Online English Turkish and Multilingual Dictionary 20+ million words and idioms.

outspan>-of vehicle time

çıkış

Tom, Mary ile birlikte her çıkışında her zaman hesabı ödemek zorunda kalmaktan usandı. - Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary.

Ne zaman çıkış yapmalıyız. - When should we check out?

Bütün gün çalıştıktan sonra bitkin olmalısın. - You must be worn out after working all day.

Tom, tamamen bitkin olduğunu söyledi. - Tom said he was all worn out.

Planı uygulamak istiyorum. - I would like to carry out the plan.

Planı uygulamak zordu. - It was difficult to carry out the plan.

outspan> of order

arızalı

Bu asansör arızalıdır. - This elevator is out of order.

Bu hizmet geçici olarak arızalı. - This service is temporarily out of order.

Onun nerede yaşadığını öğrenmek için onu eve kadar izledi. - She followed him home to find out where he lived.

Toplantımızın nerede olacağını öğrenmek istiyorum. - I'd like to find out where our meeting will be.

find outspan>

ortaya çıkarmak

Otobüs duragına yada tren istasyonuna gitmek ve otobüs vfeya treni beklemek için yürüyerek yada taşıt içinde seyahat edilerek harcanan zaman

Average out-of-vehicle transit travel time in minutes during peak and non-peak periods.

outspan>-of-focus

flu

outspan>-of-focus

bulanık

outspan>-of-focus

odak dışı

outspan>-of-pocket expenses

küçük nakit masraflar

ücra

sapa

uzak

Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez. - Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village.

outspan>-and-outspan>

ıssız

out-ve-out

outspan>-gunned

out-vurularak öldürüldü

outspan>-maneuvered

out-manevra

outspan>-migration

Dışa göç

outspan>-of-area

(Askeri) (askeri operasyon) Alandışı

outspan>-of-business

out-of-iş

outspan>-of-control

kontrol edilemeyen

outspan>-of-date

modası geçmiş

outspan>-of-network

ağ dışı

outspan>-of-season

{f} dışarı çıkarmak

Tom yarın gece Mary'yi dışarı çıkarmak istiyor. - Tom wants to take Mary out tomorrow night.

Tom, köpeğini dışarı çıkarmak için kapıyı açtı. - Tom opened the door to let his dog out.

dışarı

Çoğu genç yetişkin geceleyin dışarı çıkmaktan hoşlanır. - Most young adults enjoy going out at night.

Bu öğleden sonra dışarıya çıkacağım. - I'm going to go out this afternoon.

{i} çıkar yol

Bir çıkar yol bulmam lâzım. - I need to find a way out.

Tom benim ligin çıkar yolu. - Tom is way out of my league.

{i} çizgi dışı

{i} çözüm

Biz hâlâ onu çözümlüyoruz. - We're still sorting it out.

Sanırım bir şeyin çözümünü bulabiliriz. - I think we can work something out.

{f} kovmak

Onu kovmaktan başka seçeneğim yoktu. - I had no choice but to throw him out.

{e} daha iyi

Bazı insanlar senin için evde yemenin dışarıda yemekten daha iyi olduğunu düşünüyor. - Some people think eating at home is better for you than eating out.

Belki içerde kalsam daha iyi olur. Hava böyleyken kim dışarı çıkmak ister? - Maybe it would be better if I were to just stay inside. Who wants to go out when the weather's like this?

dışarıya

Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim? - Daddy, may I go out and play?

Televizyon seyretmek yerine, dışarıya çıkıp biraz temiz hava al. - Go out and breathe some fresh air instead of watching TV.

{s} tamamen

{s} dış

Bu öğleden sonra dışarıya çıkacağım. - I'm going to go out this afternoon.

Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar. - Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.

{i} kurtuluş

Bu kısır döngüden kurtuluş görülmüyor. - There seems to be no way out of this vicious circle.

{f} çıkarmak

Tom yedek lastiği çıkarmak için bagajı açtı. - Tom opened the boot to take out the spare wheel.

