Almost all implementations of virtual memory divide the virtual address space of an application program into pages; a page is a block of contiguous virtual memory addresses.
- Hemen hemen tüm sanal bellek uygulamaları bir uygulama programının sanal adres alanını sayfalara böler; bir sayfa bitişik sanal bellek adreslerinden oluşan bir bloktur.
Tom can drive almost any kind of vehicle.
- Tom hemen hemen her türlü aracı sürebilir.
People say I look about the same age as my sister.
- Kız kardeşimle hemen hemen aynı yaşta gösterdiğimi söylerler.
Tom is just about as tall as you are.
- Tom hemen hemen senin kadar uzun.
When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
- İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
She has nearly no close friends.
- Hemen hemen hiç yakın dostu yoktur.
Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part.
- Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.
I cried myself to sleep almost every night.
- Hemen hemen her gece uyumak için ağladım.
Tom eats out almost every night.
- Tom hemen hemen her gece dışarıda yer.
He has all but finished the work.
- Hemen hemen işi bitirdi.
We're practically family.
- Biz hemen hemen aileyiz.
Tom comes here practically every day.
- Tom hemen hemen her gün buraya gelir.
Tom plays table tennis just about every day.
- Tom hemen hemen her gün masa tenisi oynar.
Tom is just about as tall as you are.
- Tom hemen hemen senin kadar uzun.
It's hardly raining at all.
- Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
Tom and Mary are as good as married.
- Tom ve Mary hemen hemen evlidir.
Without her glasses she was as good as blind.
- Gözlüksüz o hemen hemen kördür.
The patient is much the same as yesterday.
- Hasta dünkü durumuyla hemen hemen aynı.
That's pretty much all you need to know.
- Bütün bilmen gereken hemen hemen bu.
When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
- İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
We're pretty near done.
- Biz hemen hemen hazırız.
It barely ever rains here.
- Burada hemen hemen hiç yağmur yağmaz.
I barely know the city.
- Şehri hemen hemen hiç bilmiyorum.
That job is pretty much finished.
- O iş hemen hemen bitti.
That's pretty much everything you need to know.
- Bilmen gereken her şey hemen hemen bu.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
Scarcely had the rain stopped before a rainbow appeared.
- Bir gökkuşağı belirmeden önce, hemen hemen yağmur durmuştu.
Almost all implementations of virtual memory divide the virtual address space of an application program into pages; a page is a block of contiguous virtual memory addresses.
- Hemen hemen tüm sanal bellek uygulamaları bir uygulama programının sanal adres alanını sayfalara böler; bir sayfa bitişik sanal bellek adreslerinden oluşan bir bloktur.
Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part.
- Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.
To our surprise, she revived at once.
- Bizim için sürpriz oldu, o hemen yeniden hayata döndü.
Get ready for the trip at once.
- Hemen yolculuğa hazırlan.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met.
- Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.
Tom instantly recognized Mary's voice.
- Tom Mary'nin sesini hemen tanıdı.
Tom instantly regretted what he said.
- Tom söylediğine hemen pişman oldu.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
It's hardly raining at all.
- Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor.
Tom hardly ever speaks to me anymore.
- Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
I hardly ever use cash anymore.
- Artık hemen hemen hiç nakit kullanmıyorum.
The mother said little to the daughters.
- Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
The mother said little to the sons.
- Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
I barely know the city.
- Şehri hemen hemen hiç bilmiyorum.
Layla and Sami barely knew each other.
- Leyla ve Sami birbirlerini hemen hemen hiç tanımıyorlardı.
What way do you vote, Matthew? Conservative, said Matthew promptly.
- Hangi şekilde oy veriyorsun, Matthew? Muhafazakar dedi Matthew hemen.
Please make your reservations promptly.
- Lütfen hemen rezervasyonunuzu yaptırın.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
Search and rescue operations began immediately.
- Arama ve kurtarma operasyonları hemen başladı.
Tom died almost instantaneously.
