yer-

listen to the pronunciation of yer-
Türkisch - Englisch

Definition von yer- im Türkisch Englisch wörterbuch

<span class="word-self">yerspan> fıstığı
peanut

I'm not supposed to eat peanuts. - Yer fıstığı yemem gerekmiyor.

You never told me whether you're allergic to peanuts or not. - Yer fıstığına alerjin olup olmadığını bana asla söylemedin.

her <span class="word-self">yerspan>
everywhere

A function that is differentiable everywhere is continuous. - Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.

They looked everywhere for him, but couldn't find him anywhere. - Ona her yerde baktılar, ama hiçbir yerde bulamadılar.

<span class="word-self">yerspan>
location

Show me the location of your camp on this map. - Bana bu haritada kampınızın yerini gösterin.

She asked about the location of the house. - O, evin yerini sordu.

<span class="word-self">yerspan> ayırtma
reservation

I ought to have made a hotel reservation earlier. - Otelde daha önce yer ayırtmalıydın.

<span class="word-self">yerspan> değişmek
interchange
<span class="word-self">yerspan>
place

You know many interesting places, don't you? - Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?

In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday. - Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.

<span class="word-self">yerspan>
floor

The police found some blood on the floor. - Polisler yerde biraz kan buldular.

I felt the floor shake. - Yerin sallandığını hissettim.

<span class="word-self">yerspan>
{i} ground

This park used to be a hunting ground for a noble family. - Bu park asil bir aile için bir avlanma yeriydi.

The soldier lay injured on the ground. - Asker yerde yaralı yatıyordu.

<span class="word-self">yerspan>
spot

Tom parked in his usual spot. - Tom her zamanki yerine parketti.

You're parked in my spot. - Benim yerime park ettin.

gidilecek <span class="word-self">yerspan>
destination

They just arrived at their destination. - Onlar gidilecek yerlerine az önce vardılar.

I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination. - Rüzgarın yönünü değiştiremem ama gidilecek yere ulaşmak için her zaman yelkenlerimi ayarlayabilirim.

<span class="word-self">yerspan>
{i} terrain

Situated on hilly terrain, the cathedral can be seen from a long distance. - Tepelik arazide yer alan katedral uzun bir mesafeden görülebilir.

hikâyenin geçtiği <span class="word-self">yerspan>
setting
oturacak <span class="word-self">yerspan>
seat

The seat of the chair needs repairing. - Sandalyenin oturacak yerinin tamir edilmesi gerekiyor.

<span class="word-self">yerspan> ayırtma
booking
<span class="word-self">yerspan>
{i} stand

Stand where you are or I'll kill you. - Olduğun yerde kal yoksa öldürürüm.

Tom walked over to where Mary was standing. - Tom Mary'nin durduğu yere doğru yürüdü.

<span class="word-self">yerspan> ayırmak
book
iyi korunan <span class="word-self">yerspan>
bastion
<span class="word-self">yerspan> gösterici
usher
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek <span class="word-self">yerspan>
Once bitten twice shy
gizli <span class="word-self">yerspan>
recess
gözlerden uzak <span class="word-self">yerspan>
seclusion
inci avlanan <span class="word-self">yerspan>
pearl fishery
kalacak <span class="word-self">yerspan>
quarters
kalacak <span class="word-self">yerspan>
rooms
orakla bir defada biçilen <span class="word-self">yerspan>
swath
sık sık gidilen <span class="word-self">yerspan>
haunt
<span class="word-self">yerspan>
(Bilgisayar) to
<span class="word-self">yerspan>
{i} quarter

I eat dinner at quarter past seven. - Yediyi çeyrek geçe akşam yemeğini yerim.

<span class="word-self">yerspan> almak
1. to be located in, be situated in (a place): Fethi ön sırada yer alıyor. Fethi's in the front row. 2. (for someone) to be involved in, have a part in (a job, a project). 3. to be in, appear in
<span class="word-self">yerspan> almak
appear in
<span class="word-self">yerspan> almak
to take part

They want to take part in the Olympic Games. - Olimpiyat Oyunları'nda yer almak istiyorlar.

The important thing is not to win the game, but to take part in it. - Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak.

<span class="word-self">yerspan> almak
be in

I don't want to be involved in this affair. - Ben bu işin içinde yer almak istemiyorum.