Tom arabasını kardan kazıp çıkarmak zorunda kaldı. - Tom had to dig his car out of the snow.

{f} nakavt etmek

bitmiş

Canım, süpermarkete gitmemiz lazım. Sütümüz bitmiş. - Sweetheart, we need to go to the supermarket. We ran out of milk.

Tuzunun bitmiş olduğunu fark etti. - She discovered that she had run out of salt.

{s} dışarıdaki

Lütfen çöpünü dışarıdaki çöp kutularına koy. - Please put your waste in the bins outside.

Tom dışarıdaki insanların sesini duyabildi. - Tom could hear the sound of people outside.

{i} aut

{f} dışarı atmak

Sami, Leyla'yı dışarı atmak istedi. - Sami wanted to kick Layla out.

Onu dışarı atmak istemiyordum. - I didn't want to throw that out.

{i} atlanmış sözcük

O, yürüyüşten önce hiçbir şey yememişti, bayılmak üzereydi. - Because he hadn't eaten anything before the hike, he was about to pass out.

Ben bayılmak istemiyorum. - I don't want to pass out.

Hal çaresine bakmam gerekiyor. - I need to figure something out.

Bunun nasıl yapılacağını öğrenmek için yalnız bir çare var. Bunu Tom'a sor. - There's only one way to find out how to do that. Ask Tom.

Gıdaları bakterilerden uzak tutmalıyız. - We need to keep bacteria out of food.

Bundan uzak durmanı öneririm. - I suggest you keep out of this.

bahane

Başka bahanen kalmadı. - You're out of excuses.

(Bilgisayar) giden

Son birkaç gündür Jane sessiz ve keyifsizdir. - For the past few days Jane has been quiet and out of humor.

{s} başlıbaşına

sought outspan> (seek outspan>)

{s} su katılmadık

arayıp bulmak

harici

Ev dahili ve harici temizlendi. - The house was cleaned inside and out.

Bu başka bir olasılığı tamamıyla dışlamaz. - This doesn't entirely rule out another possibility.

bağırarak

O, bağırarak yardım istedi. - He called out for help.

Kazananın adını bağırarak söyledi. - He called out the name of the winner.

(tahmin/hesap/vb.) yanlış

bütünüyle

Sen bütünüyle onu dehşete düşürdün. - You totally freaked her out.

Ben bütünüyle aşırı heyecanlanmıştım. - I totally freaked out.

modası geçmiş

Bu ayakkabıların modası geçmiş. - Those shoes are out of date.

Şu an uzun eteklerin modası geçmiştir. - Long skirts are out of fashion now.

(ışık/ateş/vb.) sönmüş

komple

tam

frighten s.o. outspan> of his/her wits/frighten the wits outspan> of s.o

dışarıda

Dışarıda hava çok soğuk, ceketsiz üşüteceksin. - It is very cold outside. You'll catch a cold without a coat.

Kardeşlerin her ikisi de dışarıdalardı. - Both the brothers were out.

birinin odunu koparmak/patlatmak

going outspan>, on its way outspan>

Yoluna dışarı çıkıyor

let air outspan> of the lungs, blow outspan>

dışarı akciğerler, darbe dışarı hava izin

scare s.o. outspan> of his/her wits/scare the wits outspan> of s.o

çıkıp

Ona dışarı çıkıp çıkmayacağını sordum. - I asked her if she was going out.

Hoşça kal demeden nasıl kapıdan çıkıp gidebildin? - How could you just walk out the door without saying goodbye?

Allah aşkına beni buradan çıkarın. - For God's sake, get me out of here!

birinin odunu koparmak/patlatmak

worm one´s way outspan> of/worm o.s. outspan> of

k. dili -den kurnazlıkla sıyrılmak

OUTspan>

(Askeri) büyük boy kargo (outsize cargo)

Outspan>

{ü} Çık dışarı!

all outspan> and outspan>

alabildiğine

yeni çıkmış

Fırından yeni çıkmış ekmeğin kokusunu seviyorum. - I like the smell of bread just out of the oven.

