I'll have to study ten hours tomorrow.
 - Yarın on saat çalışmak zorunda kalacağım.
I like studying history.
 - Tarih çalışmayı severim.
Running a farm is difficult.
 - Bir çiftlikte çalışmak zordur.
I want to start running.
 - Çalışmaya başlamak istiyorum.
He's really cute, and so I like working with him.
 - O gerçekten şirin ve bu yüzden onunla çalışmayı seviyorum
After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here.
 - Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
 - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to work in Paris I need to brush up my French.
 - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
Broken test tubes, cracked beakers - the work of careless students in the laboratory.
 - Kırık test tüpleri, kırık deney şişeleri - Laboratuvarda dikkatsiz öğrencilerin çalışması.
I wish to work in the laboratory some day.
 - Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.
It is forty years since I began studying Japanese.
 - Japonca çalışmaya başlayalı kırk yıl oldu.
I like studying history.
 - Tarih çalışmayı severim.
She practices playing the piano regularly.
 - O düzenli olarak piyano çalışması yapar.
Mike doesn't practice basketball on Monday.
 - Mike Pazartesi basketbol çalışmaz.
He requires that the laboratory exercises be handed in before the final exam.
 - O, laboratuar çalışmalarının sınavı öncesinde teslim edilmesini şart koşuyor.
She lost no time in starting to work on new project.
 - O, yeni proje üzerinde çalışmaya başlamada hiç zaman kaybetmedi.
Tom does weight training.
 - Tom ağırlık çalışması yapar.
Heavy rain throughout the night has hampered efforts to rescue survivors from the stricken ferry.
 - Gece boyu süren sağanak yağış, mahsur kalan feribottaki kazazedeleri kurtarma çalışmalarına sekte vurdu.
Study takes a lot of energy, but it is worth the effort.
 - Çalışma çok fazla enerji alır fakat bu çabaya değer.
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
 - Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
From 1859, Protestant missionaries from America started to arrive, and the Catholic and Russian Orthodox churches also became actively involved in missionary work.
 - 1859'dan itibaren, Amerika'dan Protestan misyonerler gelmeye başladı ve Katolik ve de Rus Ortodoks kiliseleri de misyonerlik çalışmalarına aktif olarak dahil oldular.
She devoted herself to mission work in Africa.
 - Kendini Afrika'da ki misyon çalışmasına adadı.
On finishing university, I started working right away.
 - Üniversiteyi bitirdiğimde, derhal çalışmaya başladım.
It's been three years since Tom started working for Mary.
 - Tom Mary ile çalışmaya başladığından beri üç yıl oldu.
I wish her the very best in her future endeavors.
 - Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
I wish him the very best in his future endeavors.
 - Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
This job involves lots of hard work.
 - Bu iş çok çalışma gerektirir.
She can't make up her mind whether to get a job or to go on to college.
 - Çalışmak ya da üniversiteye gitmek arasında karar veremiyorum.
Tom's field of study is law.
 - Tom'un çalışma alanı hukuktur.
Farmers are busy working in the field.
 - Çiftçiler tarlada çalışmakla meşgul.
The University of Coimbra was established in 1290. It is one of the oldest universities in continuous operation in the world.
 - Coimbra Üniversitesi 1290 yılında kurulmuştur. Avrupa'da ve dünyada sürekli çalışmakta olan en eski üniversitelerinden biridir.
I plan to try reading some other books.
 - Diğer bazı kitapları okumaya çalışmayı planlıyorum.
You want to work at METRO?!
 - METRO'da mı çalışmak istiyorsun?!
They had been working together for common interests.
 - Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
I wish to work in the laboratory some day.
 - Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.
I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
 - Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.
Did you stay home to study for the test?
 - Teste çalışmak için evde kaldın mı?
My father converted a garage into a study.
 - Babam bir garajı bir çalışma odasına dönüştürdü.
The author killed himself in his study.
 - Yazar çalışma odasında kendini öldürdü.
My field of study is linguistics.
 - Benim çalışma alanım dilbilimdir.
That is not my field of work.
 - O benim çalışma alanım değil.
Everything is in perfect working order.
 - Her şey mükemmel çalışma düzeni içinde.
You can't get a job here without a work permit.