<span class="word-self">yerspan> ayırtmak
to book
<span class="word-self">yerspan> vermek
allow for
yüksek <span class="word-self">yerspan>
high

Tom certainly has a lot of friends in high places. - Tom'un kesinlikle yüksek yerlerde çok sayıda arkadaşları var.

Tom has friends in high places. - Tom'un yüksek yerlerde arkadaşları var.

çevrilmiş <span class="word-self">yerspan>
inclosure
<span class="word-self">yerspan>
{i} where

Stratford-on-Avon, where Shakespeare was born, is visited by many tourists every year. - Shakespeare'in doğduğu yer, Stratford-on-Avon, her yıl bir sürü turist tarafından ziyaret edilir.

Where there's smoke there's fire. - Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

(bir <span class="word-self">yerspan>)den
from
-de <span class="word-self">yerspan> almak
join in
ambar gibi (<span class="word-self">yerspan>)
cavernous
ancak <span class="word-self">yerspan> <span class="word-self">yerspan> iyi olan
spotty
arka <span class="word-self">yerspan>
back seat
bilinmeyen <span class="word-self">yerspan>
ultima thule
bir <span class="word-self">yerspan>
anywhere

Are you going anywhere? - Bir yere gidiyor musun?

His daughter is eager to go with him anywhere. - Kızı onunla birlikte herhangi bir yere gitmeye isteklidir.

brezilya <span class="word-self">yerspan> fıstığı
(Gıda) cashew
derin <span class="word-self">yerspan>
trough
ders okutulan <span class="word-self">yerspan>
class
dipsiz gibi görünen <span class="word-self">yerspan>
abyss
durgun <span class="word-self">yerspan>
backwater
düz <span class="word-self">yerspan>
level area
gezilecek <span class="word-self">yerspan>
ambulatory
gidilecek <span class="word-self">yerspan>
(Bilgisayar) go to what
gizli <span class="word-self">yerspan>
recesses
hava-<span class="word-self">yerspan>
(Havacılık) air-ground
her <span class="word-self">yerspan>
anywhere

His daughter is eager to go with him anywhere. - Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.

Tom can sleep anywhere. - Tom her yerde uyuyabilir.

her <span class="word-self">yerspan>
everyplace
her <span class="word-self">yerspan>
(deyim) up hill and down dale
her <span class="word-self">yerspan>
every place
ihmal edilmiş <span class="word-self">yerspan>
desolate
ikamet edilen <span class="word-self">yerspan>
residence
kirli ve düzensiz (<span class="word-self">yerspan>)
slatternly
sesle <span class="word-self">yerspan> belirleme
echolocation
suni <span class="word-self">yerspan> çekimi
(Askeri) artificial gravity
sıfır <span class="word-self">yerspan> çekimi
(Askeri) zero gravity
uydu <span class="word-self">yerspan> bağı
downlink
uydu-<span class="word-self">yerspan> bağı
(Bilgisayar) downlink
uzak <span class="word-self">yerspan>
distance
yakın <span class="word-self">yerspan>
vicinity
yeni <span class="word-self">yerspan>
(Bilgisayar) new location
<span class="word-self">yerspan>
(Bilgisayar) topo
<span class="word-self">yerspan>
residence
<span class="word-self">yerspan>
(Askeri) catchall
<span class="word-self">yerspan>
housing
<span class="word-self">yerspan>
trace

This security system allows us to trace employees movements anywhere they go. - Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.

The police looked everywhere and could find no trace of Tom. - Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili hiçbir iz bulamadı.

<span class="word-self">yerspan>
(Havacılık) spool
<span class="word-self">yerspan>
duty

You must fulfill your duty. - Görevini yerine getirmelisin.

Come what may, we must do our duty. - Ne olursa olsun vazifemizi yerine getirmeliyiz.

<span class="word-self">yerspan>
party

We need to rent a room for our party. - Bizim parti için bir yer kiralamalıyız.

The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates. - Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.

<span class="word-self">yerspan>
bin

I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one. - Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım.

<span class="word-self">yerspan>
facility
<span class="word-self">yerspan>
swatch
<span class="word-self">yerspan>
venture
<span class="word-self">yerspan>
point

His speech was to the point. - Onun konuşması tam yerindeydi.

Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point. - Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.

