The office staff worked quickly and efficiently to resolve the problem.
- Ofis çalışanları problemi çözmek için hızlı ve etkili çalıştılar.
She is very efficient in the secretarial work.
- O, sekreterlik işinde çok etkilidir.
Tom was the most influential person in town.
- Tom şehirdeki en etkili kişiydi.
I have a number of influential friends.
- Birkaç etkili arkadaşım var.
Tom certainly seems to be more effective than Mary.
- Tom kesinlikle Mary'den daha etkili gibi görünüyor.
Grant was not an effective political leader.
- Grant etkili bir siyasi lider değildi.
He gave me a penetrating gaze.
- O bana etkili bir bakış verdi.
Persuasion is often more effectual than force.
- İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.
Rousseau was mad but influential; Hume was sane but had no followers.
- Rousseau çılgın ama etkiliydi; Hume aklı başında ama hiç bir takipçisi yoktu.
Tom was the most influential person in town.
- Tom şehirdeki en etkili kişiydi.
We've made a drastic improvement.
- Biz etkili bir gelişme yaptık.
I must do something drastic.
- Etkili bir şey yapmalıyım.
The stock market crash of October 1987 in New York is still vividly remembered.
- New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.
Tom has a vivid imagination.
- Tom'un etkili bir hayal gücü var.
Some teachers have a great effect on their students.
- Bazı öğretmenler, öğrencilerinin üzerinde büyük bir etkiye sahiptirler.
His speech was an effective apology for the Government's policies.
- Onun konuşması Hükümetin politikalarıyla ilgili etkili bir özürdü.
He has a great influence on his country.
- Ülkesinin üstünde büyük etkisi var.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
That day left a deep impression on me.
- O gün bende derin bir etki bıraktı.
Tom made quite an impression on Mary.
- Tom Mary'yi epeyce etkiledi.
They have no impact on the environment.
- Onların çevre üzerinde herhangi bir etkisi yok.
The impact of science on society is great.
- Toplum üzerinde bilimin etkisi büyüktür.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
I have an idea how we can do this more efficiently.
- Bunu nasıl daha etkili biçimde yapabileceğimize dair bir fikrim var.
Your response is greatly appreciated and will enable us to prepare more efficiently.
- Yanıtın çok takdir ediliyor ve bizim daha etkili biçimde hazırlanmamıza olanak sağlayacak.
This argument is pure rhetoric.
- Bu tartışma etkili konuşma sanatından başka bir şey değil.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
The government's actions were condemned worldwide.
- Hükümetin etkinlikleri dünya çapında kınandı.
I don't think you understand the repercussions your actions have caused.
- Hareketlerinin neden olduğu etkileri anladığını sanmıyorum.
The problem affects the prestige of our school.
- Sorun bizim okulun prestiji etkiler.
His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
Persuasion is often more effectual than force.
- İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.
Many fear that cuts in the defense budget will undermine the military's effectiveness.
- Birçokları, savunma bütçesindeki kesintilerin ordunun etkinliğini baltalayacağından korkuyorlar.
Exporting is a commercial activity which transcends borders.
- İhracaat sınırları aşan ticari bir etkinliktir.
What's your favorite activity?
- Senin gözde etkinliğin nedir?
No one correctly predicted the repercussions of these policies.
- Hiç kimse bu politikaların etkilerini doğru bir şekilde öngöremedi.
I don't think you understand the repercussions your actions have caused.
- Hareketlerinin neden olduğu etkileri anladığını sanmıyorum.
Tom sounds impressed.
- Tom etkilenmiş görünüyor.
The bus driver was not impressed when Tom pulled out a $50 note to pay his fare.
- Otobüs şoförü, Tom'un bilet ücreti için elli dolar uzatmasından etkilenmedi.
Stress can have an enormous negative impact on your health.
- Stresin sağlığınız üzerinde çok büyük olumsuz etkisi olabilir.
Stress balls are very effective.
- Stres topları çok etkilidir.
The stock market crash of October 1987 in New York is still vividly remembered.
- New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.
What's your favorite summer activity?
- Favori yaz etkinliğin nedir?
What's your favorite winter activity?
- Favori kış etkinliğin nedir?
Mrs. Tanaka, the new teacher, is offering Japanese as an extra curricular activity twice a week to interested students.
- Bayan Tanaka, yeni öğretmen, Japoncayı haftada iki kez ilgili öğrencilerine müfredat dışı etkinlik olarak öneriyor.
We want to make learning effective, interesting, and fascinating.
- Biz öğrenmeyi, etkili, ilginç ve etkileyici yapmak istiyoruz.
Whenever I visited the island, I was impressed with the beauty of nature.
- Adayı her ziyaret edişimde, doğanın güzelliğinden etkilendim.
I was deeply impressed by the scenery.
- Manzaradan derinden etkilendim.
Nancy has a hold on her husband.
- Nancy'nin kocası üzerinde bir etkisi var.
Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain.
- Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.