Proper clothes count for much in business.
- Uygun elbiseler iş yerinde çok önemlidir.
The police suspended Tom's licence on the spot.
- Polis olay yerinde Tom'un lisansını askıya aldı.
The police arrested the burglar on the spot.
- Polisler hırsızı olay yerinde tutukladı.
I have a little problem here at work.
- Burada iş yerinde küçük bir sorunum var.
Sexual harassment can be a serious problem in the workplace.
- Cinsel taciz iş yerinde ciddi bir sorun olabilir.
I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
- Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim.
Just stay put for a minute while I look for him.
- Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal.
Every lock of Mary's hair was in place.
- Mary'nin saçının her buklesi yerindeydi.
Everything is in place now.
- Şimdi her şey yerinde.
My family was well off in those days.
- O günlerde ailemin hali vakti yerindeydi.
They say the landlord used to be well off.
- Dediklerine göre ev sahibinin zamanında hali vakti yerindeymiş.
Is the boss in a good mood today?
- Bugün patronun keyfi yerinde mi?
My family are all in good health.
- Bütün ailemin sağlığı yerinde.
Please tell me your location.
- Lütfen bana bulunduğunuz yeri bildirin.
I prefer a quieter, even boring, location for our next meeting.
- Bir sonraki buluşmamız için daha sessiz, hatta sıkıcı bir yeri tercih ederim.
You know many interesting places, don't you?
- Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?
I don't think television will take the place of books.
- Televizyonun, kitapların yerini alacağını sanmıyorum.
I spilled egg on the floor.
- Yumurtayı yere döktüm.
It seems that the children will have to sleep on the floor.
- Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.
In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth.
- Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.
After the earthquake, people stared into the deep hole in the ground in surprise.
- Depremin ardından, insanlar şaşkınlıkla yerdeki derin çukura baktılar.
On the spot controls are EU's most important fact of pre-accession financial supports.
Her sewing basket, dresser drawers and pantry shelves are all systematically arranged in apple-pie order.
- Onun dikiş sepeti, şifonyer çekmeceleri ve külotlu çorap rafları hepsi sistemli olarak yerli yerinde düzenlenir.
The police arrested the burglar on the spot.
- Polisler hırsızı olay yerinde tutukladı.
Tom got the key from its secret hiding spot and opened the door.
- Tom gizli saklama yerinden anahtarı aldı ve kapıyı açtı.
Situated on hilly terrain, the cathedral can be seen from a long distance.
- Tepelik arazide yer alan katedral uzun bir mesafeden görülebilir.
I can see the tower from where I stand.
- Durduğum yerden kuleyi görebiliyorum.
Stand where you are or I'll kill you.
- Olduğun yerde kal yoksa öldürürüm.
I eat dinner at quarter past seven.
- Yediyi çeyrek geçe akşam yemeğini yerim.
Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.
- Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
- Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
Violence erupted all over the city because of the food shortages.
- Yiyecek yokluğundan dolayı şehrin her yerinde şiddet patlak verdi.
The man is well-known all over the village.
- Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
This security system allows us to trace employees movements anywhere they go.
- Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.
The police looked everywhere and could find no trace of Tom.
- Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili hiçbir iz bulamadı.
Come what may, we must do our duty.
- Ne olursa olsun vazifemizi yerine getirmeliyiz.
I will do my duty to the best of my ability.
- Görevimi yapabildiğim en iyi şekilde yerine getireceğim.
I'm really glad you decided to come to our party instead of staying at home.
- Evde kalma yerine partimize gelmenize karar verdiğinize gerçekten memnun oldum.
A party is a good place to make friends with other people.
- Parti başka insanlarla arkadaş olmak için elverişli bir yerdir.
I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.
- Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım.
I assume that at some point Tom will just give up.
- Sanırım Tom bir yerde vazgeçecektir.
Tom pointed to the ground.
- Tom yere işaret etti.
The natives are scared of this place.
- Yerliler buradan korkuyorlar.
This is a very scary place.
- Bu çok korkutucu bir yer.
On your marks, get set, go!
- Yerlerinize... Hazır... Başla!
Is there anywhere I can go to find a flea market?
- Herhangi bir yerde gidebileceğim bir bit pazarı var mı?
I don't know his whereabouts.
- Onun bulunduğu yeri bilmiyorum.
We have no idea about his whereabouts.
- Onun bulunduğu yer hakkında hiç bir fikrimiz yok.
A visit to the city centre, listed as a UNESCO World Heritage Site, is a must.
- Bir UNESCO Dünya Mirası Yeri olarak listelenen şehir merkezine bir ziyaret bir zorunluluktur.
Dan sent the machines to a site where they would be dismantled.
- Dan makineleri sökülecekleri bir yere gönderdi.
'Still, yer got nice looks,' said Ella.
'Make yer way down to the station,' he said.
Yer a lotta nosey parkers.