Tom is willing to negotiate.
- Tom görüşmek için istekli.
His job is to negotiate with foreign buyers.
- Onun işi yabancı alıcılarla görüşmek.
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
It's necessary to discuss the problem without delay.
- Gecikmeden sorunu görüşmek gereklidir.
I went there to meet him.
- Onunla görüşmek için oraya gittim.
It's Tom I want to meet.
- Görüşmek istediğim Tom'dur.
I'd like to interview Tom.
- Tom'la görüşmek istiyorum.
I'd like to interview him.
- Onunla görüşmek istiyorum.
Hope to see you again next year.
- Gelecek yıl tekrar görüşmek ümidiyle.
I've got to see a dentist.
- Dişçiyle görüşmek zorundayım.
We want to talk to you.
- Biz seninle görüşmek istiyoruz.
Tom wants to meet with me.
- Tom benimle görüşmek istiyor.
I don't wish to meet with him again.
- Onunla tekrar görüşmek istemiyorum.
That's the reason why I couldn't attend the meeting.
- Niçin görüşmeye katılamadığımın sebebi bu.
I've been looking forward to meeting you.
- Seninle görüşmeye can atıyorum.
There was a subtle difference between their views.
- Onların görüşleri arasında ince bir fark vardı.
Take a liberal view of young people.
- Genç insanların özgürlükçü görüşünü al.
I have a job interview at two o'clock tomorrow afternoon.
- Yarın öğleden sonra ikide bir iş görüşmem var.
In addition, I have to interview a professor.
- Ayrıca, bir profesörle görüşmeliyim.
Please keep your cynical remarks to yourself.
- Alaycı görüşlerini kendine saklamanı rica ediyorum.
Don't take his remarks too literally.
- Onun görüşlerini harfiyen almayın.
The staff exchanged frank opinions in the meeting.
- Personel toplantıda samimi bir görüş alışverişinde bulunmuştur.
In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world.
- Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.
I'd just like to have a quick conversation with Tom before we leave.
- Ben sadece biz gitmeden önce Tom'la hızlı bir görüşme yapmak istiyorum.
Fadil overheard both sides of the phone conversation.
- Fadıl her iki tarafın da telefon görüşmesine kulak misafiri oldu.
He had a notion that she was very angry with him.
- Onun ona çok kızgın olduğu hususunda bir görüşü vardı.
I fell in love with her on first sight.
- Ben ilk görüşte ona âşık oldum.
She fell in love with him at first sight.
- İlk görüşte ona âşık oldu.
All took part in the negotiations.
- Herkes görüşmelerde yer aldı.
The negotiation ended in failure.
- Görüşme başarısızlıkla sonuçlandı.
Unfortunately, many Russian citizens have inadequate conception of what is happening in Kyiv.
- Ne yazık ki, birçok Rus vatandaşı Kiev'de olanlar hakkında yetersiz görüş sahibidir.
Peace talks will begin next week.
- Barış görüşmeleri gelecek hafta başlayacak.
There is an urgent need for peace talks.
- Barış görüşmelerine acil bir ihtiyaç var.
Our opinion is an idea which we have; our conviction an idea which has us.
- Bizim görüşümüz sahip olduğumuz bir fikirdir; inancımız bize sahip olan bir fikirdir.
It is hard to live up to your convictions.
- Senin görüşlerine göre yaşamak zor.
There seems to be a difference in outlook between us.
- Aramızdaki görüş açısında bir fark var gibi görünüyor.
Your suggestion seems irrelevant to our discussion here.
- Öneriniz bizim buradaki görüşmemizle alakasız gibi görünüyor.
We will continue the discussion.
- Görüşmeye devam edeceğiz.
I love our little jokes and I'm quite jealous of your thinking and views on things.
- Ben küçük esprileri seviyorum ve senin şeyler üzerinde düşünceni ve görüşlerini oldukça kıskanıyorum.
Tom has bad eyesight.
- Tom'un kötü bir görüşü var.
I have poor eyesight.
- Benim kötü görüşüm var.
See you at band practice.
- Bando uygulamasında görüşürüz.
I'll see you after practice.
- Uygulamadan sonra görüşürüz.
