wise. - O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.

çok güzel
peachy
çok güzel
admirable
çok güzel
spiffy
çok güzel
(Konuşma Dili) a heaven on earth
çok güzel
terrific
çok güçlü
steel
çok güçlü
concentrated
çok güçlü
high-powered
çok güçlü
concerted

Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak. - Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.

çok güçlü
high-power
çok güçlü
all powerful
çok hafif (sesle)
(Muzik) pianissimo
çok ilginç
how about that?
çok ilginç
fascinating

This is a fascinating article. - Bu çok ilginç bir makale.

çok iğneli olta takımı
otter
çok korkunç
monstrous
çok kötü
bad

It would be unfair if we treated him so badly. - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.

His behavior, as I remember, was very bad. - Onun davranışı, benim hatırladığım gibi, çok kötüydü.

çok kötü
diabolical
çok kötü
atrocious
çok kötü
execrable
çok kötü
how about that?
çok kötü
unmentionable
çok kötü
miserable

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

çok kötü
egregious
çok kötü
unspeakable
çok kötü
vicious
çok kötü
abominable
çok kötü
evil

There is much evil in the world. - Dünyada çok kötülük var.

Some people are evil. - Bazı insanlar çok kötüdür.

çok kötü
ghastly
çok kötü
criminal
çok kötü
deplorable

The road is in a deplorable state. - Yol çok kötü durumda.

çok kötü
sad
çok kötü
awfully
çok kötü
wretched
çok kötü
nefarious
çok kötü
abysmal
çok küçük
fractional
çok küçük
diminutive
çok küçük
(Tıp) nano-
çok küçük
smallest

Moncalvo is the smallest Italian city. - Moncalvo çok küçük bir İtalyan şehridir.

çok küçük
tiny
çok küçük
x-small
çok küçük
wee
çok sayıda tür
(Bilgisayar) multiple types
çok soğuk (mevsim/hava)
hard
çok taraflı
(Hukuk) multilateral
çok uzun süre
aeon
çok yük
(Bilgisayar) high load
çok yüksek
(Askeri) very high

The price of this camera is very high. - Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.

The cost of the painting is very high. - Resmin maliyeti çok yüksek.

çok yüksek
(Ticaret) exorbitant
çok zaman önce
a long time ago
çok çekici
tempting

I have to admit it's very tempting. - Onun çok çekici olduğunu kabul etmeliyim.

çok çirkin
hideous
çok önce
long before
çok önem taşımak
be of capital importance
çok önemli
fateful
çok önemli
critical
çok önemli
a matter of life and death
çok önemli
a matter of life or death
çok önemli
red-letter
çok önemli
considerable
çok önemli
sacrosanct
çok önemli
big deal

I thought this wasn't a big deal. - Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.

It's a very big deal. - Bu çok önemli bir konu.

çok önemli
all-important
çok özür dilerim
i'm so sorry
çok üzgün
sick at heart
çok üzücü
heartbreaking
çok üzücü ve acıklı
tragic
çok üzülmek
deplore
çok-boyutlu
(Bilgisayar) multidimensional
çok
more

I like coffee much more than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

We eat more processed food than natural food. - Doğal gıdalardan çok işlenmiş gıdalar yiyoruz.

çok sevinme
joy
çok daha
a great deal
çok sayı
dozen

Tom gave me a dozen cookies in a plastic bag. - Tom bana plastik bir torba içinde çok sayıda kurabiye verdi.

I have a dozen reports to read. - Okuyacak çok sayıda raporum var.

Türkisch - Türkisch

Definition von çok(mek) im Türkisch Türkisch wörterbuch

çok
Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı: "Bana matematik çok kolay geldi."- F. R. Atay
çok çok
En çok, en son, olsa olsa
Englisch - Türkisch

Definition von çok(mek) im Englisch Türkisch wörterbuch

çok programlı lise
Multi-programme high school