Get ready for the trip at once.
- Hemen yolculuğa hazırlan.
We must start at once.
- Biz hemen başlamalıyız.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
I need to see a doctor immediately.
- Ben hemen bir doktor görmeliyim.
Tom instantly recognized Mary's voice.
- Tom Mary'nin sesini hemen tanıdı.
We instantly became friends.
- Biz hemen arkadaş olduk.
What way do you vote, Matthew? Conservative, said Matthew promptly.
- Hangi şekilde oy veriyorsun, Matthew? Muhafazakar dedi Matthew hemen.
Please make your reservations promptly.
- Lütfen hemen rezervasyonunuzu yaptırın.
Search and rescue operations began immediately.
- Arama ve kurtarma operasyonları hemen başladı.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
Tom died almost instantaneously.
- Tom neredeyse hemen öldü.
Wait for me. I'll be back in no time.
- Beni bekle. Hemen döneceğim.
The firemen had the fire out in no time.
- İtfaiyeciler yangını hemen söndürdüler.
I'll be there the first thing in the morning.
- Sabah hemen orada olacağım.
You're supposed to come home straight after school. You know that.
- Okuldan hemen sonra eve gelmen gerekiyor. Bunu biliyorsun.
I'll come to you straight away.
- Hemen sana geleceğim.
Tom has a small farm just outside of Boston.
- Tom'un Boston'un hemen dışında küçük bir çiftliği var.
The city hall is just around the corner.
- Belediye binası hemen köşede.
Mr Yoshida directed me to come at once.
- Bay Yoshida hemen gelmemi emretti.
She said she would be back right away.
- O, hemen geri döneceğini söyledi.
I plan to reply to his letter right away.
- Onun mektubunu hemen yanıtlamayı planlıyorum.
I told my wife to get ready in a hurry.
- Karıma hemen hazırlanmasını söyledim.
I plan to reply to his letter right away.
- Onun mektubunu hemen yanıtlamayı planlıyorum.
She said she would be back right away.
- O, hemen geri döneceğini söyledi.
Tom died almost instantaneously.
- Tom neredeyse hemen öldü.
I'll come to you straight away.
- Hemen sana geleceğim.
I want to talk to my lawyer straight away.
- Hemen avukatımla konuşmak istiyorum.
Please make your reservations promptly.
- Lütfen hemen rezervasyonunuzu yaptırın.
What way do you vote, Matthew? Conservative, said Matthew promptly.
- Hangi şekilde oy veriyorsun, Matthew? Muhafazakar dedi Matthew hemen.
Exams are right after summer vacation.
- Sınavlar yaz tatilinden hemen sonradır.
He came to see you right after you left.
- O, sen gittikten hemen sonra seni görmeye geldi.
It may seem like a crazy idea, but I think we should go visit Tom and Mary right now.
- Bu çılgınca bir fikir gibi görünebilir fakat sanırım hemen şu anda Tom'u ve Mary'i ziyaret etmeye gitmeliyiz.
My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out.
- Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.
I paid his wages on the spot.
- Maaşını hemen ödedim.
They hired Tom on the spot.
- Onlar Tom'u hemen oracıkta tuttu.
As soon as you see this E-mail please reply right away.
- Bu e-postayı görür görmez lütfen hemen cevapla.
As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
- Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
- Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
Get ready for the trip at once.
- Hemen yolculuğa hazırlan.
We must start at once.
- Biz hemen başlamalıyız.
Tom and Mary quarrel almost every day.
- Tom ve Mary hemen hemen her gün kavga ederler.
Almost all implementations of virtual memory divide the virtual address space of an application program into pages; a page is a block of contiguous virtual memory addresses.
- Hemen hemen tüm sanal bellek uygulamaları bir uygulama programının sanal adres alanını sayfalara böler; bir sayfa bitişik sanal bellek adreslerinden oluşan bir bloktur.
