Tom is quite versatile, isn't he?
- Tom oldukça çok yönlü, değil mi?
Tom is a versatile kid.
- Tom çok yönlü bir çocuk.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
It's crucial for my girlfriend to be a hugger.
- Kız arkadaşımın kucaklamayı seven biri olması çok önemli.
Mental strength is crucial for success in any sports.
- Zihinsel güç herhangi bir sporda başarı için çok önemlidir.
It is dangerous to drink too much.
- Çok fazla içmek tehlikelidir.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
She's vital to the mission.
- O görev için çok önemlidir.
Your help is vital to the success of our plan.
- Senin yardımın planımızın başarısı için çok önemlidir.
He has many enemies in the political world.
- Politik dünyada pek çok düşmanı var.
The accident has caused many deaths.
- Kaza çok fazla ölüme neden oldu.
These are very old books.
- Bunlar çok eski kitaplar.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
I think that was very funny.
- Sanırım o çok komikti.
What you said was very funny.
- Söylediğin çok komikti.
We didn't talk very much.
- Biz pek çok konuşmadık.
Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
- Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
Windows is the most used operating system in the world.
- Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.
I understand it more or less.
- Bunu az çok anlıyorum.
Tom was able to live a more or less normal life after the operation.
- Tom operasyondan sonra az çok normal bir hayat yaşayabildi.
Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
- Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
I can read Chinese fairly well, but I can't write it very well.
- Ben Çince'yi oldukça iyi okuyabilirim ama çok iyi yazamam.
She's a very good teacher.
- O çok iyi bir öğretmendir.
I hear he is good at mahjong.
- Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.
What Tom said was outrageous.
- Tom'un söylediği çok çirkindi.
It's freezing in here.
- Burada hava çok soğuk.
It's freezing out here.
- Burada dışarısı çok soğuk.
She likes her school a lot.
- O okulunu çok seviyor.
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
Oil is abundant in that country.
- Şu ülkede petrol çoktur.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
There's no need to hurry. We have plenty of time.
- Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
- Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.
You must not depend so much on others.
- Diğerlerine çok fazla bağımlı olmamalısın.
He hurt his arm lifting so much weight.
- Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.
I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
- Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
Listening to music is lots of fun.
- Müzik dinlemek çok eğlenceli.
I've been to Boston countless times.
- Pek çok kez Boston'a gittim.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
There are numerous reasons to be hopeful.
- Umutlu olmak için çok sayıda sebep var.
There are numerous universities in Kyoto.
- Kyoto'da çok sayıda üniversite var.
I am dead tired from walking around all day.
- Bütün gün yürümekten çok yoruldum.
Tom didn't know that Mary was already dead.
- Tom Mary'nin çoktan öldüğünü bilmiyordu.
I was very exuberant.
- Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
Tom sounded slightly jealous.
- Tom çok az kıskanç görünüyordu.
I hope the bus will come before long.
- Umarım otobüs çok geçmeden gelir.
The ship from New York will arrive before long.
- New York'tan gelen gemi çok geçmeden gelecek.
Tom has a very bad reputation around town.
- Tom şehrin civarında çok kötü bir üne sahiptir.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.
Smoking is terrible for your health.
- Sigara içmek sağlığınız için çok kötüdür.
Is it really so terrible?
- O gerçekten çok kötü mü?
Tom is a well-rounded individual.
- Tom çok yönlü bir birey.
Tom is a well-rounded person.
- Tom çok yönlü bir kişi.
Why are you so skinny?
- Neden bu kadar çok zayıfsın?
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
He caused his parents a lot of anxiety.
- Ailesini çok endişelendirdi.
The traffic is heavy here.
- Trafik burada çok yoğundur.
This desk was too heavy for Patty to lift.
- Bu masa Patty'nin kaldırması için çok ağırdı.
Layla was a very deadly woman.
- Leyla çok ölümcül bir kadındı.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
Japanese tourists abroad are big spenders.
- Yurt dışındaki Japon turistler çok para harcarlar.
This park is pretty big; it has a lot of trees and many flowers.
- Park oldukça büyüktür; Çok sayıda ağaçları ve çok sayıda çiçekleri vardır.
You must want this very badly.
- Bunu çok fazla istemelisin.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
Tom ate too many jelly donuts.
- Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
I like grape jelly best.
- En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
Tom gave Mary some advice on how to pass multiple-choice tests.
- Tom Mary'ye çoktan seçmeli testleri nasıl geçeği konusunda biraz tavsiye verdi.
