Tarihçinin rolü daha az keşfetmek ve onları çevirmek ve açıklamak yerine belgelerin kataloğunu hazırlamaktır.
- The role of the historian is less to discover and catalog documents than to interpret and explain them.
Bunun niçin işe yaramayacağını sana açıklamak çok fazla zamanımı alır.
- It would take me too much time to explain to you why it's not going to work.
Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı.
- Nobody could explain how the thing was made.
O, ifadenin tam anlamını açıkladı.
- He explained the literal meaning of the phrase.
Meramını anlatmak için sadece otuz saniyen var.
- You've only got thirty seconds to explain yourself.
Gök gürültüsü bilimsel olarak açıklanmıştır, ve insanlar onun tanrıların insanlara kızgın olduğunun bir işareti olduğuna artık inanmıyorlar, bu yüzden gök gürültüsü de biraz daha az korkutucudur.
- Thunder has been explained scientifically, and people no longer believe it is a sign that the gods are angry with them, so thunder, too, is a little less frightening.
O, ifadenin tam anlamını açıkladı.
- He explained the literal meaning of the phrase.
Ben nedeni ayrıntılı olarak açıkladım.
- I explained the reason in detail.
Bence senin sorunun insanlar bir şeyler açıklarken dikkatlice dinlememen.
- I think your problem is that you don't listen carefully when people are explaining things.
Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.
- Sorry, I'm bad at explaining.
Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.
- Sorry, I'm bad at explaining.
Gizemi açıklamada zorluk çekmedi.
- He had no difficulty in explaining the mystery.
Tüm bilmeniz gerekenler kullanım kılavuzunda açıklanmaktadır.
- All you need to know is explained in the instructions manual.
İlk olarak bir C kursu aldığım zaman sınıfta açıklanan tek bir şeyi anlayamadım. Allah'a şükür ki bütün topluluğun nasıl çalıştığını bana açıklamak için bir programcı olan bir arkadaşım var.
- When I first took a C course, I couldn't understand a single thing explained in class. Thank God I got a friend of mine who's a programmer to explain to me how the whole caboodle works.
Size açıklanan her hakkı anlıyor musunuz?
- Do you understand each and every right that has been explained to you?
O, cümlenin gerçek anlamını açıklar.
- She explains the literal meaning of the sentence.
O, koşulları çok açık bir biçimde açıklar.
- He explains things in a very clear way.
He couldn't just explain away all of his problems.
... Explain to me why that's-- I am perfectly willing to go after ...
... How do we explain this? ...