limited teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- {s} kısıtlı
- sınırlı
Sınırlı kaynaklarımız var.
- We have limited resources.
Bu baskı yedi bin nüsha ile sınırlı.
- This edition is limited to seven thousand copies.
- sınırlamak
- sınırlı sorumlu (şirket)
- sınırlandırılmış
- (Kanun) tahdit edilmiş
- bitimli
- sınırlanmak
- belirlenmiş
- mahsur
- (şirket) limited
- {f} sınırlandır
- {f} sinirlandir
- {i} ekspres tren
- {i} ekspres otobüs
- {s} kıt
- sayılı
- {f} sınırlandır: adj.sınırlı
- ekspres İng
- {s} İng. limitet, sınırlı sorumlu (şirket)
- sınırlı sorumlu
- az
- limited partnership komandit şirket
- limited edition mahdut baskı
- sınırla
Şu çocuklar sözlü becerilerini sınırladı.
- Those children have limited verbal skills.
Özgürlüklerimiz sınırlanıyor.
- Our freedoms are being limited.
- {s} ekspres (tren)
- (Askeri) SINIRLI, MAHDUT
- {s} çevrili
- {s} sınırlanmış
- {f} sınırla: adj.sınırlı
- limited monarchy meşrutiyetle idare edilen krallık
- ekspres
Bu sınırlı ekspres Sendai'ye gider.
- This limited express is bound for Sendai.
- belirli
- (Ticaret) limited (şirket)
- sınırlı sayı
- limitet
- mahdut
- limit
- {f} kısıtlamak
- limit
- limit
- limit
- {f} sınırlamak
Yenilenebilir enerji, küresel sıcaklık artışını sınırlamak için gereklidir.
- Renewable energy is essential for limiting the increase of the global temperature.
Brian kullandığı parayı kesinlikle sınırlamak niyetinde.
- Brian intends to strictly limit the money he uses.
- limit
- {f} sınırlandırmak
- limit
- sınır
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.
- The limits of my language mean the limits of my world.
- limited company
- (Ticaret) sınırlı sorumlu ortaklık
- limited company
- (Ticaret) sınırlı sorumlu şirket
- limited in number
- sayılı
- limited partnership
- (Ticaret) sınırlı sorumlu ortaklık
- limited partnership
- (Ticaret) adi komandit şirket
- limited resources
- sınırlı kaynaklar
- limited to
- (Bilgisayar) sınırla
- limited use
- sınırlı kullanım
- limited warranty
- (Ticaret) sınırlı garanti
- limited amount
- sınırlı miktar
- limited company
- limitet şirket
- limited edition
- sayılı baskı
- limited input output
- sınırlı girdi çıktı
- limited liability
- sınırlı sorumluluk
- limited liability company
- limitet şirket
- limited monarchy
- meşruti krallık
- limited partner
- sınırlı sorumlu ortak
- limited tape
- sınırlı şerit
- limited company
- limited şirket
- limited drive
- Sınırlı sürücü
- limited impact
- kısıtlı etki
- limited input, output
- sınırlı girdi, çıktı
- limited liability company
- limited şirket
- limited liability corporation
- limited şirket
- limited life asset
- kısa ömürlü varlıklar
- limited market
- sınırlı piyasa
- limited real rights
- sınırlı aynı haklar
- limited time
- sınırlı bir süre
- limited to
- sınırlı
Be sınıftaki öğrenci sayısı on beşle sınırlı.
- The number of students in this class is limited to 15.
Şehirlerde, hız saatte 50 km ile sınırlıdır.
- In towns, speed is limited to 50 km/h.
