The noise disturbed my sleep.
- Gürültü, benim uykumu rahatsız etti.
Sorry to have disturbed you.
- Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm.
I'm sorry if I made you uncomfortable.
- Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm.
This makes me uncomfortable.
- Bu beni rahatsız ediyor.
The news makes us uneasy.
- Haber bizi rahatsız ediyor.
Tom felt uneasy talking to Mary about that matter.
- Tom Mary ile o konu hakkında konuşurken rahatsızlık hissetti.
What illness do I have?
- Ne tür bir rahatsızlığım var?
When I woke up this morning, I felt a little ill.
- Bu sabah uyandığımda, kendimi biraz rahatsız hissettim.
Fred was very troubled by his wife's nagging.
- Fred, karısının dırdırından çok rahatsız idi.
I am sorry to have troubled you.
- Sizi rahatsız ettiğim için üzgünüm.
The bad smell sickened me.
- Kötü koku beni rahatsız etti.
Sami claimed he was feeling sick.
- Sami kendini rahatsız hissettiğini iddia etti.
Tom's office said he was indisposed.
- Tom'un ofisi onun rahatsız olduğunu söyledi.
Tom is indisposed at the moment.
- Tom şu anda rahatsız.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
Tom wouldn't stop badgering me.
- Tom beni rahatsız etmeyi bırakmadı.
I don't mind hot weather.
- Sıcak havadan rahatsız olmam.
Tom had an upset stomach.
- Tom'un bir mide rahatsızlığı vardı.
I woke up with an upset stomach.
- Bir mide rahatsızlığı ile uyandım.
To avoid injury or discomfort, be sure that the vagina is lubricated before intercourse.
- Yaralanma veya rahatsızlığı önlemek için, vajinanın ilişkiden önce yağlanmış olduğundan emin olun.
Tom hasn't complained of any discomfort.
- Tom herhangi bir rahatsızlıktan şikayetçi değil.
I didn't want to annoy you.
- Seni rahatsız etmek istemedim.
Tom is doing that just to annoy Mary.
- Tom bunu sadece Mary'yi rahatsız etmek için yapıyor.
Tom didn't want to disturb Mary so late at night, but it was an emergency.
- Tom Mary'yi gece geç saatte rahatsız etmek istemedi, ama acil bir durumdu.
I didn't want to disturb her.
- Onu rahatsız etmek istemedim.
Two women are taking it easy on a bench in the park.
- İki kadın parktaki bir bankta rahat ediyorlar.
Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy.
- Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.
Tom found the chair quite comfortable.
- Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
Everybody feels comfortable with him.
- Herkes onunla birlikte rahat hisseder.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
- Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
His smile put her at ease.
- Onun tebessümü onu rahatlattı.
Everybody feels comfortable with him.
- Herkes onunla birlikte rahat hisseder.
Are people comfortable? No.
- İnsanlar rahat mı? Hayır.
Tom didn't want to bother Mary while she was studying.
- Tom Mary'yi çalışırken rahatsız etmek istemedi.
I don't want to bother Tom while he's working.
- Tom'u çalışırken rahatsız etmek istemiyorum.
The music coming from next door was loud and annoying.
- Bitişik komşudan gelen müzik yüksek ve rahatsız ediciydi.
The sound was annoying but harmless to the human body.
- Ses rahatsız edici ama insan vücudu için zararsızdı.
I've just heard a disturbing rumor.
- Az önce rahatsız edici bir söylenti duydum.
We have some disturbing news.
- Rahatsız edici bir haberimiz var.
Tom had an annoyed look on his face.
- Tom'un yüzünde rahatsız olmuş bir görünüm vardı.
Tom said he thought Mary looked annoyed.
- Tom, Mary'nin rahatsız olmuş göründüğünü düşündüğünü söyledi.
I don't want to embarrass you.
- Seni rahatsız etmek istemiyorum.
Irritating, isn't it?
- Rahatsız edici, değil mi?
Tom isn't aware of how irritating he is.
- Tom onun ne kadar rahatsız edici olduğunun farkında değil.
These seatbelts are very uncomfortable.
- Bu emniyet kemerleri çok rahatsız edici.
The atmosphere was uncomfortable.
- Ortam rahatsız ediciydi.
I hope I'm not disturbing you.
- Sizi rahatsız etmediğimi umuyorum.
I have no intention whatever of disturbing you.
- Ne olursa olsun seni rahatsız etmeye niyetim yok.
We live in a cozy little house in a side street.
- Yan sokaktaki küçük ve rahat bir evde yaşıyoruz.
The father is together with his son, how cozy it is!
- Baba oğlu ile birlikte, ne kadar rahat!
If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business.
- İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.
Tom was relieved to hear that Mary had arrived home safely.
- Tom Mary'nin güvenli şekilde eve vardığını duyduğunda rahatladı.
I felt quite relieved after I had said all I wanted to say.
- Söylemek istediğim her şeyi söyledikten sonra oldukça rahatlamış hissettim.
Tom won the race easily.
- Tom yarışı rahat kazandı.
This sofa can seat three people easily.
- Bu kanepeye rahatlıkla üç kişi oturtulabilir.
Calm down and be cool.
- Sakin ol ve rahat ol.
Fadil took a shower to calm his nerves down.
- Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.
Luxury and convenience do not equate to happiness.
- Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.
Relax, you're doing fine.
- Rahatla, iyi gidiyorsun.
Don't worry. Everything's going to be all right.
- İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
I want to live in comfort.
- Ben rahat içinde yaşamak istiyorum.
My uncle now lives in comfort.
- Amcam şimdi rahat yaşıyor.
He tried to be less obtrusive.
- O daha az rahatsız edici olmaya çalıştı.
I never felt at ease in my father's company.
- Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
His smile put her at ease.
- Onun tebessümü onu rahatlattı.
The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace!
- Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!
I felt out of place in the expensive restaurant.
- Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.
Tom looks relaxed and rested.
- Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.
Pigeons are very bothersome birds in cities.
- Güvercinler şehirlerde çok rahatsız edici kuşlardır.
This is one of the most disagreeable things I've ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en rahatsız edici şeylerden biridir.
Tom is a very disagreeable person.
- Tom çok rahatsız edici bir kişi.
I didn't mean to offend anyone.
- Kimseyi rahatsız etmek istemedim.
Tom didn't want to offend Mary.
- Tom, Mary'yi rahatsız etmek istemedi.
I don't want to intrude on them if they're busy.
- Onlar meşgulse onları rahatsız etmek istemiyorum.