Açıklık her teknik yazarın bir yol gösterici ilkesi olmalıdır.
 - Clearness should be a guiding principle of every technical writer.
Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
 - The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
Bu derenin suyu serin ve berraktır.
 - The water in this brook is cool and clear.
Çalışma sigara içmenin sağlığımızı mahvettiğini netleştirmiştir.
 - The study made it clear that smoking ruins our health.
Saat 2.30'a kadar niçin işi bitirtmek zorunda olduğumuzu Tom gayet net açıkladı.
 - Tom made it quite clear why we had to have the job finished by 2:30.
O, bulaşık masasını temizleyecek.
 - She will clear the table of the dishes.
Sabahleyin katlanır yatağı temizleriz.
 - In the morning, we clear the futon.
Elinden geldiğince açık konuşsan iyi olur.
 - You had better talk as clearly as you can.
Bu içecek açıkça çay ile aynı tadı içeriyor.
 - This drink clearly has the same flavor as tea.
George pozisyonunu belirginleştirdi.
 - George has made his position clear.
Belli ki yanılıyorsun.
 - Clearly you are mistaken.
Senin hatalı olduğun bellidir.
 - It's clear that you're wrong.
Bulutsuz bir günde Fuji dağını görebilirsiniz.
 - On a clear day, you can see Mt. Fuji.
Bulutsuz gökyüzüne bak.
 - Look at the clear sky.
Onun mavi gözleri açık ve parlaktı.
 - His blue eyes were clear and bright.
Pazar sabahı hava parlak ve açıktı.
 - It was a bright and clear Sunday morning.
Hava aydınlanacak gibi görünüyor.
 - It looks like it'll clear up.
Aydınlanıyor gibi görünüyor.
 - It seems to be clearing up.
Programımı boşalttım.
 - I've cleared my schedule.
Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
 - Clear off the shelf, and you can put your books there.
Tom'un ayrılmak istemediği açıktı.
 - It was clear that Tom didn't want to leave.
Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.
 - He was cleared of all charges and released yesterday.
Tom'un seninle evlenmek gibi bir niyeti olmadığı aşikar.
 - It's clear that Tom has no intention of marrying you.
Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
 - Clear off the shelf, and you can put your books there.
Yolu boşaltın. Güvenli değil.
 - Clear the road. It's not safe.
O bunu daha açık hale getiriyor mu?
 - Does that make it any clearer?
Bu, işleri açık hale getiriyor.
 - That makes things clear.
O, geçerli Fransızca konuşuyor ama o anlaşılır biçimde Almancada daha akıcı.
 - He speaks passable French, but he is clearly more fluent in German.
Onun açıklaması anlaşılır değil.
 - His explanation is not clear.
Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.
 - The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors.
O noktada pek emin değilim.
 - I'm not too clear about that point.
Bir fincan kahve, baş ağrımı ortadan kaldırdı.
 - A cup of coffee cleared up my headache.
Boğazını temizledi ve  Ben Tatoeba'yı seviyorum! dedi.
 - He cleared his throat, and said:I love Tatoeba!.
Sabahleyin katlanır yatağı temizleriz.
 - In the morning, we clear the futon.
O bir şeyi açıklamak istiyor.
 - He wants to make something clear.
Bu gerçeğin ışığında, onun masum olduğu açıktır.
 - In the light of this fact, it is clear that he is innocent.
Onların işi bahçeyi temizlemek.
 - Their job is to clear gardens.
Çatıdan kar temizlemek zorundayız.
 - We have to clear the snow from the roof.
Otelden tüm parkı çok net bir şekilde görebiliyorduk.
 - From the hotel, we could see the entire park very clearly.
DNA testi onu tüm suçlamalardan kurtardı.
 - The DNA test cleared him of all charges.
Wilson kazanmak için şüphesiz en iyi şansa sahipti.
 - Wilson clearly had the best chance to win.
Onu temize çıkarmak için delil gösterebilir misin?
 - Can you produce evidence to clear him?
Sabahleyin ortam akşamkinden daha aydınlıktır.
 - Things are clearer in the morning than in the evening.
Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.
 - On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.
 - On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance.
Bir resmin genel anlamı açık görünse de, buna rağmen, onun içeriğinin tam çözümü şüpheli kalır.
 - Where a painting's general sense seems clear, moreover, the exact decoding of its content remains in doubt.
Meseleyi daha tam anlamadan, alelacele fikrini söyledi.
 - Before understanding the situation clearly, he hastily gave his opinion.
Açıkçası, Tom Fransızcayı çok iyi anlamaz.
 - Tom clearly doesn't understand French very well.
Bu içecek açıkça çay ile aynı tadı içeriyor.
 - This drink clearly has the same flavor as tea.
Yasa tamamen açıktır.
 - The law is perfectly clear.
Bunu tamamen açık yapmak istiyorum.
 - I want to make this perfectly clear.
After a heavy rain, the sky cleared nicely for the evening.
The coast is clear.
Congress passed the President’s Clear Skies legislation.
He's been clearing seven thousand a week.
as clear as crystal.
clear weather, a clear day.
Stand clear of the rails, a train is coming.
Do I make myself clear? Crystal clear.