- limited-edition
- sınırlı sayıda
- limited access road
- sınırlı erişimli yol
- limited access route
- (Askeri) sınırlı giriş yolu
- limited access route
- (Askeri) SINIRLI GİRİŞ YOLU: Her çeşit askeri trafik tarafından kullanılması bir veya daha fazla nedenle sınırlanan tek yönlü yol. Bak. "single flow route", "double flow route"
- limited appeal
- (Kanun) tahditli temyiz başvuru
- limited area
- kısıtlanmış bölge
- limited asset
- (Ticaret) nakde çevrilebilir aktif
- limited assignment
- (Askeri) mahdut görevli sınıf
- limited assignment
- (Askeri) MAHDUT GÖREVLİ SINIF: ABD Ordusunda; bedeni arızadan veya harp aleyhtarı inanç, yaş, aile reisliği, belirli mıntıkalarda hizmet için askere gidilmiş olması vesaire gibi idari sebeplerden dolayı, bazı mahallerde belirli görevlere atanmaları sınırlandırılmış olan askeri personelin genel sınıflandırılması
- limited attack
- (Askeri) MAHDUT HEDEFLİ TAARRUZ: Bak. "limited objective attack"
- limited attack
- (Askeri) mahdut hedefli taarruz
- limited attack option
- (Askeri) sınırlı taarruz seçeneği
- limited audit
- (Ticaret) kısıtlı denetim
- limited audit
- (Ticaret) kısmi teftiş
- limited audit
- (Ticaret) kısmi denetleme
- limited audit
- (Ticaret) kısmi denetim
- limited auditing
- (Ticaret) sınırlı denetleme
- limited authority
- sınırlandırılmış yetki
- limited authority
- kısıtlı yetki
- limited authority
- kısıtlanmış yetki
- limited by law
- (Kanun) kanunla sınırlanmış
- limited by time
- zamanla sınırlı
- limited check
- (Ticaret) sınırlı çek
- limited combat ready
- (Askeri) kısmen harbe hazır
- limited denied war
- (Askeri) SINIRLI ÖNLENEN SAVAŞ: Bu terim kullanılmamalıdır. Yerine kullanılabilecek başka bir terimde yoktur
- limited denied war
- (Askeri) sınırlı önlenen harp
- limited depository account
- (Askeri) limitli depo hesabı
- limited depository bank
- (Askeri) MAHDUT YETKİLİ HAZİNE BANKASI: Bir yabancı devlet, teritori veya ABD dış topraklarında (possessions) bulunan hazine bankası
- limited distribution
- (Askeri) sınırlı dağıtım
- limited distribution messages
- (Askeri) SINIRLI DAĞITIMA TABİ MESAJLAR, DAĞITIMI SINIRLI MESAJLAR: Mahdut miktarda dağıtıma ihtiyaç gösteren; fakat nizami haberleşme personelince, mesajların gerektirdiği gizlilik emniyeti normal işlem tedbirleri dahilinde işleme tabi tutulabilen mesajlar
- limited divorce
- (Kanun) tahditli boşanma
- limited duration
- sınırlı süre
- limited english speaker
- (Dilbilim) sınırlı ingilizce konuşuru
- limited examination
- (Ticaret) kısmi denetim
- limited government
- (Politika, Siyaset) sınırlı hükümet
- limited heir
- (Kanun) ön mirasçı
- limited heir
- (Kanun) sınırlı mirasçı
- limited in stock
- stoklarla sınırlı
- limited input/output
- sınırlı girdi-çıktı
- limited input/output
- (Bilgisayar) sınırlı girdi/çıktı
- limited irrigation
- kısıtlı sulama
- limited jurisdiction
- (Kanun) sınırlı kaza hakkı
- limited jurisdiction
- (Kanun) özel kaza hakkı
- limited jurisdiction
- (Kanun) özel kaza yetkisi
- limited jurisdiction
- (Kanun) kısıtlı yargılama hakkı
- limited liability
- limitet şirket
- limited liability companies
- (Avrupa Birliği) limited şirket
- limited life
- (Ticaret) sınırlı ömür
- limited means
- (Kanun) sınırlı imkanlar
- limited means
- (Kanun) mahdut imkanlar
- limited means
- (Kanun) sınırlı sorumluluklar
- limited objective attack
- (Askeri) MAHDUT HEDEFLİ TAARRUZ: Genel olarak, düşman cephe hattı üzerinde veya yakınında bulunan belirli tek bir hedefe yapılacak kısa hedefli taarruz. Buna, kısaca, (limited attack) da denir
- limited order
- (Ticaret) sınırlı sipariş
- limited order
- (Ticaret) fiyat sınırlı emir
- limited owner
- (Kanun) kısıtlı malik
- limited owner
- (Kanun) kısıtlı hakkı sahibi
- limited owner
- (Kanun) sınırlı malik
- limited participation
- sınırlı katılım
- limited participation
- az sayıda katılım
- limited partner
- (Kanun) mahdut mesuliyetti ortak
- limited partnership
- komandit şirket
- limited procurement
- (Askeri) MAHDUT TEDARİKLİ MALZEME: Tecrübeye tabi tutularak hizmet için uygun görülen fakat, standart olarak sınıflandırılmamış olan eşya ve malzeme sınıfı. Bu terim yerine şimdi, daha çok (pilot-line operation) terimi kullanılmaktadır
- limited procurement
- (Askeri) mahdut tedarikli malzeme