- Tom neredeyse hemen öldü.
The firemen had the fire out in no time.
- İtfaiyeciler yangını hemen söndürdüler.
Wait for me. I'll be back in no time.
- Beni bekle. Hemen döneceğim.
I'll be there the first thing in the morning.
- Sabah hemen orada olacağım.
I'll come to you straight away.
- Hemen sana geleceğim.
He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
- O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
Tom has a small farm just outside of Boston.
- Tom'un Boston'un hemen dışında küçük bir çiftliği var.
Tom usually goes to bed just before midnight.
- Tom genellikle gece yarısından hemen önce yatmaya gider.
Mr Yoshida directed me to come at once.
- Bay Yoshida hemen gelmemi emretti.
Call the doctor right away.
- Hemen doktoru arayın.
There are merits and demerits to both your opinions so I'm not going to decide right away which to support.
- Her iki görüşün avantajları ve dezavantajları vardır bu yüzden hangisini destekleyeceğime hemen karar vermeyeceğim.
I told my wife to get ready in a hurry.
- Karıma hemen hazırlanmasını söyledim.
There are merits and demerits to both your opinions so I'm not going to decide right away which to support.
- Her iki görüşün avantajları ve dezavantajları vardır bu yüzden hangisini destekleyeceğime hemen karar vermeyeceğim.
He was hit by a car and died right away.
- Ona bir araba çarptı ve hemen öldü.
Tom died almost instantaneously.
- Tom neredeyse hemen öldü.
You should clean that cut straight away, you don't want to get an infection!
- O kesiği hemen temizlemelisin, enfeksiyon kapmak istemezsin!
I want to talk to my lawyer straight away.
- Hemen avukatımla konuşmak istiyorum.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
We're getting out of here in a moment.
- Hemen şimdi buradan çıkıyoruz.
Please make your reservations promptly.
- Lütfen hemen rezervasyonunuzu yaptırın.
What way do you vote, Matthew? Conservative, said Matthew promptly.
- Hangi şekilde oy veriyorsun, Matthew? Muhafazakar dedi Matthew hemen.
Tom plans to call you right after lunch.
- Tom öğle yemeğinden hemen sonra seni aramayı planlıyor.
We have exams right after summer vacation.
- Yaz tatilinden hemen sonra sınavlarımız var.
Masanın hemen önünde.
It may seem like a crazy idea, but I think we should go visit Tom and Mary right now.
- Bu çılgınca bir fikir gibi görünebilir fakat sanırım hemen şu anda Tom'u ve Mary'i ziyaret etmeye gitmeliyiz.
He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
- O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
I can't make a decision on the spot. I'll have to talk to my boss first.
- Hemen bir karar veremem. Önce patronumla konuşmam gerekecek.
I paid his wages on the spot.
- Maaşını hemen ödedim.
As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
- Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
As soon as you see this E-mail please reply right away.
- Bu e-postayı görür görmez lütfen hemen cevapla.
As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
- Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
We must start at once.
- Biz hemen başlamalıyız.
I recognized him at once, because I had seen him before.
- Onu hemen tanıdım, çünkü onu daha önce görmüştüm.
Tom left the house shortly after Mary left.
- Tom Mary gittikten hemen sonra evden ayrıldı.
Shortly after the accident, the police came.
- Kazadan hemen sonra polis geldi.
A man was seen acting suspiciously shortly before the explosion.
- Patlamadan hemen önce, şüpheli bir biçimde davranan bir adam görüldü.
Tom left to go fishing shortly before dawn.
- Tom şafaktan hemen önce balık tutmaya gitmek için ayrıldı.
I need to speak with Tom right now.
- Tom'la hemen şimdi konuşmam lâzım.
Please come right now.
- Lütfen hemen şimdi gel.
I'm coming to you just now.
- Hemen şimdi sana geliyorum.
Yes, but she left just now.
- Evet, ama o hemen şimdi gitti.