<span class="word-self">yerspan>
feature
<span class="word-self">yerspan>
(Bilgisayar) in
<span class="word-self">yerspan>
terrane
<span class="word-self">yerspan>
yard
<span class="word-self">yerspan>
employment
<span class="word-self">yerspan>
scar

This is a very scary place. - Bu çok korkutucu bir yer.

The natives are scared of this place. - Yerliler buradan korkuyorlar.

<span class="word-self">yerspan>
mark

Tom met Mary in a local flea market. - Tom yerel bit pazarında Mary'yle buluştu.

Markku joined the local football club. - Markku yerel futbol kulübüne katıldı.

<span class="word-self">yerspan>
subterranean
<span class="word-self">yerspan>
{i} whereabouts

We couldn't find out her whereabouts. - Onun bulunduğu yeri bulamadık.

I don't know his whereabouts. - Onun bulunduğu yeri bilmiyorum.

<span class="word-self">yerspan> almak
come in on
<span class="word-self">yerspan> almak
rank

Cotton ranks among the world's most important crops. - Pamuk, dünyanın en önemli ürünleri arasında yer almaktadır.

According to the American journal International Living, Uruguay is ranked among the twenty safest countries in the world. - Amerikan dergisi Uluslararası Yaşam'a göre, Uruguay dünyada en güvenli yirmi ülke arasında yer almaktadır.

<span class="word-self">yerspan> almak
fall into
<span class="word-self">yerspan> almak
go in for
<span class="word-self">yerspan> almak
precondition
<span class="word-self">yerspan> almak
put in an appearance
<span class="word-self">yerspan> almak
be located in
<span class="word-self">yerspan> almak
be in the swim
<span class="word-self">yerspan> almak
rank among
<span class="word-self">yerspan> almak
go on
<span class="word-self">yerspan> almak
(Kanun) enter
<span class="word-self">yerspan> almak
figure
<span class="word-self">yerspan> almak
be situated in (a place)
<span class="word-self">yerspan> almak
fall within
<span class="word-self">yerspan> almak
rank as
<span class="word-self">yerspan> almak
take part

Our company wants to take part in that research project. - Şirketimiz o araştırma projesinde yer almak istiyor.

They want to take part in the Olympic Games. - Olimpiyat Oyunları'nda yer almak istiyorlar.

<span class="word-self">yerspan> almak
(for someone) have a part in
<span class="word-self">yerspan> etmek
strike
<span class="word-self">yerspan> etmek
etch
<span class="word-self">yerspan> etmek
make an impression
<span class="word-self">yerspan> etmek
leave a mark
<span class="word-self">yerspan> vermek
give (somebody) a seat
<span class="word-self">yerspan> vermek
allow (something) happen
<span class="word-self">yerspan> vermek
give a place
<span class="word-self">yerspan> <span class="word-self">yerspan>
from place to place
yüksek <span class="word-self">yerspan>
upland
yırtık <span class="word-self">yerspan>
tear
önemli <span class="word-self">yerspan>
key position
ıssız <span class="word-self">yerspan>
desolate
ıssız <span class="word-self">yerspan>
the wild
ıssız <span class="word-self">yerspan>
wilderness
<span class="word-self">yerspan>
site

This site is ideal for our house. - Bu yer bizim ev için idealdir.

The investigators gathered evidence from the crash site. - Araştırmacılar kaza yerinden delil topladılar.

serin <span class="word-self">yerspan>
cool
adı çıkmış <span class="word-self">yerspan> veya kimse
byword
hamam gibi <span class="word-self">yerspan>
furnace
<span class="word-self">yerspan>
locality
<span class="word-self">yerspan>
situs
<span class="word-self">yerspan>
room

There was room for one person in the car. - Arabada bir kişilik yer vardı.

She made room for an old lady. - O yaşlı bir bayana yer açtı.

<span class="word-self">yerspan>
earth

Water covers about 70% of the earth. - Su, yeryüzünün yaklaşık %70'ini kaplamaktadır.

In the beginning God created the heaven and the earth. - Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.

<span class="word-self">yerspan>
seat

Tom saved Mary a seat. - Tom Mary'ye bir yer ayırdı.

I was ushered to my seat. - Beni yerime götürdüler.

