bakmak

listen to the pronunciation of bakmak
Türkisch - Englisch
look

Both of them went to the window to look outside. - Her ikisi de dışarıya bakmak için pencereye gitti.

She stopped looking at the show window. - Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.

watch

We are apt to watch television, irrespective of what program is on. - Biz hangi programın açık olduğuna bakmaksızın televizyon izlemeye eğilimliyiz.

face

They all turned to face Tom. - Onların hepsi Tom'a bakmak için döndü.

This girl has a pretty face. My heart melts from looking at it. - Bu kızın güzel bir yüzü var. Kalbim ona bakmaktan erir.

maintain
see

The real journey of discovery doesn't consist in exploring new landscapes but rather in seeing with new eyes. - Gerçek bir keşif yolculuğuna çıkmak yeni manzaralar bulmakla olmaz ancak onlara yeni gözlerle bakmakla olur.

look after

I have to look after this cat. - Bu kediye bakmak zorundayım.

I had to look after the children. - Çocuklara bakmak zorunda kaldım.

refer

I want to look at the reference books. - Referans kitaplarına bakmak istiyorum.

feed
mind
look around

I just wanted to take a look around. - Ben sadece etrafa bakmak istedim.

Feel free to look around. - Etrafına bakmak için çekinme.

attend to
(Havacılık) refer to
be in charge
groom
look through

Tom wanted to look through the telescope. - Tom teleskoptan bakmak istedi.

look onto
look out

The two went to the window to look outside. - Dışarıya bakmak için ikisi de pencereye gitti.

Both of them went to the window to look outside. - Her ikisi de dışarıya bakmak için pencereye gitti.

(deyim) have an eye on
nurture
go by
have a gander at
turn on
front on to
make care of
look into

Do you want to look into it? - Bunun içine bakmak ister misin?

We have to look into our options. - Seçeneklerimize bakmak zorundayız.

nourish
take in hand
(Argo) squizz
eye

I tried to avoid looking at her eyes. - Onun gözlerine bakmaktan kaçınmaya çalıştım.

I was too excited to look her in the eyes. - Gözlerinin içine bakmak için çok heyecanlıydım.

contemplate
make care
overwhelm
give
glance
look on
look for
lay eyes on
examine
find

There is nothing like looking, if you want to find something. - Eğer bir şey bulmak istiyorsan, bakmak gibi bir şey yoktur.

Fadil needed to find a job to support his children. - Fadıl'ın, çocuklarına bakmak için bir iş bulması gerekiyordu.

heed
minister
go over
test
treat
serve
cate
take care of

My job is to take care of the baby. - Benim işim bebeğe bakmaktır.

It's my job to take care of the baby. - Bebeğe bakmak benim işimdir.

have a look-see
embosom
neurologist
to be responsible for
be responsible for
make sure
in charge
support

I have to support a large family. - Büyük bir aileye bakmak zorundayım.

I'm old enough to support myself. - Kendime bakmak için yeterince yaşlıyım.

foster
front
be in charge of
minister to
I don't know if .../I wonder if ... (emphasizes a doubt): Bakalım bu iş olacak mı? Is this really going to happen?
(for a place, a building) to face, overlook, look out on, or have a view of
keep

I want to keep a cat instead of a dog. - Bir köpeğin yerine bir kedi bakmak istiyorum.

She wants to keep a cat. - O, bir kedi bakmak istiyor.

See!: Bak, tam söylediğim gibi oldu! See! It's happened just as I said it would
supervise
to go and see where (someone) is, go and find (someone). Bak!
to pay attention to, heed, listen to
consult
to look (at); to look around; to look for; to attend to; to take care of, to hold the fort; to look after, to care for, to nurse; to face, to overlook; to examine, to test, to try, to go over, to check; to be in charge (of sb/sth), to be responsible for
take a look at

Do you want to take a look at it? - Buna bakmak ister misin?

I'd like to take a look at those documents. - Bu belgelere bakmak istiyorum.

attend
bakma
{i} watch

You were supposed to be watching the baby. - Bebeğe bakman gerekiyordu.

We are apt to watch television, irrespective of what program is on. - Biz hangi programın açık olduğuna bakmaksızın televizyon izlemeye eğilimliyiz.

bacaklarına bakmak
stare at her legs, look at her legs
başının çaresine bakmak
to take care of one's own affairs oneself, not to leave things to others
başının çaresine bakmak
paddle one's own canoe
başının çaresine bakmak
to save oneself, to fend for oneself, to look after oneself
dikkatle bakmak
peer
dik dik bakmak
stare

It's not polite to stare. - Dik dik bakmak hoş değildir.

