By that time I'll have already left.
- O zamana kadar çoktan ayrılmış olacağım.
The train has already left.
- Tren çoktan hareket etti.
I've been wanting to do that for a long time.
- Bunu çoktandır yapmak istiyorum.
I've been wanting to do that for a long time.
- Bunu çoktandır yapmak istiyorum.
They lost their way; otherwise, they would have arrived long ago.
- Yollarını kaybettiler, yoksa çoktan varmış olurlardı.
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
I was much frightened at the sight.
- Ben görünce çok korktum.
There were too many people at the concert.
- Konserde çok fazla kişi vardı.
He has many enemies in the political world.
- Politik dünyada pek çok düşmanı var.
Tokyo is a very big city.
- Tokyo çok büyük bir şehirdir.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
- Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
That's not very fair, is it?
- Bu çok adil değil, değil mi?
This is too difficult for me.
- Bu benim için çok zordu.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
Writers such as novelists and poets don't seem to benefit much from the advance of science.
- Romancılar ve şairler gibi yazarlar bilimin avantajından çok fazla yararlanıyor gibi görünmüyorlar.
You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
- Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth.
- Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.
Tokyo is a very big city.
- Tokyo çok büyük bir şehirdir.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
She likes her school a lot.
- O okulunu çok seviyor.
Oil is abundant in that country.
- Şu ülkede petrol çoktur.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
There's no need to hurry. We have plenty of time.
- Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
Tom should have plenty of time.
- Tom'un çok zamanı olmalı.
You're not very tidy.
- Sen çok düzenli değilsin.
Tom is very tidy, isn't he?
- Tom çok düzenli, değil mi?
I'm not sure, but perhaps Tom is already dead.
- Emin değilim ama belki de Tom çoktan öldü.
I am dead tired from walking around all day.
- Bütün gün yürümekten çok yoruldum.
Countless stars were twinkling in the sky.
- Gökyüzünde çok sayıda yıldız parlıyordu.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
I was very exuberant.
- Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
We had lots of fun at the picnic.
- Biz piknikte çok eğlendik.
I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
- Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
I had no idea that Tom knew so much about zebras.
- Tom'un zebralarla ilgili çok şey bildiğine dair bir fikrim yoktu.
Numerous stars were visible in the sky.
- Gökyüzünde çok sayıda yıldız görünüyordu.
There are numerous reasons to be hopeful.
- Umutlu olmak için çok sayıda sebep var.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
He said he was already more than fifty years old, fifty five, to be precise.
- O çoktan elli yaşından daha fazla olduğunu, tam olarak elli beş olduğunu söyledi.
Layla was a very deadly woman.
- Leyla çok ölümcül bir kadındı.
The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
- Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
The bag was too heavy for me to carry by myself.
- Çanta benim tek başıma taşıyamayacağım kadar çok ağırdı.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
Tom seemed awfully tired.
- Tom çok yorgun görünüyordu.
Tom does seem awfully tired.
- Tom çok yorgun görünüyor.
I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident.
- Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
New York is a multi-racial city.
- New York çok ırklı bir şehirdir.
The city's multi-story buildings built in the 1940's are in danger of collapse.
- Şehrin 1940'larda yapılmış çok katlı yapıları çökme tehlikesindeler.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Windows is the most used operating system in the world.
- Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.
English is pretty hard, isn't it?
- İngilizce çok zor, değil mi?
Praise stimulates students to work hard.
- Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
She spent a good deal of money on her vacation.
- O, tatiline çok para harcadı.
It snowed a good deal last night.
- Dün gece çok kar yağdı.
Tom ate too many jelly donuts.
- Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
I like grape jelly best.
- En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure.
- Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.
Tom has collected a great many butterflies.
- Tom pek çok kelebek topladı.
There were a great many boys and girls in the park.
- Parkta çok sayıda erkek ve kız vardı.
A great number of students battled for freedom of speech.
- Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.
As a result of the war, a great number of victims remained.
- Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
- Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
Tom loved his mother dearly.
- Tom annesini çok sevdi.
You must feel horrible.
- Kendini çok berbat hissediyor olmalısın.
I hate Sunday! It's a horrible day!
- Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!
You speak tremendously fast.
- Çok hızlı konuşuyorsun.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla acıyor.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
- Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
The price of this camera is very high.
- Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.
