Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
Onu icat eden profesör, üniversiteden makul bir ücret hakkına sahip
- The professor who invented it has the right to reasonable remuneration from the university.
Daha mantıklı olmalısın.
- You should be more reasonable.
Mantıklı olmaya çalışıyorum.
- I'm trying to be reasonable.
Şu an onların fikirlerini yermek kolay, fakat onlar o zaman epey haklı göründü.
- It's easy to lampoon their ideas now, but they seemed quite reasonable at the time.
O oldukça makul bir fiyat.
- That's a fairly reasonable price.
Oldukça makul görünüyor.
- It seems perfectly reasonable.
Onun istifa etmesi için bir sebep yok.
- There is no reason why he should resign.
Onun seni azarlaması için hiçbir sebep yoktur.
- There is no reason for her to scold you.
Onun istifa etmesi için bir neden yok.
- There is no reason why he should resign.
Gitmiyorum.çünkü,diğer nedenler arasında,param yok.
- I am not going, because, among other reasons, I don't have money.
Gerekçelerini anlıyorum.
- I understand your reasons.
Tom'un şimdi mutlu olmak için iyi bir gerekçesi var.
- Tom now has a good reason to be happy.
Akıllı bir köpek asla sebepsiz havlamaz.
- A smart dog never barks for no reason.
Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
- All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
Bir dahaki sefere daha mantıklı bir gerekçe bulmayı dene.
- Try and come up with a more reasonable excuse next time.
O, benim önerimin mantıklı olduğunu kabul etti.
- She allowed that my offer was reasonable.
Bu akıl yürütme gerçekten delice.
- This reasoning is really insane.
Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
- This is an elementary error of reasoning.
Gençliğinin bittiğini düşünmek için iyi bir nedenin olabilir.
- You may have good reason to think that your youth is over.
Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmak imkansızdır.
- It's impossible to reason with a drunk.
Tom kalma sebebi bulmak için elinden geleni yaptı.
- Tom did his best to find a reason to stay.
Söylediği gerekçeyi anlamak zor.
- The reason which he gave is hard to understand.
Japonya'ya gitmek istemeyi tercih etmemin sebebi onların çalışkan ve dürüst kişilikleridir.
- The reason I prefer to go to Japan is that the people in Japan are hardworking and have honest personalities.
Onu niçin uygulamamam gerektiğinin sebebini anlamıyorum.
- I see no reason why I shouldn't put it into practice.
İlerde bunu tartışmak için sebep olmadığını anlıyorum.
- I see no reason to discuss it further.
Tom, Mary'nin onun büyükbabasının altın saatini çaldığından oldukça emindi.
- Tom was reasonably certain that Mary had stolen his grandfather's gold watch.
Ben bundan oldukça eminim.
- I'm reasonably certain of it.
Bunun hakkında makul olmak zorundasın.
- You've got to be reasonable about this.
reasonable-person doctrine.
And the specific distinction between man and beast is now, strictly speaking, no longer reason (the lumen naturale of the human animal) but science….
to reason out the causes of the librations of the moon'''.
to reason down a passion.
I reasoned the matter with my friend.
proof, more or less decisive, for an opinion or a conclusion.
I was promised, on a time, To have reason for my rhyme.
The nation and the Academy can count themselves fortunate that your integrated intelligence, insight, sound judgment, good taste, and unflappable reasonability were all available..
The shoes were reasonably priced.
They were able handle their disagreements reasonably.
... So I think that's a reasonable state for most countries. ...
... A reasonable prediction is that the incumbent businesses, ...