 - Bir çalışma izni olmadan burada bir iş bulamazsın.
That desk is too small for Meg.
 - O çalışma masası Meg için çok küçük.
They approach the front desk.
 - Onlar ön çalışma masasına yaklaşıyorlar.
I'm too tired to do study.
 - Çalışma yapmak için çok yorgunum.
I have to practice the piano every day.
 - Ben her gün piyano çalışmak zorundayım.
A satellite has to operate in space within massive temperature differences.
 - Bir uydu uzayda büyük sıcaklık farklılıkları içinde çalışmak zorundadır.
While working, she had an accident.
 - O çalışırken bir kaza yaptı.
He had an accident while working.
 - O çalışırken bir kaza yaptı.
He died from overwork.
 - O, fazla çalışmaktan öldü.
He got sick from overwork.
 - O fazla çalışmaktan hastalandı.
If he studied hard, he could pass the exam.
 - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
If she studied hard, she could pass the exam.
 - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
His eyes stopped functioning due to old age.
 - Gözleri yaşlılık nedeniyle çalışmayı durdurdu.
The liver is no longer functioning.
 - Karaciğer artık çalışmıyor.
I'm trying to get in touch with her sister.
 - Kız kardeşiyle temasa geçmeye çalışıyorum.
Pamela must have been at home when I tried to get in touch with her, but she didn't answer the telephone.
 - Onunla iletişim kurmaya çalıştığımda Pamela evde olmalıydı fakat telefona cevap vermedi.
I want to start learning French. Can you recommend me any materials to study with?
 - Fransızca öğrenmeye başlamak istiyorum. Çalışmak için bana biraz malzeme tavsiye edebilir misin?
I wish to work in the laboratory some day.
 - Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.
The laborers are murmuring against their working conditions.
 - İşçiler çalışma şartlarına karşı söyleniyorlar.
They worked jointly on this project.
 - Onlar bu projede beraber çalıştılar.
I worked for a full 24 hours without getting any sleep.
 - Hiç uyumadan tam 24 saat çalıştım.
But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
 - Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
I'm studying the American drama.
 - Amerikan dramasını çalışıyorum.
He attempted to swim across the river.
 - Nehri yüzerek geçmeye çalıştı.
Tom attempted to persuade Mary to go to church with him.
 - Tom Mary'yi onunla birlikte kiliseye gitmek için ikna etmeye çalıştı.
But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
 - Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
 - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
She had an accident while working.
 - O çalışırken bir kaza yaptı.
He had an accident while working.
 - O çalışırken bir kaza yaptı.
How many times does the bus run each day?
 - Otobüs her gün kaç kez çalışır?
None of the computers can continue to run with a burnt card.
 - Bilgisayarların hiçbiri yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.
She serves as the club treasurer.
 - Kulüp saymanı olarak çalışmaktadır.
I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
 - Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
Getting your message across is much more important than trying to say it exactly like a native speaker would say it.
 - Mesajınızı anlatmak bir yerlinin tam olarak söyleyeceği gibi onu söylemeye çalışmaktan çok daha önemlidir.
Arguing with a woman is like trying to drown the water, burn the fire, dig the soil or catch the air.
 - Bir kadınla tartışmak suyu boğmaya çalışmak, ateşi yakmak, toprağı kazmak ya da havayı yakalamaya çalışmak gibidir.
Tom has to study hard and catch up with the other students in his class.
 - Tom çok çalışmak ve sınıfındaki diğer öğrencilere yetişmek zorunda.
They labored in the factories.
 - Onlar fabrikalarda çalıştılar.
They labored day after day.
 - Onlar üst üste her gün çalıştılar.
I want to run for president.
 - Devlet başkanı için çalışmak istiyorum.
Running a farm is difficult.
 - Bir çiftlikte çalışmak zordur.
Have you made progress in your studies?
 - Çalışmalarında ilerleme kaydettin mi?
After having finished my studies, I became a teacher.
 - Çalışmalarımı bitirdikten sonra, ben bir öğretmen oldum.
His latest works are on temporary display.
 - Onun en son çalışmaları geçici sergide.
I have seen neither of his works.
 - Onun çalışmalarından hiçbirini görmedim.