Tom is very efficient, isn't he?
- Tom çok etkili, değil mi?
She is very efficient in the secretarial work.
- O, sekreterlik işinde çok etkilidir.
He is a prestigious and influential member of the Democratic Party.
- O, Demokratik Parti'nin prestijli ve etkili bir üyesidir.
Tom Jackson is a very influential man.
- Tom Jackson çok etkili bir adam.
Sports are effective to cultivate friendship.
- Sporlar dostluk geliştirmek için etkilidir.
Grant was not an effective political leader.
- Grant etkili bir siyasi lider değildi.
He gave me a penetrating gaze.
- O bana etkili bir bakış verdi.
Persuasion is often more effectual than force.
- İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.
He is a prestigious and influential member of the Democratic Party.
- O, Demokratik Parti'nin prestijli ve etkili bir üyesidir.
Tom was the most influential person in town.
- Tom şehirdeki en etkili kişiydi.
I must do something drastic.
- Etkili bir şey yapmalıyım.
We've made a drastic improvement.
- Biz etkili bir gelişme yaptık.
Tom has a vivid imagination.
- Tom'un etkili bir hayal gücü var.
The stock market crash of October 1987 in New York is still vividly remembered.
- New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.
His speech was an effective apology for the Government's policies.
- Onun konuşması Hükümetin politikalarıyla ilgili etkili bir özürdü.
He could not take effective measures.
- O etkin önlemler alamadı.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız alışkanlıklarını etkiledi.
That was probably what influenced their decision.
- Onların kararını etkileyen muhtemelen oydu.
That day left a deep impression on me.
- O gün bende derin bir etki bıraktı.
He made a good impression.
- O iyi bir etki yaptı.
The impact of science on society is great.
- Toplum üzerinde bilimin etkisi büyüktür.
They have no impact on the environment.
- Onların çevre üzerinde herhangi bir etkisi yok.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
I have an idea how we can do this more efficiently.
- Bunu nasıl daha etkili biçimde yapabileceğimize dair bir fikrim var.
Your response is greatly appreciated and will enable us to prepare more efficiently.
- Yanıtın çok takdir ediliyor ve bizim daha etkili biçimde hazırlanmamıza olanak sağlayacak.
This argument is pure rhetoric.
- Bu tartışma etkili konuşma sanatından başka bir şey değil.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
The government's actions were condemned worldwide.
- Hükümetin etkinlikleri dünya çapında kınandı.
The invasion of other countries is a shameful action.
- Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.
Worry affected his health.
- Endişe onun sağlığını etkiledi.
Most living creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
Persuasion is often more effectual than force.
- İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.
Many fear that cuts in the defense budget will undermine the military's effectiveness.
- Birçokları, savunma bütçesindeki kesintilerin ordunun etkinliğini baltalayacağından korkuyorlar.
What activity do you spend most of your time doing?
- Zamanının çoğunu hangi etkinliği yaparak geçirirsin?
Does the medicine act quickly?
- İlaç çabuk etki eder mi?
No one correctly predicted the repercussions of these policies.
- Hiç kimse bu politikaların etkilerini doğru bir şekilde öngöremedi.
I don't think you understand the repercussions your actions have caused.
- Hareketlerinin neden olduğu etkileri anladığını sanmıyorum.
Tom sounds impressed.
- Tom etkilenmiş görünüyor.
The bus driver was not impressed when Tom pulled out a $50 note to pay his fare.
- Otobüs şoförü, Tom'un bilet ücreti için elli dolar uzatmasından etkilenmedi.
Tom's stressful job is having a detrimental effect on his health.
- Tom'un stresli işi sağlığı üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir.
Stress balls are very effective.
- Stres topları çok etkilidir.
The stock market crash of October 1987 in New York is still vividly remembered.
- New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.
What's your favorite summer activity?
- Favori yaz etkinliğin nedir?
What's your favorite winter activity?
- Favori kış etkinliğin nedir?
Mrs. Tanaka, the new teacher, is offering Japanese as an extra curricular activity twice a week to interested students.
- Bayan Tanaka, yeni öğretmen, Japoncayı haftada iki kez ilgili öğrencilerine müfredat dışı etkinlik olarak öneriyor.
We want to make learning effective, interesting, and fascinating.
- Biz öğrenmeyi, etkili, ilginç ve etkileyici yapmak istiyoruz.
I was impressed by the general knowledge of Japanese students.
- Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.
I was deeply impressed by the scenery.
- Manzaradan derinden etkilendim.
Nancy has a hold on her husband.
- Nancy'nin kocası üzerinde bir etkisi var.
Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain.
- Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.