I bought three pieces of furniture.
- Ben üç parça mobilya satın aldım.
Please write the answer on this piece of paper.
- Lütfen cevabı bu kâğıt parçasına yazınız.
Death is an integral part of life.
- Ölüm hayatın tamamlayıcı bir parçasıdır.
Mother divided the cake into three parts.
- Anne pastayı üç parçaya böldü.
Tom brushed a bit of dirt off of his hat.
- Tom şapkasındaki bir parça kiri fırçaladı.
Tom hasn't changed a bit since college.
- Tom üniversiteden beri bir parça değişmedi.
He tried to put the fragments of a broken vase together.
- O, kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirmeye çalıştı.
The American invasion of Iraq left the country devastated, fragmented and broke.
- Irak'ın Amerikan istilası ülkeyi harap, parçalanmış ve beş parasız bıraktı.
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
Read this passage and translate it into Japanese.
- Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.
He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside.
- İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.
I tried a piece of cake and it was delicious.
- Bir parça kek tattım ve o lezzetliydi.
Tom cut his sister a piece of cake.
- Tom kız kardeşine bir parça kek kesti.
Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
- Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
He gave him a lump of silver as big as his head.
- Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.
I'd like a large portion, please.
- Lütfen, büyük bir parça istiyorum.
Nouns, pronouns, verbs, adjectives, adverbs, articles, prepositions, conjunctions, and interjections are the parts of speech in English.
- İsimler, zamirler, fiiller, sıfatlar, zarflar, makaleler, edatlar, bağlaçlar, ve ünlemler İngilizcede konuşma parçalarıdır.
That's an item from a famous company.
- Bu ünlü bir şirketten bir parça.
Your item will be shipped as soon as possible.
- Parçanız en kısa sürede gönderilecektir.
Tom cut his sister a piece of cake.
- Tom kız kardeşine bir parça kek kesti.
Tom cut his finger on a piece of glass.
- Tom bir cam parçası ile parmağını kesti.
I fixed the flashlight using a small tool.
- Ben küçük bir parça kullanarak el fenerini onardım.
A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
- Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
Tom has a patch of gray in his hair.
- Tom'un saçında bir parça gri var.
Tom shredded the lettuce.
- Tom marulu parçaladı.
He tossed the paper into a shredder.
- Kağıdı parçalayıcıya attı.
I wrote down his phone number on a scrap of paper.
- Bir kağıt parçasına onun telefon numarasını not aldım.
Tom asked for Mary's address and wrote it down on a piece of scrap paper.
- Tom Mary adresini istedi ve onu bir parça kâğıt üzerine not etti.
The dough broke up when Tom tried to stretch it.
- Tom onu germeye çalıştığında hamur parçalandı.
Before forks and chopsticks, people usually ate food with a piece of flat bread.
- Çatal ve çubuklardan önce, insanlar genellikle düz bir parça ekmek ile yemek yerdi.
And the servant came and chopped the Tree into little pieces.
- Uşak geldi ve ağacı küçük parçalara ayırdı.
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
Read this passage and translate it into Japanese.
- Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.
Would you slice me a piece of ham, please?
- Bana bir parça jambon dilimler misin?
This factory manufactures automobile parts.
- Bu fabrika, otomobil parçaları üretmektedir.
Tom is making spare parts in a car factory.
- Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.
Did you listen to her new song?
- Onun yeni parçasını dinledin mi?
The Higgs boson has been called the God particle.
- Higgs bozonu, Tanrı parçacığı olarak adlandırıldı.
Gravity is a force of attraction that exists between any two masses, any two bodies, or any two particles.
- Yer çekimi herhangi iki kütle, herhangi iki organ ya da herhangi iki parçacık arasında olan bir çekim kuvvetidir.
Tom cut the pie into six pieces.
- Tom pastayı altı parçaya böldü.
I bought three pieces of furniture.
- Ben üç parça mobilya satın aldım.
On the plate was a piece of chicken, a potato and some green peas.
- Tabakta bir parça piliç, bir patates ve biraz yeşil bezelye vardı.
It's clear Tom doesn't have an ounce of humanity.
- Tom'un bir parça insanlığının olmadığı açık.
Tom didn't know that Hawaii was part of the United States.
- Tom Hawaii'nin ABD'nin bir parçası olduğunu bilmiyordu.
Scotland is part of the United Kingdom.
