Tom wanted to call the police, but Mary wouldn't let him.
- Tom polisi aramak istedi fakat Mary ona izin vermedi.
Paula left the room to call her mother.
- Paula annesini aramak için odadan çıktı.
She went in search of her lost child.
- O, kayıp çocuğunu aramak için gitti.
Many men left for the West in search of gold.
- Birçok insan altın aramak için Batı'ya gitti.
He came to New York in order to look for a job.
- Bir iş aramak için New York'a geldi.
Tom has to look for a job.
- Tom bir iş aramak zorundadır.
Some Asians seek more technological solutions.
- Bazı Asyalılar daha teknolojik çözümler aramaktadır.
Some Whites seek more imperial solutions.
- Bazı Beyazlar daha muhteşem çözümler aramaktadır.
If you have any more questions, please don't hesitate to call.
- Eğer daha fazla sorunuz varsa, aramakta tereddüt etmeyiniz.
If you have any questions, don't hesitate to call.
- Eğer herhangi bir sorununuz varsa, aramak için tereddüt etmeyin.
We're on earth to look for happiness, not to find it.
- Biz mutluluk aramak için dünyadayız, onu bulmak için değil.
Tom spent over three hours looking for his keys, but still couldn't find them.
- Tom anahtarlarını aramak için üç saatten fazla harcadı ama onları hâlâ bulamadı.
Mary has been looking for a guy like Tom.
- Mary Tom gibi bir adam aramaktadır.
Mobs broke into stores looking for food.
- Serseri grupları yiyecek aramak için mağazalara zorla girdi.
The police have given up looking for the missing child.
- Polis kayıp çocuğu aramaktan vazgeçti.
All the villagers went into the mountains to look for a missing cat.
- Bütün köylüler kayıp bir kediyi aramak için dağlara gittiler.
Don't bother to call on him.
- Onu aramak için zahmet etmeyin.
I really hate job hunting.
- Ben gerçekten iş aramaktan nefret ediyorum.
Tom has been hunting for a job since he lost his previous job last year.
- Geçen yıl bir önceki işini kaybettiğinden beri, Tom bir iş aramaktadır.
Tom rummaged through his closet looking for a pair of black shoes.
- Tom bir çift siyah ayakkabı aramak için dolabını didik didik aradı.
They did not have time to search for it.
- Onu aramak için zamanları yoktu.
The water was so murky that the police divers had to search for the body by feel.
- Su o kadar bulanıktı ki polis dalgıçlar vücudu dokunarak aramak zorunda kaldı.
It is a good habit to look up new words in a dictionary.
- Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.
Dictionaries are used to look up the words you don't know.
- Sözlükler bilmediğiniz sözcükleri aramak için kullanılır.
The meeting will reconvene in two hours after a brief recess.
- Toplantı, kısa bir aradan sonra iki saat içinde tekrar toplanacak.
The judge called for a recess of two hours.
- Yargıç iki saat ara verdi.
Search and rescue operations began immediately.
- Arama ve kurtarma operasyonları hemen başladı.
Many men set out for the West in search of gold.
- Birçok insan altın aramak için Batıya yola çıktı.
She spoke for 30 minutes without a break.
- O, ara vermeden 30 dakika boyunca konuştu.
The thief used a screwdriver to break into the car.
- Hırsız arabaya girmek için bir tornavida kullandı.
Leave more space between the lines.
- Hatlar arasında daha fazla boşluk bırakın.
Tom backed his car out of the parking space.
- Tom arabasını park yerinden çıkardı.
She searched for her granddaughter who had been taken away.
- O kaçırılan torununu aradı.
They went in search of happiness.
- Onlar mutluluğu aramaya gittiler.
The meetings were held at intervals.
- Toplantılar belli aralıklarla gerçekleştirildi.
I visit my friend's house at intervals.
- Ben arkadaşımın evinini aralıklarla ziyaret ederim.
There is a generation gap between them.
- Onlar arasında kuşak farkı var.
There is a wide gap in the opinions between the two students.
- İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.
He sought shelter from the rain.
- O, yağmurdan dolayı sığınak aradı.
Religion is freedom and justice being sought in the entire region.
- Din, bütün bölgede özgürlük ve adalet arayışıdır.
In the interim, please send all communications to Tom.
- Ara sıra lütfen tüm iletileri Tom'a gönderin.
The only useful knowledge is that which teaches us how to seek what is good and avoid what is evil.