It's rude to stare at people. - İnsanlara dik dik bakmak kabadır.

dışarı bakmak
look out
tadına bakmak
taste

Would you like a taste? - Sen bir tadına bakmak ister misin?

boş boş bakmak
stare
müşteriye bakmak
serve
bakma
{i} look

She stopped looking at the show window. - Teşhir vitrine bakmaktan vazgeçti.

Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time. - Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.

ayak işlerine bakmak
to run errands
bak
check it out
boşluğa bakmak
stare
hayretle bakmak
stare
içeri bakmak
look into
kötü niyetle bakmak
leer
sert sert bakmak
scowl
sinirli bakmak
scowl
yan bakmak
leer
şaşkın şaşkın bakmak
gape
bak
look at

As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds. - Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.

Meg didn't even look at me. - Meg bile bana bakmadı.

bak
(Bilgisayar) lookup
bak
(Bilgisayar) look in

By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek. - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.

Look into that, would you? - Onun içine bak, ne dersin?

bakma
eyeing
eline bakmak
depend on
gizlice bakmak
observe
kısık gözlerle bakmak
squint
olumlu bakmak
lean toward
olumlu bakmak
lean towards something
olumlu bakmak
lean to
olumlu bakmak
lean towards
tepeden bakmak
disdain
tepeden bakmak
scorn
tepeden bakmak
dominate
tepeden bakmak
look down
çocuk bakmak
look after
çocuk bakmak
baby-sit
çocuk bakmak
babysit
anne gibi bakmak
mother
bak
look after

Would you please look after my dog tomorrow? - Yarın köpeğime bakar mısın lütfen?

Lucy's mother told her to look after her younger sister. - Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.

bak
{f} regarding
bak
{f} look

Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time. - Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.

She looked at me and smiled. - O bana baktı ve gülümsedi.

bak
{f} face

She looked her child in the face. - O, karşısındaki çocuğuna baktı.

She has an absent look on her face. - Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.

bakma
attendance
bakma
search
bakma
look-see
bakma
{i} regarding
arkasından bakmak
look behind
aynaya bakmak
Look in the mirror
bak
have one's wits about one
dikkatle bakmak, tetkik etmek
Look carefully, to examine the
ilgilenmek, bakmak
take care, look
olumlu bakmak
Have a positive look on (or for)
sıcak bakmak
Have a positive look on (or for)
sıcak bakmak
Lean towards
tansiyon bakmak
Take somebody's blood pressure
yan bakmak
Look askance, squint
yedirip içirmek, beslemek, bakmak
to wine and dine, to feed, look at
yeniden bakmak
take a fresh look
Bakma
lookup
arzu dolu bakmak
ogle
aval aval bakmak
stare stupidly
aşıkane bakmak
ogle
bak
(abbr. for bakınız) see; cf. (compare)
bak
vide

Let me have a look at your video camera. - Video kamerana bir bakayım.

bak
behold
bak
or else
bak
{k} Till when
bak
{ü} lo
bak
{k} women's lib
bak
{k} Until when? till when
bak
{k} no way
bakma
survey
bakma
feeding
bakma
superintendence
bakma
reference

I want to look at the reference books. - Referans kitaplarına bakmak istiyorum.

bakma
look see
bakma
looksee
bakma
tendance
bet bet bakmak
to stare balefully
boşluğa dalıp bakmak
stare into vacancy
bön bön bakmak
gawk
bön bön bakmak
gawp
dik dik bakmak
gaze at
dik dik bakmak
fix
dik dik bakmak
stare at

It's rude to stare at people. - İnsanlara dik dik bakmak kabadır.

It's impolite to stare at people. - İnsanlara dik dik bakmak kabalıktır.