- İskoçya Birleşik Krallığın parçasıdır.
I can rip you apart with my bare hands.
- Seni çıplak ellerimle parçalayabilirim.
Can you break an apple in half with your bare hands?
- Çıplak ellerinle bir elmayı parçalayabilir misin?
The following passage is a quotation from a well-known fable.
- Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.
He has lots of money.
- O aşırı para harcıyor.
How much money do you want?
- Ne kadar para istiyorsun?
I can not buy spare parts for this car.
- Bu araba için yedek parça alamam.
He examined the spare parts one by one.
- Yedek parçaları birer birer inceledi.
The information is leaking piecemeal to the press.
- Bilgi, parça parça basına sızdırılıyor.
After she had read the letter, she tore it to pieces.
- O mektubu okuduktan sonra, onu parçalara ayırdı.
I tore the newspaper into pieces.
- Gazeteyi parçalara ayırdı.
Tom caught Mary stealing money from the cash register.
- Tom Mary'yi yazar kasadan para çalarken yakaladı.
Someone stole my cash.
- Birisi benim paramı çaldı.
They live beyond their means.
- Onlar kazandıklarından çok para harcıyorlar.
Success means much money, doesn't it?
- Başarı çok para anlamına gelir, değil mi?
That dude is rolling in dough.
- Adam paraya para demiyor.
She's rolling in dough.
- O çok para kazanıyor.
A whole is made up of parts.
- Bir bütün parçalardan oluşur.
This factory manufactures automobile parts.
- Bu fabrika, otomobil parçaları üretmektedir.
France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
- Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
The former Argentine currency was Austral. Its symbol was ₳.
- Arjantin'in eski para birimi Austral'di. Sembolü ₳ idi.
I can not buy spare parts for this car.
- Bu araba için yedek parça alamam.
He examined the spare parts one by one.
- Yedek parçaları birer birer inceledi.
I got these old coins from her.
- Bu eski madeni paraları ondan aldım.
Eric who was a weak prince issued a bad coinage which excited great discontent among the Danes.
- Güçsüz bir prens olan Eric Danimarkalılar arasında büyük hoşnutsuzluğa sebep olan kötü bir para sistemi çıkardı.
The governor took the money out of a slush fund.
- Vali, örtülü ödenekteki parayı aldı.
IMF stands for International Monetary Fund.
- IMF Uluslararası Para Fonu (IMF) anlamına gelir.
A household is a group that shares the same living space and finances.
- Ev halkı, aynı yaşam alanını ve parayı paylaşan bir gruptur.
Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
- Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
There were bits of broken glass on the floor.
- Yerde kırık cam parçaları vardı.
He likes to take electric devices apart.
- Elektrikli cihazları parçalarına ayırmayı seviyor.
The boy took the radio apart.
- Çocuk radyoyu parçalara ayırdı.
He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside.
- İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.
Mr. Morita started a business by using borrowed money as capital.
- Bay Morita sermaye olarak borç para kullanarak bir işe başladı.
You worship money because you believe in capitalism.
- Kapitalizme inandığın için paraya tapıyorsun.
Jane went to the bank to take out some money.
- Jane biraz para çekmek için bankaya gitti.
It takes a lot of money to keep up such a big house.
- Böylesine büyük bir evi geçindirmek için çok para gerekir.
We all chipped in to buy our teacher a birthday present.
- Hepimiz öğretmenimize bir doğum günü hediyesi almak için para verdik.
Even if I were rich, I wouldn't give money to him.
- Zengin olsam, ona para vermem.
If I had been rich, I would have given you some money.
- Zengin olsaydım, ben sana biraz para verirdim.
These fragile items must be insured against all risks.
- Kırılabilir bu parçalar bütün risklere karşı sigortalanmalıdır.
These items are rather hard to obtain.
- Bu parçaları elde etmesi oldukça zordur.
The air feels somewhat cold this morning.
- Bu sabah hava bir parça soğuk geliyor.
Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.
- His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.
Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var.
- This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence.
Tom paragrafı yeniden yazdı.
- Tom rewrote the paragraph.
Provence iklimi üzerine bir paragraf yaz.
- Write a paragraph on the climate in Provence.
Tom paraşütçü askeri doktor olmak istemiyor.
- Tom doesn't want to be a paramedic.
O bir paraşütçü asker miydi?
- Was he a paratrooper?