They had been working together for common interests.
- Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
I felt tired from having worked for hours.
- Saatlerce çalışmaktan yoruldum.
I wish to work in the laboratory some day.
- Ben, bir gün laboratuvarda çalışmak istiyorum.
I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
- Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.
If he did not watch so much television, he would have more time for study.
- O kadar çok televizyon izlemeseydi, çalışmak için daha fazla zamanı olurdu.
A satellite has to operate in space within massive temperature differences.
- Bir uydu uzayda büyük sıcaklık farklılıkları içinde çalışmak zorundadır.
I have to practice the piano every day.
- Ben her gün piyano çalışmak zorundayım.
Better to run than to rot.
- Çalışmak çürümekten daha iyidir.
I want to run for governor.
- Ben vali için çalışmak istiyorum.
I want to start learning French. Can you recommend me any materials to study with?
- Fransızca öğrenmeye başlamak istiyorum. Çalışmak için bana biraz malzeme tavsiye edebilir misin?
She serves as the club treasurer.
- Kulüp saymanı olarak çalışmaktadır.
I doubt that Tom is even interested in trying to learn Russian.
- Tom'un Rusça öğrenmeye çalışmakla ilgilendiğinden bile şüpheliyim.
To try to bring it back would be foolish.
- Onu geri getirmeye çalışmak aptalca olur.
You might want to try to catch an earlier train.
- Bir önceki treni yakalamaya çalışmak isteyebilirsin.
Tom has to study hard and catch up with the other students in his class.
- Tom çok çalışmak ve sınıfındaki diğer öğrencilere yetişmek zorunda.
Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
- Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
They have been working on the new building.
- Onlar yeni binada çalışmaktalar.
When did you begin studying English?
- İngilizce çalışmaya ne zaman başladınız?
I like studying history.
- Tarih çalışmayı severim.
I like studying history.
- Tarih çalışmayı severim.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
I want to start running.
- Çalışmaya başlamak istiyorum.
Running a farm is difficult.
- Bir çiftlikte çalışmak zordur.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to work in Paris I need to brush up my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
Broken test tubes, cracked beakers - the work of careless students in the laboratory.
- Kırık test tüpleri, kırık deney şişeleri - Laboratuvarda dikkatsiz öğrencilerin çalışması.
Jim was afraid of physical labor.
- Jim bedensel çalışmadan korkuyordu.
How is cheerleading practice?
- Amigoluk çalışmaları nasıl gidiyor?
In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon.
- Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.
Administrator and moderators are working for the best language tool, Tatoeba Project.
- Yönetici ve moderatörler en iyi dil aracı Tatoeba Project için çalışıyorlar.
While working, she had an accident.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
He requires that the laboratory exercises be handed in before the final exam.
- O, laboratuar çalışmalarının sınavı öncesinde teslim edilmesini şart koşuyor.
If he studied hard, he could pass the test.
- Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.
If only I had studied harder for the exam.
- Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
His eyes stopped functioning due to old age.
- Gözleri yaşlılık nedeniyle çalışmayı durdurdu.
The liver is no longer functioning.
- Karaciğer artık çalışmıyor.
I'm trying to get in touch with her sister.
- Kız kardeşiyle temasa geçmeye çalışıyorum.
Pamela must have been at home when I tried to get in touch with her, but she didn't answer the telephone.
- Onunla iletişim kurmaya çalıştığımda Pamela evde olmalıydı fakat telefona cevap vermedi.
Why do these elderly politicians spend so much time and effort trying to get reelected? Their lives are not likely to last much longer.
- Bu yaşlı politikacılar neden yeniden seçilmeye çalışmak için bu kadar çok zaman ve emek harcıyorlar? Hayatlarının çok daha uzun sürmesi muhtemel değildir.
The project was a joint effort by students from three different classes.
- Proje, üç farklı sınıftan öğrencinin ortak çalışmasıydı.
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
- Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
From 1859, Protestant missionaries from America started to arrive, and the Catholic and Russian Orthodox churches also became actively involved in missionary work.
- 1859'dan itibaren, Amerika'dan Protestan misyonerler gelmeye başladı ve Katolik ve de Rus Ortodoks kiliseleri de misyonerlik çalışmalarına aktif olarak dahil oldular.
She devoted herself to mission work in Africa.
- Kendini Afrika'da ki misyon çalışmasına adadı.
It's been three years since Tom started working for Mary.
- Tom Mary ile çalışmaya başladığından beri üç yıl oldu.
Tom didn't start to study French until he was thirty.
- Tom otuzuna kadar Fransızca çalışmaya başlamadı.
I wish him the very best in his future endeavors.
- Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
I wish her the very best in her future endeavors.
- Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
I'm tired of working a nine-to-five job.
- Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.
She can't make up her mind whether to get a job or to go on to college.
- Çalışmak ya da üniversiteye gitmek arasında karar veremiyorum.
They labored in the factories.
- Onlar fabrikalarda çalıştılar.
The laborers are murmuring against their working conditions.
- İşçiler çalışma şartlarına karşı söyleniyorlar.
I worked hard to succeed.
- Başarmak için sıkı çalıştım.
I felt tired from having worked for hours.
- Saatlerce çalışmaktan yoruldum.
Why are you studying English so hard? To be an English teacher.
- Niçin çok İngilizce çalışıyorsun?İngilizce öğretmeni olmak için.
But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
- Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
Tom attempted to persuade Mary to go to church with him.
- Tom Mary'yi onunla birlikte kiliseye gitmek için ikna etmeye çalıştı.
He attempted to swim across the river.
- Nehri yüzerek geçmeye çalıştı.
I like studying history.
- Tarih çalışmayı severim.
Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musun?
She had an accident while working.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
He had an accident while working.
- O çalışırken bir kaza yaptı.
How many times a day does that bus run?
- O otobüs günde kaç kez çalışır?
None of the computers can continue to run with a burnt card.
- Bilgisayarların hiçbiri yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.
Black people were compelled to work in cotton fields.
- Siyah insanlar pamuk tarlalarında çalışmak için zorlandılar.
Tom's field of study is law.
- Tom'un çalışma alanı hukuktur.
The University of Coimbra was established in 1290. It is one of the oldest universities in continuous operation in the world.
- Coimbra Üniversitesi 1290 yılında kurulmuştur. Avrupa'da ve dünyada sürekli çalışmakta olan en eski üniversitelerinden biridir.
We have to work together.
- Biz birlikte çalışmak zorundayız.
I'd still like to work together.
- Ben hâlâ birlikte çalışmak istiyorum.
I went to many shops to look for the book.
- Kitabı bulmaya çalışmak için birçok dükkana gittim.
Unfortunately, the police had to wait until there was another victim to try to find more about the serial killer.
- Ne yazık ki, polis seri katil hakkında daha fazla bilgi bulmaya çalışmak için başka bir mağdur buluncaya kadar beklemek zorunda kaldı.
I've got to try to find them.
- Onları bulmaya çalışmak zorundayım.
He is tired from overwork.
- O, fazla çalışmaktan dolayı yorgundur.
Tom's father died from overwork five years ago.
- Tom'un babası beş yıl önce fazla çalışmaktan öldü.
It's impossible to reason with a drunk.
- Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmak imkansızdır.