Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
He explains things in a very clear way.
- O, koşulları çok açık bir biçimde açıklar.
Science explains many things that religion never could explain.
- Bilim birçok şeyi açıklar ama din asla açıklayamazdı.
Tatoeba is open source.
- Tatoeba açık kaynaklıdır.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
I can barely keep my eyes open.
- Zar zor gözlerimi açık tutabiliyorum.
Tom expressed himself clearly.
- Tom kendini açıkça ifade etti.
Express your idea clearly.
- Fikrini açıkça ifade et.
You must speak clearly in company.
- Şirkette açıkça konuşmalısın.
You had better talk as clearly as you can.
- Elinden geldiğince açık konuşsan iyi olur.
She has a fair complexion.
- Onun açık bir teni vardır.
It should be fairly obvious.
- Bu oldukça açık olmalı.
He explained the literal meaning of the phrase.
- O, ifadenin tam anlamını açıkladı.
Please explain the grammar of 'as may be'.
- Lütfen as may be nin dilbilgisini açıklar mısın?
I explained the accident to him.
- Ona kazayı açıkladım.
Thunder has been explained scientifically, and people no longer believe it is a sign that the gods are angry with them, so thunder, too, is a little less frightening.
- Gök gürültüsü bilimsel olarak açıklanmıştır, ve insanlar onun tanrıların insanlara kızgın olduğunun bir işareti olduğuna artık inanmıyorlar, bu yüzden gök gürültüsü de biraz daha az korkutucudur.
It is definite that he will go to America.
- Onun Amerika'ya gideceği açık.
Obviously, this cannot be the work of one person. This is why Tatoeba is collaborative.
- Açıkçası, bu bir kişinin işi olamaz. Tatoeba'nın işbirlikçi olmasının nedeni budur.
This drink's flavor is obviously that of tea.
- Bu içecek açıkça çayla aynı tada sahip.
The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
- Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
At daytime, we see the clear sun, and at nighttime we see the pale moon and the beautiful stars.
- Gündüzleri açık bir güneş görürüz, ve geceleri solgun bir ay ve güzel yıldızları görürüz.
We had Tom paint the fence light green.
- Çiti Tom'a açık yeşile boyattık.
Your detailed explanation of the situation has let me see the light.
- Durumla ilgili ayrıntılı açıklaman benim anlamamı sağladı.
Explain it in plain words.
- Onu sade bir dille açıklayın.
It's quite plain that you haven't been paying attention.
- Dikkat etmediğin oldukça açık.
He had no difficulty in explaining the mystery.
- Gizemi açıklamada zorluk çekmedi.
He had no difficulty explaining the mystery.
- O, gizemi açıklamada zorluk çekmedi.
The front door was wide open.
- Ön kapı sonuna kadar açıktı.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
The store also opens at night.
- Mağaza gece de açıktır.
Tom told Mary to keep the windows opened.
- Tom Mary'ye pencereleri açık tutmasını söyledi.
Hey, why is the window open? I just opened it to let in a little air. If you're cold, feel free to close it.
- Hey, neden pencere açık? Biraz hava sağlamak için açtım. Eğer üşüyorsanız, onu kapatmak için çekinmeyin.
Let me get this straight. You're my father?
- Şu konuyu açıklığa kavuşturayım. Sen benim babam mısın?
Tom is quite straightforward.
- Tom oldukça açık sözlü.
Tom didn't offer any explanation.
- Tom herhangi bir açıklama sunmadı.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
Tom is extremely outspoken.
- Tom son derece açık sözlü.
Tom is an outspoken person.
- Tom açık sözlü bir kişidir.
Fewer graphics and more captions would make the description clearer.
- Daha az grafikler ve daha fazla başlık açıklamayı daha net yapabilir.
It was apparent that he did not understand what I had said.
- Söylediğimi anlamadığı açıktı.
It is apparent that he will win the election.
- Onun seçimi kazanacağı açık.
Evidently, Tom didn't want to go.
- Açıkçası Tom gitmek istemiyordu?
It's an evidently bad example.
- Bu açıkçası kötü bir örnek.
I prefer weak coffee.
- Açık kahveyi tercih ederim.
Tom is obviously still very weak.
- Tom açıkçası hâlâ çok zayıf.
This is patently unfair.
- Bu açıkça adil değil.
What will happen in the eternal future that seems to have no purpose, but clearly just manifested by fate?
- Hiçbir amacı yokmuş gibi görünen ama var olmaktan başka bir kaderi olmadığı da açık olan bir sonsuzluktaki sonsuz gelecekte neler olacak?
Could you be more specific?
- Biraz daha açık olur musun?
Can you be a bit more specific?
- Biraz daha açık olabilir misin?
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
Nobody will say it so bluntly, but that is the gist of it.
