When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
He told me to leave the window open.
- Bana pencereyi açık bırakmamı söyledi.
I can barely keep my eyes open.
- Zar zor gözlerimi açık tutabiliyorum.
It seemed clear the Senate would reject the treaty.
- Senatonun antlaşmayı reddedeceği açıkça görünüyordu.
We need a clear definition of the concept of human rights.
- İnsan hakları kavramının açık bir tanımına ihtiyacımız var.
Express yourself as clearly as you can.
- Elinizden geldiği kadar kendinizi açık biçimde ifade edin.
He expressed himself clearly.
- O, kendini açıkça ifade etti.
It is definite that he will go to America.
- Onun Amerika'ya gideceği açık.
Logic is obviously your strong point.
- Mantık açıkça senin güçlü noktandır.
Brian is mad because Chris obviously does not intend to return the money.
- Chris'in açıkça parayı getirmeye niyeti olmadığı için Brian çıldırdı.
We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçiririz.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını açıkladı.
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
It is apparent that he will win the election.
- Onun seçimi kazanacağı açık.
This should be obvious, but apparently it's not.
- Bu açık olmalı ama görünüşe göre değil.
Tom announced his candidacy for class president.
- Tom sınıf başkanlığı için adaylığını açıkladı.
He officially announced his candidacy.
- O resmen adaylığını açıkladı.
Let me make myself crystal clear.
- Kendimi açık seçik ifade etmeme izin verin.
The government explicitly declared its intention to lower taxes.
- Hükümet vergileri düşürmek için niyetini açıkça bildirdi.
I don't like it when mathematicians who know much more than I do can't express themselves explicitly.
- Benim bildiğimden çok daha fazla bilen matematikçiler kendilerini açıkça ifade edemedikleri zaman bundan hoşlanmam.
He declared himself leader publicly.
- O, açık olarak kendini lider ilan etti.
The government explicitly declared its intention to lower taxes.
- Hükümet vergileri düşürmek için niyetini açıkça bildirdi.
When we awoke, we were adrift on the open sea.
- Uyandığımız zaman, açık denizde akıntıya kapılıp sürükleniyorduk.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
He confessed his crime frankly.
- Suçunu çok açık bir şekilde itiraf etti.
Here everything is forbidden that isn't expressly permitted.
- Burada açıkça izin verilmeyen her şey yasaktır.
During clear weather, the coast of Estonia is visible from Helsinki.
- Açık havada, Estonya kıyısı Helsinki'den görülebilir.
The door was wide open.
- Kapı sonuna kadar açıktı.
The back door's wide open.
- Arka kapı sonuna kadar açık.
We've decided to paint the walls light blue.
- Duvarları açık maviye boyamaya karar verdik.
He explained at length what had been decided.
- O, neye karar verildiğini uzun uzadıya açıkladı.
Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
- Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
It should be fairly obvious.
- Bu oldukça açık olmalı.
The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
- Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
At daytime, we see the clear sun, and at nighttime we see the pale moon and the beautiful stars.
- Gündüzleri açık bir güneş görürüz, ve geceleri solgun bir ay ve güzel yıldızları görürüz.
Explain it in plain words.
- Onu sade bir dille açıklayın.
It is plain that he is wrong.
- Onun hatalı olduğu açıktır.
I prefer a lighter color.
- Daha açık bir renk tercih ederim.
She has green eyes and light brown hair.
- Onun yeşil gözleri ve açık kahverengi saçı var.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
The window was wide open.
- Pencere tamamen açıktı.
After the wind has stopped, let's sail the boat off to the open sea.
- Rüzgar durduktan sonra, tekneyle açık denize yelken açalım.
Tom turned off the engine, but left the headlights on.
- Tom motoru kapattı ama farları açık bıraktı.
The famous oil painting was sold at the auction for 2 million dollars.
- Ünlü yağlı boya resim açık artırmada 2 milyon dolara satıldı.
One of his paintings fetched more than a million dollars at auction.
- Onun tablolarından biri, açık artırmada bir milyon dolardan daha fazla getirdi.
He is an extremely frank person.
- O, oldukça açık sözlü bir kişidir.
Tom was quite frank about it.
- Tom o konuda çok açık sözlüydü.
Eventually, bleachers will be added.
- Sonunda açık tribün eklenecek.
Eventually, bleachers will be added.
- Sonunda açık tribün eklenecek.
Tom wasn't very forthcoming about what happened with Mary.
- Tom Mary ile ilgili ne olduğu hakkında çok açık sözlü değildi.
She's an outspoken person.
- O açık sözlü bir kişi.
Tom is very outspoken, isn't he?
- Tom çok açık sözlü, değil mi?
Dong Energy will build the world's largest offshore wind farm off the coast of Britain.
- Dong Enerji Britanya kıyılarında dünyanın en büyük açık deniz rüzgâr çiftliğini inşa edecek.
Lower taxes don't cause deficits.
- Düşük vergiler açıklara neden olmaz.
Are trade deficits good or bad?
- Ticaret açıkları iyi mi yoksa kötü mü?
Tom seems to enjoy being outdoors.
- Tom açık havada olmaktan hoşlanıyor gibi görünüyor.
Generally speaking, children like to play outdoors.
- Genelde çocuklar açık havada oynamayı sever.
We spent three hours in the open air.
- Açık havada üç saat geçirdik.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
In the summer, we enjoy outdoor sports.
- Yazın, açık hava sporlarını severiz.
Tom loves being outdoors.
- Tom açık havayı çok seviyor.
The open-air concert was cancelled because of the rain.
- Açık hava konseri yağmur yüzünden iptal oldu.
Open-air markets sell food grown on local farms.
- Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.
Open-air markets sell food grown on local farms.
- Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.
We had a good time in the open air.
- Açık havada iyi zaman geçirdik.
We woke up early to catch up buffet meal at Hotel Vicenza.
Mrs. Ana explains the sixth test.
- Bayan Ana altıncı testi açıklar.
He explains things in a very clear way.
- O, koşulları çok açık bir biçimde açıklar.
Breakfast is a smorgasbord.
- Sabah kahvaltısı iskandinav usulü açık büfedir.
People who regularly work in the open air do not suffer from sleeplessness.
- Düzenli olarak açık havada çalışan kişiler uykusuzluk sıkıntısı çekmezler.
The open-air concert was cancelled because of the rain.
- Açık hava konseri yağmur yüzünden iptal oldu.
After rain comes fair weather.
- Yağmurdan sonra açık hava gelir.