dikkatle bakmak
observe
doya doya bakmak
feast one's eyes on
emzirmeden bebek bakmak
dry nurse
eve bakmak
1. to take care of the family, care for a household. 2. to look after a house, watch over a house. 3. to keep house
fal bakmak
to tell fortunes
fala bakmak
tell fortunes
geleceğe bakmak
look ahead
göz ucuyla bakmak
look askance on
göz ucuyla bakmak
look at smb. askance
göz ucuyla bakmak
take a slant at
gözünü dikip bakmak
to gaze (at)
gözüyle bakmak
look upon
güneye bakmak
have a southern aspect
hasta bakmak
care patient
hastaya bakmak
1. to nurse a patient. 2. to examine a patient. 3. to treat a patient
iyimser bakmak
look optimistic
işe bakmak
to get to work on something; to be at work on something
kapıya bakmak
to answer the door
karşıdan bakmak
to look on idly
kazı gibi bakmak
to gaze stupidly. Agop'un
kendi çıkarına bakmak
look out for number one
maziye bakmak
dip deep into the past
müşteriye bakmak
service
nabzına bakmak
to take sb's pulse
nabızına bakmak/ını tutmak
to take (someone's) pulse
pis pis bakmak
to look at (someone) in an irritating (exasperating, aggravating) way
sert sert bakmak
glare at
ters bakmak
to look sourly or hostilely at (someone)
uzaktan bakmak
to remain an observer of, survey (something) from the sidelines
yan bakmak
to look askance, to squint
yan bakmak
1. to look askance at, look at (someone, something) hostilely or venomously
yukarıdan bakmak
to look down on
çaresine bakmak
find a way
çıldır çıldır bakmak
to look at (someone, something) with sparkling eyes
öfkeli bakmak
glower
öküz gibi bakmak
to gawk (at sb/sth), to gawp
öküz gibi bakmak
to stare stupidly
önüne bakmak
to hang one's head in shame
Englisch - Englisch

Definition von bakmak im Englisch Englisch wörterbuch

BAK
Basic Aeronautical Knowledge, an initial theory course for trainee pilots
BAK
extension of a backup file (Computers)
bak
Arresting Cable Prefix (e g , BAK-9)
bak
Backup ( bak) - Older version of a batch-file, by using this files you can restore the previous version of such a file if you want that for some reason
bak
Back at KB, when you return
bak
A suffix for filenames indicating a backed-up file You can usually delete bak files, provided you make sure that you have the most recent version and will not be needing the backup at any stage
bak
Backup file
bak
Back At Keyboard
bak
a threatening predator, however, Kilrathi do not eat other predators, as they believe them to have an extremely foul taste
Türkisch - Türkisch
Beslemek, geçindirmek
Bir şeyin gelişmesi veya iyi bir durumda kalması için emek vermek: "Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur."- Atasözü
Yoklamak, incelemek, denemek
Bir iş birinden beklenmek
Yüzü bir yöne doğru olmak: "Limana bakan penceresinden deniz görünürdü."- O. V. Kanık
Aramak
Bakışı bir şey üzerine çevirmek: "Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim."- C. S. Tarancı
Muayene etmek
Bir işi yapmak, bir işi yapmakla görevli olmak. İlgilenmek: "Baktılar, ettiler, ilaç, tedavi, faydası olmadı."- E. Bener
Uğraşmak, meşgul olmak
Bir şeyin gelişmesi veya iyi bir durumda kalması için emek vermek
Renklerde benzemek, andırmak. Önem vermek, önem vererek üzerinde durmak: "Aşka kutsal gözle bakanları üzmekten korkarım."- R. H. Karay
Bebeğin veya çocuğun eğitim ve bakımıyla ilgilenmek: "Kadınlar, iş dönüşü çocuk bakıyor, yemek hazırlıyorlardı, o yorgunlukla."- N. Cumalı
Renklerde benzemek, andırmak
Yapılabilmesi bir şeye bağlı bulunmak
Bebeğin veya çocuğun eğitim ve bakımıyla ilgilenmek
Başka bir şeyle ilgilenmeyip elindeki veya önündeki işle uğraşır olmak
Önem vermek, önem vererek üzerinde durmak
Gözetmek, korumak
Anlamak, farkına varmak
Yüzü bir yöne doğru olmak
Bakışı bir şey üzerine çevirmek
İlgilenmek
Bir işi yapmak, bir işi yapmakla görevli olmak
Anlamak, farkına varmak: "Bazı akşamlar bakarım Halil savuşur, nereye gittiğini de kimseye söylemez."- M. Ş. Esendal
BÂK
(Osmanlı Dönemi) f. Korku, havf, çekinme, sakınma
bakma
Bakmak işi
Englisch - Türkisch

Definition von bakmak im Englisch Türkisch wörterbuch

Bak
Bey, Türkçede erkeklerin kullandığı sanlardan birisidir. Diğerleri efendi, ağa, efe, çelebi, ağabey, amca, dayıdır. Eski Türkçedeki biçimi beğ idi
bakmak
Favoriten