- Hiç kimse bunu çok açıkça söylemeyecek ama bunun özü odur.
He wrote a fine description of what happened there.
- O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
I gave Tom explicit instructions.
- Tom'a açık talimatlar verdim.
I gave you explicit instructions not to touch anything.
- Ben sana hiçbir şeye dokunmaman için açık talimatlar vermiştim.
For a professional, he gave a poor account of himself in today's game.
- Bir profesyonele göre, bugünkü oyunda kendisiyle ilgili garip bir açıklama yaptı.
Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books.
- Profesörler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler.
I don't understand this word. Could you paraphrase it?
- Bu sözcüğü anlamıyorum. Onu açıklayabilir misin?
The store is not open today.
- Mağaza bugün açık değil.
The park is open to everybody.
- Park herkese açıktır.
There Akai joins them and it becomes a free-for-all in front of the finish line.
- Orada Akai onlara katılır ve bu bitiş çizgisinin önünde herkese açık bir yarışma olur.
My door is always open. Feel free to visit when you want.
- Kapım her zaman açık. İstediğin zaman ziyaret etmeye çekinme.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
When we awoke, we were adrift on the open sea.
- Uyandığımız zaman, açık denizde akıntıya kapılıp sürükleniyorduk.
He confessed his crime frankly.
- Suçunu çok açık bir şekilde itiraf etti.
Here everything is forbidden that isn't expressly permitted.
- Burada açıkça izin verilmeyen her şey yasaktır.
During clear weather, the coast of Estonia is visible from Helsinki.
- Açık havada, Estonya kıyısı Helsinki'den görülebilir.
The front door was wide open.
- Ön kapı sonuna kadar açıktı.
The door was wide open.
- Kapı sonuna kadar açıktı.
He explained at length what had been decided.
- O, neye karar verildiğini uzun uzadıya açıkladı.
We've decided to paint the walls light blue.
- Duvarları açık maviye boyamaya karar verdik.
He declared himself leader publicly.
- O, açık olarak kendini lider ilan etti.
Tom has been declared brain dead.
- Tom'un beyin ölümü açıklandı.
Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını açıkladı.
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
The company incurred a deficit of $400 million during the first quarter.
- Şirket ilk çeyrekte 400 milyon dolar açık verdi.
Tom announced his candidacy for class president.
- Tom sınıf başkanlığı için adaylığını açıkladı.
He officially announced his candidacy.
- O resmen adaylığını açıkladı.
Let me make myself crystal clear.
- Kendimi açık seçik ifade etmeme izin verin.
I don't like it when mathematicians who know much more than I do can't express themselves explicitly.
- Benim bildiğimden çok daha fazla bilen matematikçiler kendilerini açıkça ifade edemedikleri zaman bundan hoşlanmam.
I explicitly told Tom not to do that.
- Tom'a açıkça onu yapmamasını söyledim.
I left the door unlocked.
- Kapıyı açık bıraktım.
Tom noticed the door was unlocked.
- Tom kapının açık olduğunu fark etti.
Thank you for this revealing lecture!
- Bu açıklayıcı ders için teşekkürler!
I don't understand; you have to be more direct.
- Anlamıyorum; daha açık olmak zorundasın.
According to the manufacturer's directions, tires should be changed every 10 years.
- İmalatçının açıklamasına göre, her on yılda bir değiştirilmeli.
Their deep love for each other was unequivocal.
- Onların birbirlerine duydukları derin aşk oldukça açık.
This is quite unequivocal.
- Bu oldukça açık anlamlıdır.
People who regularly work in the open air do not suffer from sleeplessness.
- Düzenli olarak açık havada çalışan kişiler uykusuzluk sıkıntısı çekmezler.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
The store is open all the year round.
- Dükkan tüm yıl boyunca açıktır.
Strictly speaking, the earth is not round.
- Açıkçası dünya yuvarlak değil.
Tom left the box unprotected.
- Tom kutuyu açık bıraktı.
Write clear and unambiguous texts!
- Açık ve net metinler yazın!
Write unambiguous texts.
- Açık anlamlı metin yazın.
Rugby is an outdoor game.
- Ragbi bir açık hava oyunudur.
Tom doesn't have much interest in outdoor sports.
- Tom, açık hava sporlarına büyük ilgi duymuyor.
He bore an unmistakable reference to his father. It made his mother cry.
- O, babasına açık bir referans taşıyordu. Bu, annesini ağlattı.
I defy you to make it public.
- Onu açıklamak için sana meydan okuyorum.
Please refrain from smoking in public places.
- Lütfen halka açık yerlerde sigara içmekten imtina edin.
Racism today isn't so overt.
- Irkçılık bugün çok açık değildir.
On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
- Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.