Sır resmi olarak açığa çıktı. - The secret is officially out.

Sami bu konuyu açığa çıkardı. - Sami found out about this.

{s} olanaksız

Ne yazık ki yapmamı istediğin şey olanaksız. - I'm afraid what you're asking me to do is out of the question.

O, genç adamı aklından çıkarmaya çalıştı ama bu olanaksızdı. - She tried to put the young man out of her mind, but it was impossible.

{s} muhalefet

{s} uzaktaki

{e} fazla

Ev, yangın çabuk söndürüldüğü için fazla zarar görmedi. - The house did not suffer much damage because the fire was quickly put out.

Yurt dışında olsam ve param bitse, ben daha fazla istemek için ailemi ararım. - If I were abroad and I ran out of money, I would call my parents to ask for more.

yüksek sesle

Haksızlığa karşı yüksek sesle konuşmalısın. - You must speak out against injustice.

Tom neredeyse yüksek sesle kahkaha atacaktı. - Tom nearly laughed out loud.

mazeret

Tom'un mazereti kontrol edildi. - Tom's alibi checked out.

Mazeretlerin tükendi. - You're out of excuses.

{e} büyük

Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar. - My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out.

Tom, açık hava sporlarına büyük ilgi duymuyor. - Tom doesn't have much interest in outdoor sports.

Onun paltosu yıpranmış. - His overcoat is worn out.

Ayakkabılar yıpranmış. - The shoes are worn out.

yük

Duvar köpekleri dışarıda tutacak kadar yüksek değildi. - The wall wasn't high enough to keep dogs out.

Tom neredeyse yüksek sesle kahkaha atacaktı. - Tom nearly laughed out loud.

pratiğini yitirmiş

{e} daha çok

Onun hakkında daha çok şey öğrenelim. - Let's find out more about him.

Daha çok antrenman yapmalıydım. - I should've worked out more.

kalmamış

Benzininiz kalmamış gibi görünüyorsunuz. - You seem to be out of gas.

Çantanı çaldım çünkü param kalmamıştı. - I stole your bag because I ran out of money.

Xout tamamen/dışarı

{ü} defol

Defol! Ve sakın bana bir daha dokunma! - Get out! And don't ever touch me again!

Hepiniz buradan defolun! - Get out of here, all of you!

Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi. - With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.

Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın. - Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight.

sönük/imkansız/yanlış/dış

eksik

{s} işe yaramaz

O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz. - He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.

Plan işe yaramazsa ne olacak? - What if the scheme doesn't work out?

Okuldaki diğer tüm çocukların zengin ebeveynleri vardı, ve o sudan çıkmış bir balık gibi hissetmeye başlıyordu. - All the other children in the school had rich parents, and he was beginning to feel like a fish out of water.

İsyan tamamen kontrolden çıkmıştı. - The riot was completely out of control.

Belirli bir yerden gitme/gönderme anlamındaki fiillerle birlikte kullanılır: They started out at dawn. Şafak sökerken yola çıktılar

hatalı

Ne yazık ki Jeremy sadece bir kez daha hatalı davranırsa, onlar ona okulu terk ettirecekler. - I'm afraid if Jeremy gets out of line just one more time, they will make him leave school.

Tom'un son filmi şimdi yayınlandı. Adı Tatoeba: Hatalı ağ geçidi. - Tom's latest movie just came out. It's called Tatoeba: Bad Gateway.

sönmüş

İtfaiyeci geldiğinde yangın çoktan sönmüştü. - The fire had already gone out by the time the firemen arrived.

Bir köpeğin dışında, bir kitap insanın en iyi arkadaşıdır. Bir köpeğin içinde, okumak için çok karanlıktır. - Outside of a dog, a book is man's best friend. Inside of a dog, it's too dark to read.

Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi. - Outside of him, no one else came to the party.