Tom has multiple talents.
- Tom'un birden çok yeteneği vardır.
There's a lot of rain all the year round.
- Yıl boyunca çok yağmur var.
Their garden is full of very beautiful flowers all the year round.
- Onların bahçesi tüm yıl boyunca çok güzel çiçeklerle dolu.
I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha ilginç.
The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure.
- Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.
It began to rain in earnest.
- Çok yağmur yağmaya başladı.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
He began by saying that he would not speak very long.
- O, çok uzun konuşmayacağını söyleyerek başladı.
We learn a good deal at school.
- Biz okulda çok şey öğrendik.
It snowed a good deal last night.
- Dün gece çok kar yağdı.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
A perfect knowledge of a few writers and a few subjects is more valuable than a superficial one of a great many.
- Birkaç yazar ve birkaç konuyla ilgili mükemmel bir bilgi birçoklarıyla ilgili yüzeysel olan birinden çok daha değerlidir.
There were a great many boys and girls in the park.
- Parkta çok sayıda erkek ve kız vardı.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
It's high time you had a haircut.
- Saç tıraşı olmanın zamanı çoktan geldi.
The price of this car is very high.
- Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
As a result of the war, a great number of victims remained.
- Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.
There are a great number of schools in this city.
- Bu şehirde çok sayıda okul vardır.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
- Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office.
- Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
You seem to be extremely lazy.
- Çok tembel görünüyorsun.
Several companies are competing to gain the contract.
- Çok sayıda şirket sözleşmeyi kazanmak için yarışıyor.
There were several stars to be seen in the sky.
- Gökyüzünde görülen çok sayıda yıldızlar vardı.
Praise stimulates students to work hard.
- Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
English is pretty hard, isn't it?
- İngilizce çok zor, değil mi?
A good night's sleep will do you a world of good.
- İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.
I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior.
- Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.
Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.
The uprising was brutally suppressed.
- İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
Tom loved his mother dearly.
- Tom annesini çok sevdi.
Their performance that year was horrible.
- Bu yılki performansları çok berbattı.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı çok kötü.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla acıyor.
You speak tremendously fast.
- Çok hızlı konuşuyorsun.
The multi-talented kid speaks 5 languages and plays 6 musical instruments.
- Çok yetenekli çocuk 5 dil konuşuyor ve 6 müzik aleti çalıyor.
New York is a multi-racial city.
- New York çok ırklı bir şehirdir.
There were many guests - most of them were our teacher's classmates and friends.
- Çok sayıda misafir vardı-onlardan çoğu bizim öğretmenin sınıf arkadaşları ve arkadaşlarıydı.
Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
- Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
Tom looks like he's too tired to help us right now.
- Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
The order came too late.
- Sipariş çok geç geldi.
It is too late to repent.
- Tövbe etmek için çok geç.
This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
- Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.
It would be so cool if I could speak ten languages!
- On dil konuşabilsem, çok güzel olur!
This website is so cool.
- Bu web sitesi çok güzel.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
Aren't they adorable?
- Onlar çok güzel değil mi?
It didn't taste very good.
- Tadı çok güzel değildi.
This smells very, very good.
- Bu çok, çok güzel kokuyor.
Seen from the sky, the island was very beautiful.
- Gökyüzünden bakıldığında ada çok güzeldi.
Seen from the sky, the island was very beautiful.
- Gökyüzünden görüldüğünde,ada çok güzeldi.
Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak.
- Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.
This is a fascinating article.
- Bu çok ilginç bir makale.
Telling lies is a very bad habit.
- Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
How's it going? Not too bad.
- Nasılsın? Çok kötü değil.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
There is much evil in the world.
- Dünyada çok kötülük var.
Some people are evil.
- Bazı insanlar çok kötüdür.
The road is in a deplorable state.
- Yol çok kötü durumda.
Moncalvo is the smallest Italian city.
- Moncalvo çok küçük bir İtalyan şehridir.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
- Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
The price of this car is very high.
- Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
I have to admit it's very tempting.
- Onun çok çekici olduğunu kabul etmeliyim.
It's a very big deal.
- Bu çok önemli bir konu.
I thought this wasn't a big deal.
- Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.
The more you know about him, the more you like him.
- Onu tanıdıkça daha çok seversin.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
I have a dozen reports to read.
- Okuyacak çok sayıda raporum var.
Tom gave me a dozen cookies in a plastic bag.
- Tom bana plastik bir torba içinde çok sayıda kurabiye verdi.