When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
- İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
Tom is just about as tall as you are.
- Tom hemen hemen senin kadar uzun.
She has nearly no close friends.
- Hemen hemen hiç yakın dostu yoktur.
In America, my schedule is different and unique nearly every day.
- Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part.
- Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
It's hardly raining at all.
- Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor.
Tom went drinking almost every night.
- Tom hemen hemen her gece içmeye gitti.
Tom eats out almost every night.
- Tom hemen hemen her gece dışarıda yer.
He has all but finished the work.
- Hemen hemen işi bitirdi.
Tom hates practically everyone.
- Tom hemen hemen herkesten nefret ediyor.
The job is practically done.
- İş hemen hemen tamam.
I hardly ever use cash anymore.
- Artık hemen hemen hiç nakit kullanmıyorum.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
I can get used to just about anything.
- Hemen hemen her şeye alışabilirim.
Tom is just about as tall as you are.
- Tom hemen hemen senin kadar uzun.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Your ideas are hardly practical.
- Sizin fikirleriniz hemen hemen hiç pratik değil.
Tom and Mary are as good as married.
- Tom ve Mary hemen hemen evlidir.
Without her glasses she was as good as blind.
- Gözlüksüz o hemen hemen kördür.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
We're getting out of here in a moment.
- Hemen şimdi buradan çıkıyoruz.
Masanın hemen önünde.
That's pretty much everything you need to know.
- Bilmen gereken her şey hemen hemen bu.
The patient is much the same as yesterday.
- Hasta dünkü durumuyla hemen hemen aynı.
In America, my schedule is different and unique nearly every day.
- Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
She has nearly no close friends.
- Hemen hemen hiç yakın dostu yoktur.
He barely speaks to me anymore.
- O artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
It barely ever rains here.
- Burada hemen hemen hiç yağmur yağmaz.
That's pretty much everything you need to know.
- Bilmen gereken her şey hemen hemen bu.
That was pretty much perfect.
- O hemen hemen mükemmeldi.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
Scarcely had the rain stopped before a rainbow appeared.
- Bir gökkuşağı belirmeden önce, hemen hemen yağmur durmuştu.
The mother said little to the sons.
- Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
The mother said little to the daughters.
- Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
It barely ever rains here.
- Burada hemen hemen hiç yağmur yağmaz.
He barely speaks to me anymore.
- O artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
Tom left the house shortly after Mary left.
- Tom Mary gittikten hemen sonra evden ayrıldı.
Tom remarried shortly after his wife's death.
- Tom karısının ölümünden hemen sonra yeniden evlendi.
He reached home shortly before five o'clock.
- Saat beşten hemen önce eve vardı.
A man was seen acting suspiciously shortly before the explosion.
- Patlamadan hemen önce, şüpheli bir biçimde davranan bir adam görüldü.
I want you to leave right now.
- Hemen şimdi ayrılmanı istiyorum.
Please come right now.
- Lütfen hemen şimdi gel.
Dad just now went out.
- Babam hemen şimdi dışarı çıktı.
Yes, but she left just now.
- Evet, ama o hemen şimdi gitti.
Heisei is next after the Showa era.
- Heisei, Showa döneminden hemen sonradır.
I was going to say that next.
- Onu hemen sonra söyleyecektim.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
Almost all implementations of virtual memory divide the virtual address space of an application program into pages; a page is a block of contiguous virtual memory addresses.
- Hemen hemen tüm sanal bellek uygulamaları bir uygulama programının sanal adres alanını sayfalara böler; bir sayfa bitişik sanal bellek adreslerinden oluşan bir bloktur.
Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part.
- Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.
How many times do I have to tell you not to eat candy just before dinner?
- Akşam yemeğinden hemen önce şekerleme yememeni sana kaç kez söylemek zorundayım.
Tom usually goes to bed just before midnight.
- Tom genellikle gece yarısından hemen önce yatmaya gider.