- Tek yararlı bilgi iyi olanı nasıl arayacağımızı ve kötü olandan nasıl kaçınacağımızı öğretendir.
Everybody has the right to seek happiness.
- Herkesin mutluluk arama hakkı vardır.
Let's take time out to elaborate a strategy.
- Bir stratejiyi özenle hazırlamak için ara verelim.
Tom went out to look for something to eat.
- Tom yiyecek bir şey aramak için dışarı çıktı.
Let's split up and look for Tom.
- Ayrılalım ve Tom'u arayalım.
Tom wants to go job hunting.
- Tom iş aramaya koyulmak istiyor.
He is busy with job hunting.
- O, iş aramakla meşguldür.
It is a good habit to look up new words in a dictionary.
- Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.
How about stopping the car and taking a rest?
- Arabayı durdurmaya ve biraz dinlenmeye ne dersin?
A car stopped at the entrance.
- Girişte bir araba durdu.
Motorists must leave at least a metre-wide buffer when passing cyclists.
- Motorlu araç kullananlar, bisikletlileri geçerken en az bir metre emniyet mesafesi bırakmak zorundalar.
This car dealership has very thin profit margins.
- Bu araba bayiliğinin çok ince kar marjları var.
There is only a marginal difference between the two.
- İkisi arasında sadece marjinal bir fark var.
The U.S. Secretary of State is trying to broker a ceasefire between the warring parties.
- ABD Dışişleri Bakanı, savaşan taraflar arasındaki ateşkes konusunda aracılık yapmaya çalışıyor.
Prices range from one to five dollars.
- Fiyatlar bir dolarla beş dolar arasında değişir.
The human eye is blind to nearly the entire electromagnetic spectrum, except for the very narrow range of light that falls in what we call the visible range.
- İnsan gözü görülebilir aralık dediğimiz çok dar ışık aralığı hariç neredeyse tüm elektromanyetik spektrum için kördür,
Tom called about half an hour ago.
- Yaklaşık bir saat önce Tom aradı.
It took me an hour and a half to get there by car.
- Araba ile oraya ulaşmak benim bir buçuk saatimi aldı.
Tom is the legal owner of this piece of land.
- Tom bu arazinin yasal sahibidir.
Everybody in the car said they wanted to get out and stretch their legs.
- Arabaki herkes arabadan çıkmak ve bacaklarını germek istediğini söyledi.
I'm in the middle of a meeting. Could I call you back later?
- Bir toplantının ortasındayım. Sizi daha sonra tekrar arayabilir miyim?
Tom threw rocks at Mary's window in the middle of the night to get her attention, but he ended up breaking her window instead and Mary's father called the cops.
- Tom onun dikkatini çekmek için gecenin ortasında Mary'nin penceresine taşlar attı fakat bunun yerine onun camını kırarak sonuçlandı ve Mary'nin babası polisi aradı.
We must maintain the friendly relations between Japan and the U.S.
- Japonya ve ABD arasındaki arkadaşça ilişkileri sürdürmeliyiz.
How are relations between the two of them going?
- Onların ikisi arasındaki ilişkiler nasıl gidiyor?
Meanwhile, you can stay with us.
- Bu arada, bizimle kalabilirsin.
Meanwhile, time is running out.
- Bu arada, zaman tükeniyor.
The car went out of control and pitched headlong into the river.
- Araba kontrolden çıktı paldır küldür nehre düştü.
Please put a comma between the two main clauses.
- Lütfen iki ana cümlenin arasına virgül koyun.
Do you know how to use these command line tools?
- Bu komut satırı araçlarının nasıl kullanılacağını biliyor musunuz?
There were Jews in Arab countries before the partition of Palestine.
- Arap ülkelerinde Filistin'in bölünmesinden önce Yahudiler vardı.
I hear you're on bad terms with Owen.
- Owen'la aranızın iyi olmadığını duydum.
Tom is on good terms with Mary.
- Tom'un Mary ile arası iyidir.
The dialing prefix for Bulgaria is +359.
- Bulgaristan için arama öneki +359'dur.
He decided to seek information elsewhere.
- Başka yerde bilgi aramaya karar verdi.
Everybody has the right to seek happiness.
- Herkesin mutluluk arama hakkı vardır.
I came here seeking justice.
- Buraya adalet aramak için geldim.
Tom decided it was time to try calling Mary again.
- Tom Mary'yi tekrar aramayı denemenin zamanı olduğuna karar verdi.