<span class="word-self">yerspan>
situation

If I were you, I would have done the same thing in such a difficult situation. - Yerinde olsam, böyle zor bir durumda aynı şeyi yaparım.

Why don't you actually consider your situation instead of just chancing it? - Sadece onu değiştirmek yerine, neden durumunu gerçekten düşünmüyorsun?

<span class="word-self">yerspan>
abode
boş <span class="word-self">yerspan> var
Vacancy
uygun <span class="word-self">yerspan>
niche
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek <span class="word-self">yerspan>
(Atasözü) - Once burnt twice shy.- A burnt (bunt) child dreads the fire
ekilen <span class="word-self">yerspan>
Additional locations
ekilen <span class="word-self">yerspan>, mezraa
sown land, mezraa
ekini bol ve ucuz olan <span class="word-self">yerspan>
abundant and cheap, where crops
eğimli <span class="word-self">yerspan>
slope
iki borunun birleştiği <span class="word-self">yerspan>
the place where the two pipes together
kalacak <span class="word-self">yerspan> sağlamak
accommodate
ocağın başında yemek yenilen <span class="word-self">yerspan>
renovated dining space at the beginning of the stove
oyuk <span class="word-self">yerspan>
hollow
pazar kurulan <span class="word-self">yerspan>
established in the market place
sığ <span class="word-self">yerspan>
shoal
viran <span class="word-self">yerspan>
ruinous place
<span class="word-self">yerspan>
the land
<span class="word-self">yerspan>
{i} slot
<span class="word-self">yerspan>
placing
<span class="word-self">yerspan>
place of
<span class="word-self">yerspan> alan
appearing in
<span class="word-self">yerspan> alan
located in

Mexico is a country located in North America. - Meksika, Kuzey Amerika'da yer alan bir ülkedir.

Croatia is a country located in the southeastern part of Europe. - Hırvatistan, Avrupa'nın güneydoğu kesiminde yer alan bir ülkedir.

<span class="word-self">yerspan> almak
Take place
<span class="word-self">yerspan> alması
take place
<span class="word-self">yerspan> alt
where lower
<span class="word-self">yerspan> bırakmak
place to leave
<span class="word-self">yerspan> hostesi
ground hostess
<span class="word-self">yerspan> minderi
place mat
<span class="word-self">yerspan> pelidi
Location of Pelit
<span class="word-self">yerspan> tutmak
to occupy a place
<span class="word-self">yerspan> yuvarı
Rounds of place
<span class="word-self">yerspan> yüzü
land surface
<span class="word-self">yerspan> çekimsiz
where gravity
<span class="word-self">Yerspan>
(Tıp) locum
müşterek taktik <span class="word-self">yerspan> istasyonu (Kara Kuvvetleri); müşterek taktik <span class="word-self">yerspan> istasyonu (
(Askeri) joint tactical ground station (Army); joint tactical ground station (Army and Navy); joint tactical ground system
ortak <span class="word-self">yerspan> istasyonu; Kıta Amerikası <span class="word-self">yerspan> istasyonu
(Askeri) common ground station; continental United States ground station
<span class="word-self">yerspan>
station

Is her house anywhere near the station? - Onun evi istasyona yakın bir yerde mi?

The office where my father works is near the station. - Babamın çalıştığı yer istasyonun yakınındadır.

<span class="word-self">yerspan>
geo

Georgia is his native state. - Gürcistan onun yerli devletidir.

George III has been unfairly maligned by historians. - George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.

