It's quite difficult to master Arabic.
- Arapçayı iyice öğrenmek oldukça zordur.
We went over the house thoroughly before buying it.
- Satın almadan önce evi iyice inceledik.
Give me some time to think it over.
- Onu iyice düşünmem için bana biraz zaman ver.
If you can't explain it simply, you don't understand it well enough.
- eğer basitçe açıklayamıyorsan, onu iyice anlayamamışsın.
Wash the quinces thoroughly.
- Ayvaları iyice yıkayın.
You had better study English thoroughly.
- İyice İngilizce çalışsan iyi olur.
Sometimes you should sometimes make a mistake to be properly understood.
- Bazen iyice anlamak için hata yapmalısın.
Make sure all the boxes are well sealed before they're delivered.
- Teslimattan önce tüm kutuların iyice mühürlenmiş olduğundan emin olun.
He got well acquainted with the history of Japan.
- O, Japonya tarihine iyice aşina oldu.
Sometimes you should sometimes make a mistake to be properly understood.
- Bazen iyice anlamak için hata yapmalısın.
I'll give the room a good cleaning.
- Odayı iyice temizleyeceğim.
You had better go there in decent clothes.
- Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.
Tom can't seem to find a decent job.
- Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.
My mom doesn't speak English very well.
- Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
John can't speak French well.
- John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
He is no good as a doctor.
- Doktor olarak iyi değil.
I think it will be fine.
- Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
He became the finest actor on the American stage.
- O, Amerikan sahnesinde en iyi aktör oldu.
I'll never forget your kindness as long as I live.
- İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.
I am deeply grateful to you for your kindness.
- İyiliğin için sana derinden minnettarım.
The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
- Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
- Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
Mr. Ford is all right now.
- Bay Ford şimdi iyidir.
Tom, are you feeling alright?
- Tom, kendini iyi hissediyor musun?
Don't worry, mom. I'll be alright!
- Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!
Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
- Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
Great care has been taken to use only the finest ingredients.
- Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.
Good health is a great blessing.
- İyi sağlık büyük bir nimettir.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
Nakido is better than Twitter.
- Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
A laptop is better than a desktop.
- Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Tom didn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmadı
Tom doesn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.
This translation is not quite up to snuff.
- Bu çeviri oldukça iyi değil.
I always thought Tom was so cool.
- Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.
When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good.
- Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.
A good doctor is sympathetic to his patients.
- İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.
Benjamin Harrison's campaign was well-organized.
- Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.
The man is well-known all over the village.
- Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.
Happy birthday, Muiriel!
- İyi ki doğdun, Muiriel!
Tom said that he thought the economy was likely to get better.
- Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.
If you eat well, you're likely to live longer.
- İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.
Mr Ford is all right now.
- Bay Ford şimdi iyidir.
The house looked good; moreover, the price was right.
- Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
He speaks English fairly well.
- O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.
Tom can dance fairly well, can't he?
- Tom oldukça iyi dans edebilir, değil mi?
There's a nice Thai restaurant near here.
- Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.
She's a really nice girl.
- O gerçekten iyi bir kız.
Tom knows Mary pretty well.
- Tom Mary'yi oldukça iyi biliyor.
That's a pretty good idea.
- O oldukça iyi bir fikir.
She is now well enough to work.
- O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.
I know it well enough.
- Ben onu yeterince iyi tanıyorum.
Tom certainly looked and sounded better than he did last month when we visited him.
- Tom kesinlikle geçen ay onu ziyaret ettiğimizde göründüğünden daha iyi görünüyordu ve sesi daha iyi çıkıyordu.
That offer sounds too good to be true. What's the catch?
- Bu teklif gerçek olamayacak kadar çok iyi görünüyor. Bit yeniği nedir.
Are you okay? You look really sad.
- İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.
I hope everything is okay.
- Umarım her şey iyidir.
Tom agreed that Mary's suggestions were good ones.
- Tom Mary'nin önerilerinin iyi olanlar olduğunu kabul etti.
This climate doesn't agree with me.
- Bu iklim bana iyi gelmiyor.
He is not handsome, to be sure, but he is good-natured.
- O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.
He is handsome. In addition, he is good at sport.
- O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.
As a whole his works are neither good nor bad.
- Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.
As a whole, the plan seems to be good.
- Bir bütün olarak, plan iyi gibi görünüyor.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.