Many people uphold the stance that 95% of DNA is junk.
- Birçok kişi DNA'nın % 95'inin önemsiz olduğu görüşünü savunur.
An option is now under consideration.
- Bir seçenek şimdi görüşülmekte.
When will the debate take place?
- Görüşme ne zaman gerçekleşecek?
I think this debate is getting close to the level of the absurd.
- Bu görüşmenin saçma seviyesine yaklaştığını düşünüyorum.
This idea is controversial.
- Bu görüş ihtilaflıdır.
Frankly speaking, I don't like your idea.
- Açıkçası, senin görüşünü sevmiyorum.
Unfortunately, many Russian citizens have inadequate conception of what is happening in Kyiv.
- Ne yazık ki, birçok Rus vatandaşı Kiev'de olanlar hakkında yetersiz görüş sahibidir.
If you have some troubles, I recommend you confer with him.
- Bazı sıkıntılarınız varsa onunla görüşmenizi öneririm.
I must confer with my colleagues on the matter.
- Meseleyle ilgili meslektaşlarımla görüşmeliyim.
I thought if I broke up with you, I'd never have to see you again.
- Seninle ilişkiyi bitirseydim, seninle tekrar görüşmek zorunda kalmayacağımı sandım.
Tom told me that he thought he was losing his sight.
- Tom görüşünü kaybettiğini düşündüğünü söyledi.
She is open to people who have a different point of view.
- O, farklı görüşten insanlara açık.
I fully agree with your point of view.
- Görüşüne tamamen katılıyorum.
Deliberations will continue Monday.
- Görüşmeler pazartesi günü devam edecek.
The deliberations took three day.
- Görüşmeler üç gün sürdü.
The essential points of my argument have been expressed in the preceding pages.
- Benim görüşümün temel noktasını önceki sayfalarda ifade ettim.
Your argument is not based in fact.
- Görüşün gerçeğe dayalı değil.
Death is only a horizon, and a horizon is nothing save the limit of our sight.
- Ölüm sadece bir ufuktur ve bir ufuk bizim görüş limitimiz hariç hiçbir şeydir.
Death is only a horizon. And a horizon is just the edge of our field of view.
- Ölüm sadece bir ufuktur. Ve bir ufuk sadece görüş alanımızın sınırıdır.
Sami wanted to discuss a case with Layla.
- Sami, Leyla ile bir dava hakkında görüşmek istedi.
The judge told the jury not to discuss the case.
- Yargıç jüriye davayı görüşmemesini söyledi.
I have normal eyesight.
- Ben normal görüşe sahibim.
My eyesight is getting worse.
- Benim görüşüm kötüleşiyor.
He is a genius in his own opinion.
- Kendi görüşüne göre o bir deha.
Visibility was severely restricted in the heavy fog.
- Görüş yoğun siste ciddi olarak sınırlı idi.
Due to limited visibility navigation may be difficult.
- Sınırlı görüş nedeniyle yolculuk zor olabilir.
The president stated his position on the issue.
- Başkan konuyla ilgili kişisel görüşünü belirtti.
I find her opinions odd but interesting.
- Onun görüşlerini tuhaf ama ilginç buluyorum.
Only your narrow-minded ideas are interesting.
- Sadece senin dar görüşlü fikirlerin ilginç.
I'm afraid my visual field has narrowed.
- Maalesef görüş alanım daraldı.
My vision's getting worse.
- Benim görüşüm kötüleşiyor.
Tom has 20/20 vision.
- Tom'un yirmide yirmi görüşü var.
I have a job interview at two o'clock tomorrow afternoon.
- Yarın öğleden sonra ikide bir iş görüşmem var.
Tom had a job interview this morning.
- Tom'un bu sabah bir iş görüşmesi vardı.
From an objective viewpoint, his argument was far from rational.
- Objektif olarak bakınca, onun görüşleri rasyonalizmden epey uzak.
Tom and Mary are discussing the situation.
- Tom ve Mary durumu görüşüyorlar.
The committee is discussing social welfare.
- Kurul sosyal yardımı görüşüyor.
Problem, Tom'un müzakereye tamamen isteksiz olması.
- Sorun, Tom'un görüşmeye tamamen gönülsüz olması.