<span class="word-self">yerspan>
(a) seat; (a) room: Matine için iki yer ayırttım. I've reserved two seats for the matinée. Lokantada dört kişilik bir yer buldum. I found a table for four in the restaurant. Bu otelde boş yer yok. This hotel has no vacant rooms
<span class="word-self">yerspan>
place; spot; position; location: Kandilli fevkalade güzel bir yer. Kandilli is an extraordinarily beautiful place. Senin yerin burası. This is your place./This is where you're to be. Eğlence yeri değil burası; ciddi bir işyeri. This isn't a place you come to in order to amuse yourself; it's a place where business is transacted in a serious way. Yerimde olsaydın ne yapardın? If you'd been in my shoes what would you have done? Feramuz Paşa'nın tarihteki yeri pek önemli sayılamaz. Feramuz Pasha's place in history cannot be reckoned an important one. Bu evin yeri hoşuma gidiyor. I like this house's location. Ağrının yerini daha iyi tarif edemez misiniz? Can't you describe more clearly where the pain is?
<span class="word-self">yerspan>
mark (left by something): yara yeri scar left by a wound
<span class="word-self">yerspan>
the earth, the ground: Yere düştü. He fell to the ground. Bütün parası yerde gömülü. All of his money is buried in the ground
<span class="word-self">yerspan>
premises
<span class="word-self">yerspan>
floor: Bebek yerde emekliyor. The baby's crawling on the floor. Yerler halı kaplıydı. The floors were covered with rugs
<span class="word-self">yerspan>
place; location, spot, point; ground; floor; seat; space, room; situation, employment, duty; mark, scar, trace; earth
<span class="word-self">yerspan>
platform
<span class="word-self">yerspan>
locale
<span class="word-self">yerspan>
space

I had to leave out this problem for lack of space. - Yer yokluğu yüzünden bu sorunu atlamak zorunda kaldım.

In the U.S., there are more prisoners than there is jail space for them. So the prisons are overcrowded. - Amerika'da hapishanede mahkumlar için ayrılan yer mahkumlara yeterli değildir.Bu yüzden hapishaneler çok kalabalıktır.

<span class="word-self">yerspan>
standing

Tom walked over to where Mary was standing. - Tom Mary'nin durduğu yere doğru yürüdü.

Tom couldn't see the lake from where he was standing. - Tom durduğu yerden gölü göremiyordu.

<span class="word-self">yerspan>
area

All the seating areas are taken. - Tüm oturma yerleri tutulmuş.

This area was first settled by the Dutch more than two hundred years ago. - Bu araziye ilk olarak iki yüzyıldan uzun bir süre önce Hollandalılar tarafından yerleşildi.

<span class="word-self">yerspan>
mother earth
<span class="word-self">yerspan>
terrain, region, area
<span class="word-self">yerspan>
space, room: Otobüsün arka tarafında yer yok. There's no room in the back of the bus
<span class="word-self">yerspan>
(Askeri) geolocation code file; standard specified geographic location file
<span class="word-self">yerspan>
importance, place of importance: Bu maddenin sanayideki yeri yadsınamaz. It can't be denied that this material is of importance for industry
<span class="word-self">yerspan>
post

The post office is located in the center of the town. - Postane, şehrin merkezinde yer almaktadır.

Instead of posting here, use Twitter. - Buraya posta gönderme yerine Twitter'ı kullan.

<span class="word-self">yerspan>
glebe
<span class="word-self">yerspan>
terraneous
<span class="word-self">yerspan>
the earth, the planet earth
<span class="word-self">yerspan>
position

All the players were in position. - Bütün oyuncular yerlerindeydi.

Were I in your position, I would do it at once. - Yerinde olsam, onu derhal yaparım.

<span class="word-self">yerspan>
stead

The president did not come, but sent the vice-president in his stead. - Başkan gelmedi ama, yerine başkan yardımcısını gönderdi.

If you can't come, send someone in your stead. - Eğer gelemiyorsan senin yerine birini gönder.

<span class="word-self">yerspan>
locus
<span class="word-self">yerspan>
ubiety; pew
<span class="word-self">yerspan>
place, position (of employment)
<span class="word-self">yerspan>
footing
<span class="word-self">yerspan>
passage or part (of something written or spoken): Söylevimin bu yeri alkışlanmaya değer, değil mi? This part of my speech merits applause, doesn't it?
<span class="word-self">yerspan>
piece of land, piece of property: Kalamış'ta bir yer aldık. We bought a piece of property in Kalamış
<span class="word-self">yerspan>
lampoon

It's easy to lampoon their ideas now, but they seemed quite reasonable at the time. - Şu an onların fikirlerini yermek kolay, fakat onlar o zaman epey haklı göründü.

<span class="word-self">yerspan>
billet
<span class="word-self">yerspan>
whither
<span class="word-self">yerspan>
{i} ubiety
<span class="word-self">yerspan>
whence
<span class="word-self">yerspan>/araç lazerli <span class="word-self">yerspan> bulma aracı
(Askeri) ground/vehicle laser locator designator
Englisch - Englisch

Definition von yer- im Englisch Englisch wörterbuch

-<span class="word-self">yerspan>
Agent suffix, equivalent to -er, appended to some nouns
what's <span class="word-self">yerspan> poison
Eye dialect spelling of what's your poison
<span class="word-self">yerspan>
you

'Still, yer got nice looks,' said Ella.

