Please explain the rules of soccer to me.
- Lütfen bana futbolun kurallarını açıklayın.
Please explain the grammar of 'as may be'.
- Lütfen as may be nin dilbilgisini açıklar mısın?
He explained later how he made this decision.
- Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.
I explained the reason in detail.
- Ben nedeni ayrıntılı olarak açıkladım.
Tom has some explaining to do.
- Tom'un yapacak biraz açıklaması var.
Sorry, I'm bad at explaining.
- Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.
For a professional, he gave a poor account of himself in today's game.
- Bir profesyonele göre, bugünkü oyunda kendisiyle ilgili garip bir açıklama yaptı.
Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books.
- Profesörler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler.
I don't understand this word. Could you paraphrase it?
- Bu sözcüğü anlamıyorum. Onu açıklayabilir misin?
I just wanted to clarify that.
- Sadece onu açıklamak istedim.
I'd like to clarify that.
- Onu açıklamak istiyorum.
The role of the historian is less to discover and catalog documents than to interpret and explain them.
- Tarihçinin rolü daha az keşfetmek ve onları çevirmek ve açıklamak yerine belgelerin kataloğunu hazırlamaktır.
It would take me too much time to explain to you why it's not going to work.
- Bunun niçin işe yaramayacağını sana açıklamak çok fazla zamanımı alır.
Most languages have euphemistic expressions to describe death and dying.
- Çoğu dilde ölüm ve ölmeyi açıklamak için örtülü ifadeler vardır.
He gave an account of how he had escaped.
- O, nasıl kaçtığını açıklamak durumunda kaldı.
Some words are hard to define.
- Bazı kelimeleri açıklamak zordur.
He wants to make something clear.
- O bir şeyi açıklamak istiyor.