- limited production type
- (Askeri) SINIRLI İSTİHSAL TİPİ MADDE: Acil bir ihtiyaç durumunda olan ve mevcutlar içinde yerini almaya elverişli bir madde bulunmayan, piyasadan veya diğer hükümet makamlarından tedariki mümkün, gelişme halindeki bir madde; gelişmenin veya deneme safhasının tamamlanmasından ya da standart bir madde olarak kabulünden önce, kadro dağıtım maddesi halinde tedarik veya istihsale girişilmesini temin edecek derecede, harekat bakımından ümit verici ve kabul edilmiş bir malzeme niteliğini veya Kara Ordusu'nun kabul edilmiş diğer şartname hükümlerini karşılayacak durumda görünen bir madde
- limited production type item
- (Askeri) MAHDUT MİKTARDA ÜRETİLEN MALZEME: Harekat açısından acil ihtiyaç duyulan ve diğer mevcut maddeler tarafından yeri doldurulamayan, onaylanmış malzeme ihtiyaçlarını veya Savunma Bakanlığınca onaylanmış diğer ihtiyaçları karşılayabilecek ve standart bir madde olarak geliştirme ve/veya deneme ya da uyarlamasının tamamlanmasından önce tedarik edilmesine ve/veya üretimine geçilmesine neden olacak kadar harekat bakımından ümit verici; ticari olarak veya diğer Hükümet kuruluşlarından temin edilebilecek geliştirme aşamasındaki madde
- limited quantity
- (Çevre) sınırlı miktar
- limited real rights
- (Ticaret) sınırlı ayni haklar
- limited scope
- dar kapsam
- limited service
- (Askeri) MUHAREBE KABİLİYETİ DÜŞÜK MALZEME: Muharebe sahalarında kullanılmaya elverişsiz malzeme. Derhal muharebe sahasına girmek üzere hazırlık yapan bir birliğin bu çeşit malzemesi, tam ve kullanılır haldeki malzeme ile değiştirilir
- limited special inspection
- (Askeri) SINIRLI ÖZEL DENETLEME: Yıllık genel denetlemeden ayrı ve belirli soruşturma konularına inhisar eden bir denetleme. Bak. "inspector general inspection"
- limited standard article
- (Askeri) GEÇİCİ STANDART MADDE: Standart bir tip kadar tatminkar olmamakla beraber, ikame maddesi olarak standart madde yerini alabilen veya ikmal taleplerini karşılamak üzere dağıtım durumunda ya da kullanılmakta olan bir madde
- limited standard item
- (Askeri) mahdut standart malzeme
- limited standard item
- (Askeri) MAHDUT STANDART MALZEME: Standardizasyon faaliyetleri tarafından yalnız kuvvet içi askeri malzeme ihtiyaçlarını desteklemek üzere tedarik edilmesine karar verilmiş bir ikmal maddesi
- limited standard type
- (Askeri) SINIRLI STANDART TİPTE MADDE: ABD Kara Ordusu harekat ihtiyaçları bakımından kabule elverişli olmayan, dolayısıyla, harekat ihtiyaçları karşılığı emtia olarak bir değer taşımayan maddeler. Bu kategoriye şu maddeler girer: a. Harekat ihtiyaçlarını karşılama bakımından kabul edilir durumda olmayan fakat, eğitim için faydalı olan maddeler; b. ABD Kara Ordusu harekat ihtiyaçlarını karşılama bakımından kabule elverişli olmamakla beraber, yukarıda a. fıkrasındakiler dışında ihtiyaçları karşılamak üzere elde tutulmakta olan maddeler
- limited storage
- (Askeri) ZAMANI SINIRLI DEPOLAMA: 90 gün içinde çekilmeleri düşünülen ikmal maddelerine ait ve bazı malzeme için tanınmış asgari koruma şartları dahilinde depolama imkanı veren depolama sınıflandırması. Bak. "storage"
- limited storage
- (Askeri) zamanı sınırlı depolama
- limited system
- sınırlı sistem
- limited system
- kısıtlı sistem
- limited tax liability
- (Ticaret) sınırlı vergi sorumluluğu
- limited taxpayer
- (Ticaret) dar mükellef
- limited train
- ekspres tren
- limited traverse
- (Askeri) SINIRLI YANA DÖNÜŞ İMKANI: Bir silahın sağa veya sola doğru mahdut hareketi. Bu tahditler, mekanik tertibat vasıtasıyla temin edilebilir veya tabii engellerden ileri gelebilir
- limited traverse emplacement
- (Askeri) YANA DÖNÜŞ İMKANI SINIRLI MEVZİ: Bir silahın sağa veya sola ancak mahdut miktarda dönmesine elverişli mevzi
- limited vote
- (Politika, Siyaset) sınırlı oy
- limited war
- (Askeri) mevzii harp
- limited war
- (Askeri) sınırlı harp
- limited war
- (Askeri) tahditli harp
- limited war
- (Politika, Siyaset) sınırlı savaş
- limited war
- (Askeri) SINIRLI/TAHDİTLİ SAVAŞ, MEVZİİ SAVAŞ: Geçici çatışmalar dışında genel bir harbe neden olmayan iki veya daha fazla ülkenin askeri kuvvetleri arasındaki açık şekilde çalışmasını kapsayan silahlı çatışma
- limit
- hat
Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.
- Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake.
- but not limited to
- sınırlı olmaksızın
- including but not limited to
- sınırlı olmamak kaydıyla
- limit
- (Kanun) tahdit
- limit
- (Biyokimya) kısıtlama
Bazı kısıtlamalar var.
- There are some limitations.
- limit
- (Ticaret) azami fiyat
- limit
- limitlemek
- limit
- plen
- limit
- daraltmak
- limit
- erey
- limit
- kenar
Polis onu yolun kenarına çektiği zaman hız limitinin üzerinde 50 ile gidiyordu.
- Tom was going 50 over the speed limit when the police pulled him over.
Hız limitinin otuz kilometre üzerinde gittiğim için bir polis tarafındn kenara çekildim.
- I was pulled over by a policeman for going thirty kilometers over the speed limit.
- limit
- düz
- limit
- (Ticaret) tavan
- limited edition
- sınırlı baskı
- not limited to
- sınırlı olmaksızın
- input limited
- giriş sınırlı
- input output limited
- girdi çıktı sınırlamalı
- limit
- had
- limit
- (to ile) kısıtlamak
- limit
- {f} sınırlandır
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
Yaşın neden seni sınırlandırması gerektiğini anlamıyorum.
- I don't see why age should limit you.
- limit
- uç
- output limited
- çıktı sınırlı
- private limited company
- özel limitet şirket
- public limited company
- kamu şirketi
- public limited company
- halka açık şirket
- Limit
- hadd
- limit
- {f} sınırla
O, kendi sınırlarını bilir.
- She knows her limitations.
Tom aslında Boston şehri sınırları içinde yaşamıyor.
- Tom doesn't actually live within Boston city limits.
- limitedly
- kısıtlı
- peripheral limited
- çevresel birim sinirlamali
- process limited
- işlem sinirlamali
- processor limited
- işlemci sinirlamali
- region of limited proportionality
- sınırlı orantı bölgesi
- restricted or limited by conditions
- Kısıtlı veya koşullar ile sınırlı
- self limited
- Kendi sınırlı
- self-limited
- kendini sınırlayan
- temperature limited
- sıcaklık sınırlı
- (including) but not limited to
- ile sınırlı olmaksızın
- be limited
- sınırlı kalmak
- input limited
- (Bilgisayar) girdi sınırlamak
- input limited
- girdi sınırlamalı
- limit
- hudut tayin etmek
- limit
- hasretmek
- limit
- {f} belirlemek
- limit
- {f} limit koymak
- limit
- limitablesınırlanabilir
- limit
- tahdit etmek
- limit
- {f} limitlerini belirlemek
- limit
- munhasır kılmak
- limit
- {f} sınırlama getirmek
- limit
- {f} sınır koymak
- limit
- kuşatmak
- limit
- kısıtlanmak
- memory limited
- (Bilgisayar) bellek sınırlı
- peripheral limited
- (Bilgisayar,Teknik) çevresel birim sınırlamalı
- processor limited
- (Bilgisayar,Teknik) işlemci sınırlamalı
- region of limited proportionality
- (Nükleer Bilimler) sınırlı orantılılık bölgesi
- selective limited tendering
- (Politika, Siyaset) istekliler arasında ihale
- thermally limited condition
- (Nükleer Bilimler) ısıl olarak sınırlandırıcı koşul
- to be limited
- hudutlanmak
- to be limited
- sınırlanmak