Tom is accustomed to calling up girls on the telephone.
- Tom telefonda kızları aramaya alışkındır.
It's almost intermission.
- Gösterim arası olmak üzere.
Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class.
- Lütfen ara sınav belgesini sınıfın ilk gününe kadar yanınızda getirin.
In the case of fire, dial 119.
- Yangın durumunda, 119'u arayın.
The mobile phone you have dialed is either switched off or outside the coverage area, please try again later.
- Aradığınız telefon ya kapalı ya da kapsama alanı dışında, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.
You should look up this word.
- Bu kelimeyi aramalıyız.
You should look up that word.
- O kelimeyi sözlükte aramalısın.
I need to search for my pen.
- Dolma kalemimi aramalıyım.
The water was so murky that the police divers had to search for the body by feel.
- Su o kadar bulanıktı ki polis dalgıçlar vücudu dokunarak aramak zorunda kaldı.
I came here seeking justice.
- Buraya adalet aramak için geldim.
Tom isn't seeking asylum.
- Tom sığınma aramıyor.
My fingers pronounce every word, every pause and every accent.
- Benim parmaklarım her sözcüğü telâffuz eder, her aralık ve her aksan.
Let's take a short pause.
- Kısa bir ara verelim.
They continued searching.
- Aramaya devam ettiler.
All in all, after ten years of searching, my friend got married to a girl from the Slantsy region.
- Her şeyi düşünerek, on yıllık araştırmadan sonra, arkadaşım Slantsy bölgesinden bir kızla evlendi.
Last night, Mr. A called me up to say he couldn't attend today's meeting.
- Dün gece Bay A bugünkü toplantıya katılamayacağını söylemek için beni aradı.
Call me again in two days.
- İki gün içinde beni yeniden ara.
I have a feeling that Tom wants to call the cops.
- Tom'un polisi aramak istediğine dair içimde bir his var.
If you need help, feel free to call me.
- Yardıma ihtiyacınız olursa, beni aramaya çekinmeyin.
If you have any questions, feel free to call.
- Herhangi bir sorunun olursa aramaya çekinme.
If you have any questions, don't hesitate to call.
- Eğer herhangi bir sorununuz varsa, aramak için tereddüt etmeyin.
Do not search for a calf under an ox.
You should call your father as soon as possible.
- Mümkün olduğu kadar kısa sürede babanı aramalısın.
I tried to call you last night, but you didn't answer.
- Dün gece seni aramaya çalıştım, fakat cevap vermedin.
Scientists can easily compute the distance between planets.
- Bilimciler gezegenler arasındaki uzaklıkları kolayca hesaplayabilir.
There is a distance of four fingers between the eyes and the ears.
- Gözler ve kulaklar arasında dört parmaklık bir mesafe vardır.
Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class.
- Lütfen ara sınav belgesini sınıfın ilk gününe kadar yanınızda getirin.
She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate.
- İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.
The policeman was checking the cars one-by-one.
- Polis, arabaları tek-tek kontrol ediyordu.
Let's divide the check between us.
- Hesabı aramızda paylaşalım.
I called you because I need to ask you a question.
- Seni aradım çünkü sana bir soru sormam gerekiyor.
Confessions by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy.
- Aziz Augustine tarafından yazılan İtiraflar bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır.
Snorri Sturluson's stories tells, among other things, how Christianity was spread in Norway by force.
- Snorri Sturluson'un hikayeleri diğer şeylerin arasında Hristiyanlığın Norveç'te nasıl zorla yayıldığını anlatır.
It was raining all day long without intermission.
- Ara vermeden bütün gün boyunca yağmur yağıyordu.
When is the intermission?
- Perde arası ne zaman?
Every now and then, I play tennis for recreation.
- Ara sıra eğlence için tenis oynarım.
In America cars drive on the right side of the road.
- Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
Do you know how to drive a car?
- Nasıl araba süreceğini biliyor musun?
He mediated between the two parties.
- O iki parti arasında aracılık yaptı.
Interpreters mediate between different cultures.
- Çevirmenler farklı kültürler arasında aracılık ederler.
Tom is always spacing out in class.
- Tom her zaman derse ara veriyor.
They continued searching.
- Aramaya devam ettiler.
I have tried searching on Google, but I can't find out what to do.
- Google'da arama yapmayı denedim ama ne yapacağımı bulamadım.
We were here on a reconnaissance mission.
- Biz bir arama görevi için buradaydık.