We rejected Tom's suggestion as too extreme.
- Biz Tom'un önerisini çok aşırı olarak reddettik.
His ideas are too extreme for me.
- Onun fikirleri benim için çok aşırı.
Tom gave Mary some advice on how to pass multiple-choice tests.
- Tom Mary'ye çoktan seçmeli testleri nasıl geçeği konusunda biraz tavsiye verdi.
Tom claimed that his father had raped him on multiple occasions.
- Tom babasının birden çok kez ona tecavüz ettiğini iddia etti.
Their garden is full of very beautiful flowers all the year round.
- Onların bahçesi tüm yıl boyunca çok güzel çiçeklerle dolu.
He works hard all the year round.
- Bütün yıl çok sıkı çalışır.
It began to rain in earnest.
- Çok yağmur yağmaya başladı.
This survey is too long to finish quickly.
- Bu araştırma hızlı bir şekilde bitiremeyecek kadar çok uzun.
It won't be long before he returns home.
- O çok geçmeden eve döner.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Jane's farewell speech made us very sad.
- Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.
You seem to be extremely lazy.
- Çok tembel görünüyorsun.
Tom and his brothers are extremely close.
- Tom ve erkek kardeşleri çok yakındır.
Several slight shocks followed the earthquake.
- Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.
Several companies are competing to gain the contract.
- Çok sayıda şirket sözleşmeyi kazanmak için yarışıyor.
A good night's sleep will do you a world of good.
- İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.
I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior.
- Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.
Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.
The uprising was brutally suppressed.
- İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
Tom has as much right to be here as Mary does.
- Tom'un Mary'nin olduğu kadar çok burada olma hakkı var.
Tom appears to be too tired to tackle that problem right now.
- Tom, şimdi o sorunu çözemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
Jon is far more attractive than Tom.
- Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
I've always admired you enormously.
- Sana her zaman çok hayran oldum.
Tom is an enormously gifted musician.
- Tom çok yetenekli bir müzisyen.
Tom seemed awfully tired.
- Tom çok yorgun görünüyordu.
Tom can be awfully stubborn.
- Tom çok inatçı olabilir.
Your intelligence is as vast as the distance between Bombay and Mumbai.
- Senin zekan Bombay ve Mumbai arasındaki mesafe kadar çoktur.
There is a vast difference between being able to make oneself understood in English and mastering the English language perfectly.
- Kendini İngilizce olarak ifade edebilmek ve İngiliz dilini mükemmel şekilde öğrenmek arasında çok büyük bir fark var.
The military power of this country is very advanced.
- Bu ülkenin askerî gücü çok gelişmiştir.
Tom has a lot of will power.
- Tom'un çok fazla irade gücü vardır.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
You shouldn't eat to excess.
- Çok fazla yememelisin.
Tom feels very strongly about this.
- Tom bu konuda çok güçlü hissediyor.
I felt very strongly about it.
- Bu konuda çok şiddetle hissettim.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
But that's not the whole picture. Tatoeba is not just an open, collaborative, multilingual dictionary of sentences. It's part of an ecosystem that we want to build.
- Ama bütün resim bu değil. Tatoeba sadece açık, işbirlikçi, çok dilli cümleler sözlüğü değildir. O, yapmak istediğimiz bir ekosistemin parçasıdır.
It's terribly cold. I think I'm going to catch a cold.
- Çok üşüyorum. Sanırım nezle olacağım.
Fadil knew that something was terribly wrong.
- Fadıl bir şeylerin çok yanlış olduğunu biliyordu.
The man returned from his vacation full of beans.
- Adam tatilinden çok enerjik döndü.
Mary is young, but full of talent.
- Mary genç ama çok yetenekli.
They say he is very rich.
- Onlar onun çok zengin olduğunu söylüyorlar.
I hear you're very rich.
- Çok zengin olduğunu duyuyorum.
Our personnel are very highly educated.
- Personelimiz oldukça çok eğitimlidir.
I think highly of him.
- Onu oldukça çok düşünüyorum.
The cost of building the new hospital was considerably higher than first estimated.
- Yeni hastane binasının maliyeti İlk tahmin edilenden çok daha yüksektir.
This book is far above me.
- Bu kitap benim çok üzerimde.
He values honor above anything else.
- O, onura her şeyden daha çok değer verir.