<span class="word-self">yerspan>
yeah; yes
<span class="word-self">yerspan>
your

'Make yer way down to the station,' he said.

<span class="word-self">yerspan>
you're

Yer a lotta nosey parkers.

<span class="word-self">yerspan>
Yer is used in written English to represent the word `you' when it is pronounced informally. I bloody told yer it would sell. your or you
<span class="word-self">yerspan>
Ere; before
<span class="word-self">yerspan>
pron. (Informal) your
<span class="word-self">yerspan>
{e} ere; before (Archaic)
<span class="word-self">yerspan>
Yer is used in written English to represent the word `your' when it is pronounced informally. Mister, can we 'elp to carry yer stuff in?
Türkisch - Türkisch

Definition von yer- im Türkisch Türkisch wörterbuch

<span class="word-self">yerspan> elması
(Botanik, Bitkibilim) Bu bitkinin besin olarak yararlanılan kök sapı
<span class="word-self">yerspan> elması
(Botanik, Bitkibilim) Birleşikgillerden, kök sapları yumru durumunda olan bir bitki (Helianthus tuberosus)
<span class="word-self">Yerspan>
nokta
<span class="word-self">Yerspan>
(Hukuk) MAHAL
<span class="word-self">Yerspan>
(Osmanlı Dönemi) RİMM
<span class="word-self">Yerspan>
(Osmanlı Dönemi) MEVKİ'
<span class="word-self">Yerspan>
(Osmanlı Dönemi) HAYYİZ
<span class="word-self">Yerspan>
yan
<span class="word-self">yerspan>
Herhangi bir şeye, bir işe ayrılmış bölüm veya alan
<span class="word-self">yerspan>
Bulunulan, yaşanılan, oturulan şehir, kasaba, mahalle
<span class="word-self">yerspan>
Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân: "İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?"- M. Ş. Esendal
<span class="word-self">yerspan>
Gezinilen, ayakla basılan taban
<span class="word-self">yerspan>
Yer yuvarı, yerküre, dünya
<span class="word-self">yerspan>
Bulunulan, yaşanılan, oturulan şehir, kasaba, mahalle: "Anadolu'nun bazı yerlerinde eski bir kocakarı itikadı vardır."- R. N. Güntekin
<span class="word-self">yerspan>
Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân
<span class="word-self">yerspan>
Durum, konum
<span class="word-self">yerspan>
Ülke, bölge
<span class="word-self">yerspan>
Önem
<span class="word-self">yerspan>
Durum, konum, vaziyet
<span class="word-self">yerspan>
Durum, konum, vaziyet. Ülke, bölge
<span class="word-self">yerspan>
Sinema ve tiyatroda veya taşıtlarda oturulacak koltuk, sandalye
<span class="word-self">yerspan>
Gezinilen, ayakla basılan taban: "Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü yerde bir noktaya dikip öylece kalakalıyordu."- H. Taner
<span class="word-self">yerspan>
Görev, makam
<span class="word-self">yerspan>
Görev, makam: "Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?"- M. Ş. Esendal. Önem
<span class="word-self">yerspan>
Ekime elverişli toprak parçası, arazi
<span class="word-self">yerspan>
İz
<span class="word-self">yerspan>
Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa
<span class="word-self">yerspan>
Otel, motel vb.nde kalınacak oda
<span class="word-self">yerspan>
Sinema ve tiyatroda veya taşıtlarda oturulacak koltuk, sandalye: "Ön tarafta bir yer bulup oturunca kurnazlığına pek sevindi."- H. Taner
<span class="word-self">yerspan>
Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan, mahal
<span class="word-self">yerspan>
Herhangi bir şeye, bir işe ayrılmış bölüm veya alan. İz. Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa
<span class="word-self">yerspan>
(Osmanlı Dönemi) mekân
<span class="word-self">yerspan> <span class="word-self">yerspan>
Birçok yerde
Englisch - Türkisch

Definition von yer- im Englisch Türkisch wörterbuch

till <span class="word-self">yerspan>
yer kadar