He told me to leave the window open.
- Bana pencereyi açık bırakmamı söyledi.
Tatoeba is open source.
- Tatoeba açık kaynaklıdır.
I can barely keep my eyes open.
- Zar zor gözlerimi açık tutabiliyorum.
This drink clearly has the same flavor as tea.
- Bu içecek açıkça çay ile aynı tadı içeriyor.
We need a clear definition of the concept of human rights.
- İnsan hakları kavramının açık bir tanımına ihtiyacımız var.
Express your idea clearly.
- Fikrini açıkça ifade et.
Express yourself as clearly as you can.
- Elinizden geldiği kadar kendinizi açık biçimde ifade edin.
It is definite that he will go to America.
- Onun Amerika'ya gideceği açık.
Logic is obviously your strong point.
- Mantık açıkça senin güçlü noktandır.
This drink's flavor is obviously that of tea.
- Bu içecek açıkça çayla aynı tada sahip.
When we awoke, we were adrift on the open sea.
- Uyandığımız zaman, açık denizde akıntıya kapılıp sürükleniyorduk.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
He confessed his crime frankly.
- Suçunu çok açık bir şekilde itiraf etti.
Here everything is forbidden that isn't expressly permitted.
- Burada açıkça izin verilmeyen her şey yasaktır.
During clear weather, the coast of Estonia is visible from Helsinki.
- Açık havada, Estonya kıyısı Helsinki'den görülebilir.
The door was wide open.
- Kapı sonuna kadar açıktı.
The window was wide open.
- Pencere tamamen açıktı.
He explained at length what had been decided.
- O, neye karar verildiğini uzun uzadıya açıkladı.
We've decided to paint the walls light blue.
- Duvarları açık maviye boyamaya karar verdik.
Tom has been declared brain dead.
- Tom'un beyin ölümü açıklandı.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
This should be obvious, but apparently it's not.
- Bu açık olmalı ama görünüşe göre değil.
It was apparent that he did not understand what I had said.
- Söylediğimi anlamadığı açıktı.
Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını açıkladı.
She thought they were about to fly out through the open window.
- O açık pencereden uçmak üzere olduklarını düşünüyordu.
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
The company incurred a deficit of $400 million during the first quarter.
- Şirket ilk çeyrekte 400 milyon dolar açık verdi.
Tom is candid about his past.
- Tom geçmişi konusunda çok açıktır.
Tom announced his candidacy for class president.
- Tom sınıf başkanlığı için adaylığını açıkladı.
Let me make myself crystal clear.
- Kendimi açık seçik ifade etmeme izin verin.
I explicitly told Tom not to do that.
- Tom'a açıkça onu yapmamasını söyledim.
The government explicitly declared its intention to lower taxes.
- Hükümet vergileri düşürmek için niyetini açıkça bildirdi.
Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
- Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
After rain comes fair weather.
- Yağmurdan sonra açık hava gelir.
The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
- Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
At daytime, we see the clear sun, and at nighttime we see the pale moon and the beautiful stars.
- Gündüzleri açık bir güneş görürüz, ve geceleri solgun bir ay ve güzel yıldızları görürüz.
Your detailed explanation of the situation has let me see the light.
- Durumla ilgili ayrıntılı açıklaman benim anlamamı sağladı.
We had Tom paint the fence light green.
- Çiti Tom'a açık yeşile boyattık.
It is plain that you have done this before.
- Bunu daha önce yaptığın açık.
It is plain that he is wrong.
- Onun hatalı olduğu açıktır.
The door was wide open.
- Kapı sonuna kadar açıktı.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
The store also opens at night.
- Mağaza gece de açıktır.
The famous oil painting was sold at the auction for 2 million dollars.
- Ünlü yağlı boya resim açık artırmada 2 milyon dolara satıldı.
I have no doubt in my mind that Tom will show up at the auction.
- Tom'un açık artırmada ortaya çıkacağından hiç şüphem yok.
Does Tom really want me to be frank?
- Tom gerçekten açık sözlü olmamı istiyor mu?
Tom was quite frank about it.
- Tom o konuda çok açık sözlüydü.
Eventually, bleachers will be added.
- Sonunda açık tribün eklenecek.
Eventually, bleachers will be added.
- Sonunda açık tribün eklenecek.
Tom wasn't very forthcoming about what happened with Mary.
- Tom Mary ile ilgili ne olduğu hakkında çok açık sözlü değildi.
She's an outspoken person.
- O açık sözlü bir kişi.
Tom is extremely outspoken.
- Tom son derece açık sözlü.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
A few seconds ago I was in the open air and the bright daylight, and now my eyes refuse to serve me in this darkness.
- Birkaç saniye önce ben açık havada ve parlak gün ışığındaydım ve şimdi gözlerim bu karanlıkta bana hizmet etmeyi reddediyor.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
Generally speaking, children like to play outdoors.
- Genelde çocuklar açık havada oynamayı sever.
Tom doesn't get outdoors much.
- Tom çok açık havaya çıkmaz.
In the summer, we enjoy outdoor sports.
- Yazın, açık hava sporlarını severiz.
Rugby is an outdoor game.
- Ragbi bir açık hava oyunudur.
Fresh produce is sold at an open-air market.
- Açık hava marketinde taze ürün satılmaktadır.
Open-air markets sell food grown on local farms.
- Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.
Italy is a large open-air museum.
- İtalya büyük bir açık hava müzesidir.
Open-air markets sell food grown on local farms.
- Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.
We woke up early to catch up buffet meal at Hotel Vicenza.
She explains the literal meaning of the sentence.
- O, cümlenin gerçek anlamını açıklar.
He explains things in a very clear way.
- O, koşulları çok açık bir biçimde açıklar.
Breakfast is a smorgasbord.
- Sabah kahvaltısı iskandinav usulü açık büfedir.
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
People who regularly work in the open air do not suffer from sleeplessness.
- Düzenli olarak açık havada çalışan kişiler uykusuzluk sıkıntısı çekmezler.
After rain comes fair weather.
- Yağmurdan sonra açık hava gelir.