Tom'a adaletli şekilde davranıldı.
 - Tom has been treated fairly.
Herkese dürüst bir biçimde davranalım.
 - Let's treat everybody fairly.
Dürüst olmak gerekirse, o mantıklı bir kişidir.
 - To be fair, he is a sensible person.
Devlet fuarında pamuk helva yedik.
 - We ate cotton candy at the state fair.
Geleneksel ekmek fuarı düzenlediler.
 - They organized a traditional bread fair.
Benim tartışmayı destekleyecek adil bir miktar bilimsel veriyi sıralayacağım
 - I will marshal a fair amount of scientific data to support my argument.
Davadaki hakim adil değildi.
 - The judge in the case was not fair.
Yağmurdan sonra açık hava gelir.
 - After rain comes fair weather.
Onun açık renkli bir cilt ve saçı vardır.
 - She has a fair skin and hair.
Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.
 - The teacher was very fair when she marked our exams.
Bu çok adil değil, değil mi?
 - That's not very fair, is it?
Tom sana adilane davranıyor, değil mi?
 - Tom has been treating you fairly, hasn't he?
Tom doğruyu söylüyor, ben oldukça eminim.
 - Tom is telling the truth, I'm fairly certain.
Üç doktor odadan çıkar çıkmaz Peri, Pinokyo'nun yatağına doğru gitti ve alnına dokununca onun ateşler içinde yandığını gördü.
 - As soon as the three doctors had left the room, the Fairy went to Pinocchio's bed and, touching him on the forehead, noticed that he was burning with fever.
Ben dürüstçe kazandım.
 - I won fair and square.
O, bana karşı dürüstçe davrandı.
 - He acted fairly toward me.
O oldukça makul bir fiyat.
 - That's a fairly reasonable price.
Adil ve makul olmadığından dolayı önerinizi kabul edemem.
 - I can't agree to your proposal on the ground that it is not fair and reasonable.
Tom oldukça iyi bir golfçüdür.
 - Tom is a fairly decent golfer.
O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.
 - He speaks English fairly well.
O, peri masallarından hoşlanır.
 - She likes fairy tales.
Tom'un ondan hoşlanmayacağından oldukça eminim.
 - I'm fairly certain that Tom won't like that.
Çekicilikle insanları değerlendirme düşüncesi benim için adil görünmüyor.
 - The thought of rating people by attractiveness does not seem fair to me.
Yağmurdan sonra, güzel hava.
 - After the rain, fair weather.
Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
 - Will it be fair in Tokyo tomorrow?
Dün gece ipek ve ince kumaş hakkında ya da eşitlik ve adil yargılama hakkında bir rüya gördüm.
 - I dreamt a dream last night, about silk and fine cloth or about equality and fair trial.
Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
 - Will it be fair in Tokyo tomorrow?
Yağmurdan sonra, güzel hava.
 - After the rain, fair weather.
Erkek kardeşi esmer olduğunda onun nasıl bu kadar sarışın olduğunu anlayamıyorum.
 - I can't understand how she can be so fair when her brother is swarthy.
Bunun hakkında haklı olduğumdan oldukça eminim.
 - I'm fairly sure I'm right about this.
O benim için tamamen adil görünüyor.
 - That seems completely fair to me.
Yargılama tamamen adil değil.
 - The judgment isn't entirely fair.
She had fair hair and blue eyes.
He must be given a fair trial.
Monday's child is fair of face.
If single, probably his plighted Fair / Has in his absence wedded some rich miser .
one's fair name.
When will we learn to distinguish between the fair and the foul?.