I plan to invite a lot of guests to the opening ceremony.
- Açılış törenine çok misafir davet etmeyi planlıyorum.
I can't go out because I have a lot of homework.
- Dışarıya çıkamam çünkü çok ödevim var.
This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
- Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
She always dresses very simply.
- O her zaman çok sade şekilde giyinir.
Polyglots are much sexier.
- Çok dil bilenler çok daha seksidirler.
It doesn't require you to be a polyglot.
- Çok dil bilen biri olmanızı gerektirmiyor.
The austerity measures that many city governments have implemented are hugely unpopular.
- Pek çok kent yöneticilerinin uyguladığı kemer sıkma politikası son derece sevimsizdir.
This bird's large wings enable it to fly very fast.
- Bu kuşun büyük kanatları onun çok hızlı uçmasını sağlar.
He has a large number of books on his bookshelf.
- Onun kitaplığında çok sayıda kitabı var.
I'd be only too pleased to help you!
- Size yardım etmekten çok memnun olacağım!
He will be only too glad to help you.
- Sadece ,sana yardım etmekten çok hoşnut olacak.
That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
I have a great deal to do today.
- Bugün yapacak çok işim var.
He earns a great deal.
- O, oldukça çok kazanır.
Fuck, I cannot sleep because those damned owls are hooting so loudly.
- Lanet, uyuyamıyorum çünkü o lanet baykuşlar çok yüksek sesle ötüyorlar.
Oh, hello. It's quite hot today really!
- Oh merhaba. Bugün hava gerçekten çok sıcak!
Tom certainly had plenty of opportunities to go to concerts while he was in Boston.
- Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.
There's no need to hurry. We have plenty of time.
- Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
The news disturbed her greatly.
- Haber onu çok rahatsız etti.
Tom misses his mother greatly.
- Tom annesini çok özlüyor.
I was deeply moved by that.
- Ondan çok etkilendim.
I feel for you deeply.
- Ne çektiğini çok iyi anlıyorum.
These books are very precious to us.
- Bu kitaplar bizim için çok değerli.
We have precious little time.
- Değerli çok az zamanımız var.
Before Tom met Mary, he drank heavily.
- Tom Mary ile tanışmadan önce, çok içerdi.
They could not set out because it snowed heavily.
- Yola koyulamadılar çünkü çok kar yağdı.
The audience was largely made up of very young children.
- Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.
Mrs Klein is over 80, but she's still very active.
- Bayan Klein 80 yaşın üzerinde, ama hâlâ çok aktif.
Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
- Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
Thank you very, very much!
- Sana çok, çok teşekkürler!
I am very much relieved to know that.
- Onu bildiğim için çok rahatladım.
You're a beast! You haven't even missed one question!
- Sen sorularda çok iyisin! Birtek soruda başarısız olmadın!
These beasts are very friendly.
- Bu canavarlar çok cana yakın.
Tom was sweating profusely after a half an hour on the treadmill.
- Tom, koşu bandındaki yarım saatten sonra çok terliyordu.
You're so good at writing. I'm terrible.
- Yazma konusunda çok iyisin. Ben kötüyüm.
She looked terrible at that time.
- O zaman çok kötü görünüyordu.
Listening to music is lots of fun.
- Müzik dinlemek çok eğlenceli.
The game excited lots of people.
- Oyun çok sayıda insanı heyecanlandırdı.
He lives beyond his means.
- O, kazandığından çok para harcıyor.
They live beyond their means.
- Onlar kazandıklarından çok para harcıyorlar.
Sadly, I'm not a very good dancer.
- Ne yazık ki, ben çok iyi bir dansçı değilim.
I thought that was remarkable.
- Onun çok dikkat çekici olduğunu düşündüm.
On the outside this building is not remarkable, but if you look inside there is a courtyard with a very beautiful garden.
- Bu bina dışarıdan dikkat çekici değildir ama içine bakarsanız çok güzel bahçeli bir iç avlu vardır.
Tom is a terrific all-around athlete.
- Tom müthiş çok yetenekli bir atlettir.
The baby in the cradle is very pretty.
- Beşikteki bebek çok şirindir.
Tom can eat pretty much anything.
- Tom oldukça çok şey yiyebilir.
Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly.
- Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
Personal computers are very useful.
- Kişisel bilgisayarlar çok kullanışlıdır.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.