belirli

listen to the pronunciation of belirli
Türkçe - İngilizce
significant
specific

Genes consist of a specific sequence of DNA. - Genler DNA'nın belirli bir sıralanmasından oluşur.

We have specific proof of your innocence. - Bizim masumiyetinle ilgili belirli bir kanıtımız var.

certain

He is threatened by a certain gangster. - O belirli bir gangster tarafından tehdit edilmektedir.

This book has a certain value. - Bu kitap belirli bir değere sahiptir.

particular

Slotted spoons have a particular role in the traditional absinthe ritual. They are used to hold a sugar cube over a glass as one dissolves it into her drink with cold water. - Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.

I have nothing particular to do. - Yapacak belirli bir şeyim yok.

definite

The uncertainty about the weather has had a definite effect upon the Englishman's character. - Hava hakkındaki belirsizlik İngilizlerin karakterlerinde belirli bir etkiye sahiptir.

There is a definite time to return the book. - Kitabın geri dönüşü için belirli bir zaman yoktur.

precise
discrete
(Gıda) explicit function
limited
(Ticaret) settled
determinateness
acquired
notable
firm
slipt
determined, certain, definite, particular
stated
definitive
determinate
clear
set

I set myself realistic goals. - Kendime gerçekçi hedefler belirliyorum.

I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day. - Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.

concrete
unambiguous
given

The more people buy a given item of merchandise, the higher its price. - İnsanlar malların belirli bir öğesini ne kadar çok alırsa, onun fiyatı o kadar yüksek olur.

certain to
prescribed
belirli bir
a certain
belirli bir ücret karşılığı
for a certain fee
belirli düzeyde
at a certain level
belirli frekans
certain frequency
belirli amaç
specific aim
belirli belirsiz
dim, indistinct
belirli bir topluluğa özgü hastalık
endemic
belirli bir uzaklık
certain distance
belirli biçimi olmayan kısa müzik parçası
bagatelle
belirli geçmiş zaman
definite past tense
belirli hizmetler için ödenen vergiler ve ücretler
(Hukuk) charges for specific services
belirli integral
definite integral
belirli nedenlerle
for certain reasons
belirli süre
time limit
belirli türde mal veya malzeme satan kimse
chandler
C-günü'nde, konuşlanma harekatının başladığı veya başlamak üzere olduğu belirli
(Askeri) specific hour on C-day at which a deployment operation commences or is to commence
D günü: Belirli bir harekatın başladığı ya da başlayacağı gün (NATO)
(Askeri) unnamed day on which operations commence or are scheduled to commence
hedeflenen belirli araştırma
(Askeri) target population
nakil halinde (bulunan bir malın, seyir halindeki taşıyıcı aracın belirli bir mu
(Askeri) in-transit visibility
Türkçe - Türkçe
Açık ve kesin olarak sınırlanmış veya kararlaştırılmış olan, muayyen
Açık ve kesin olarak sınırlanmış veya kararlaştırılmış olan, muayyen: "Öteki arkadaşımız da belirli saatte nöbetinin başında olacaktı."- E. Bener
makul
belirli belirsiz
Yarı belirgin durumda, az çok belli olan
belirli geçmiş
Fiilin belirttiği kavramın, içinde bulunan zamandan önce olup bittiğini kesinlikle bildiren kip, -di'li geçmiş, görülen geçmiş. Bu zaman Türkçede -dı (-di) / -tı (-ti) ekiyle karşılanır: al-dı, bil-di, saç-tı, seç-ti vb
belirli nesne
Belirtme durumu ekini almış, geçişli fiil durumunda olan yüklemle ilgili kelime veya kelime grubu
belirli