Hayat zalim; fakat anlamsız değil.
- Life is cruel but not pointless.
Anlamsız bir yaşam, erken doğmuş bir ölümdür.
- A pointless life is a premature death.
Sana bunun yararsız olmadığını söyledim.
- I told you it wasn't pointless.
Bunun yararsız olduğunu fark ettik.
- We realized it was pointless.
İstatistiklere göre uçakla gitmek, arabayla gitmekten çok daha güvenlidir.
- From a statistical point of view, a plane flight is much safer than a car trip.
Uçak kalkış noktasındaydı.
- The plane was on the point of taking off.
Bu göl bu noktada en derin.
- This lake is deepest at this point.
O öğretmenin sınavının kritik noktaları emin olarak tahmin ettin.
- You sure guessed the critical points of that teacher's exam.
Son olarak, on iki puan Estonya'ya!
- And finally, twelve points to Estonia!
Takımımız iki puan öndedir.
- Our team is two points ahead.
İnsanları parmakla göstermek toplumsal açıdan kabul edilebilir bir şey değildir.
- It is not socially acceptable to point at people.
İnsanları parmakla göstermek terbiyesizlik.
- It's bad manners to point at people.
Senin önerinle ilgili bazı sorunları işaret etmek istiyorum.
- I'd like to point out some problems regarding your suggestion.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.
- I can't go along with you on that point.
Konuşmasının konusunu anlayamadım.
- I couldn't get the point of his speech.
Cevap ana fikirden uzaktır.
- The answer misses the point.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
- He pointed to the tower over there.
O, parmağıyla onu işaret etti.
- She pointed her finger at him.
O silahı bana doğrultmak istemiyorsun.
- You don't want to point that gun at me.
Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.
- With all due respect, I think they both had valid points.
Onu yapmada amaç nedir?
- What's the point in doing that?
Bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to stress this point.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Tom'un geçerli bir hususu var.
- Tom has a valid point.
Ben o hususta size katılamam.
- I can't agree with you on that point.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Jim günde üç mil koşmaya özen gösterir.
- Jim makes a point of jogging three miles every day.
Pusula kuzeyi gösterir.
- The compass points to the north.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
Tom arka kapıyı işaret etti.
- Tom pointed to the back door.
Başka insanların hatalarını işaret etmekte belli bir zevk var.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
Senin önerinle ilgili bazı sorunları işaret etmek istiyorum.
- I'd like to point out some problems regarding your suggestion.
Onun söylediği kısa ve isabetliydi.
- What he said was brief and to the point.
Onun açıklaması tam isabetliydi.
- Her explanation was to the point.
Yememenin yararı nedir?
- What's the point of not eating?
Bunu yapmanın ne yararı var?
- What's the point in doing this?
Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
- One's point of view depends on the point where one sits.
Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
- The situation has come to the point where we either sink or swim.
Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
- Tom pointed to where Mary was standing.
Onun konuşması tam yerindeydi.
- His speech was to the point.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Senin hatalarını belirttikleri nedeniyle düşmanlarını sev.
- Love your enemies, for they point out your mistakes.
Burada olmamızın nedeni ne?
- What's the point of us being here?
Hastaymış gibi yapmanın anlamı yok.
- There is no point in pretending to be sick.
Hayat zalim; fakat anlamsız değil.
- Life is cruel but not pointless.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.
- We'd all be interested in your point of view.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Mesele gerçekten o değil, değil mi?
- That's really not the point, is it?
Mesele hakkında tartışmanın hiçbir anlamı yok.
- There is no point arguing about the matter.
Bu konuda Tom pek de haksız sayılmaz.
- Tom has a point here.
Since the decision has already been made, further discussion seems pointless.
a pointless knife.
The sequel to the film was even more pointless than the original.
It's rude to point at other people.
UK An electric power socket.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.
cricket A fielding position square of the wicket on the off side, between gully and cover.
The pointlessness of the discussion only compounded her boredom.