gibi

listen to the pronunciation of gibi
Türkisch - Englisch
{s} like

This smells like cheese. - Bu, peynir gibi kokuyor.

It sounds like they're not going to leave. - Ayrılmayacaklar gibi görünüyor.

as
such as

Seaside resorts, such as Newport, are very crowded in summer. - Newport gibi, deniz kenarındaki tatil köyleri yaz aylarında çok kalabalıktır.

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

as if
around

After long breakfast I think I started around 8:00. - Uzun kahvaltı edip saat sanırım 8:00 gibi yola koyuldum.

kind of

We were unsure what kind of person Tom would be and whether he would like living in the same house as us. - Tom'un ne tür bir insan olacağından ve bizim gibi aynı evde oturmayı isteyip istemeyeceğinden emin değildik.

Tom and Mary seem to be in some kind of trouble. - Tom ve Mary'nin bir çeşit sorunları var gibi görünüyor.

sort of
the way (that)
as is
as well as
after the fashion of
in the manner that
as it were
in the manner
in such a way that
in the way (that)
about
in the way that
as good as
such
in such a manner that
(Ticaret) direct taxes
just as
as though
all but
(after a predicate) almost, nearly, somewhat: Bugün ateşim yok gibi. Today I have almost no fever
as soon as: Yemeği yediği gibi sofradan kalktı. He got up from the table as soon as he finished eating
something like

I wanna find something like that. - Bunun gibi bir şey bulmak istiyorum.

I've always known something like this might happen. - Bunun gibi bir şeyin olabileceğini her zaman biliyordum.

in the fashion
as befits: İnsan gibi davranmalısın. You should behave as befits a human being
like, such ... as, such as; as; as if, as though; kind of; (zaman) about, around
like, as: Dediğim gibi yap. Do as I say
as if, as though: Sanki kıtlık olacakmış gibi yiyecek depo ediyorlar. They're storing food as if there is going to be a famine
like: çocuk gibi like a child
wise
homo-
the way that
much like
as like as
like a
some like
para-
-like
look like

Those twins look like two peas in a pod. - Şu ikizler bezelyedeki iki tane gibi benziyorlar.

My friend doctored his ID to make it look like he was 18. - Arkadaşım 18'indeymiş gibi göstermek için kimliğinde oynama yaptı.

as you

Either be as you seem or seem as you are. - Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.

I'll do as you advise. - Tavsiye ettiğiniz gibi yapacağım.

quasi
{f} feels like
ive
homo

Between ourselves, he seems to be a homosexual. - Aramızda kalsın, o bir homo gibi görünüyor.

instar
yapar gibi görünmek
pretend

I'm tired of pretending. - Yapar gibi görünmekten bıktım.

canavar gibi
monstrous
köle gibi çalışmak
slave
solucan gibi kıvrılarak ilerlemek
worm
sarkaç gibi sallanmak
oscillate
gibi gelmek
appear
gibi gelmek
sound like
gibi gelmek
to seem, to appear, to sound (like)
gibi görünmek
seem

Dan didn't want to seem shy. - Dan utangaç gibi görünmek istemiyordu.

He seems to have been a very popular actor when he was young. - O gençken çok popüler bir aktörmüş gibi görünmektedir.

gibi görünmek
appear
gibi gözükmek
seem
gibi gelmek
(Dilbilim) seem as
gibi gelmek
sound
gibi gelmek
feel
gibi gelmek
(Dilbilim) come across as
gibi görmek
regard
gibi görünmek
appear to be
gibi görünmek
look like
gibi görünmek
purport
gibi görünmek
semble
gibi görünmek
look as if
gibi görünmek
make out
gibi görünmek
seem like
gibi görünmek
affect
gibi davranmak
to affect, to pretend
gibi geliyor
it seems

It seems to me that I heard a noise in the attic. - Tavan arasında bir gürültü duydum gibi geliyor.

It seems to me that we should go now. - Bana şimdi gitmemiz gerekiyor gibi geliyor.

gibi gelmek
seem as if
gibi gelmek
to seem to (one), appear to (one): Bu iş bitmez gibi geliyor bana! It seems to me that this job will never end!
gibi gelmek
strike
gibi gelmek
seem like
gibi görmek
regard as
gibi görünen
seeming
gibi görünmek
to look like, to look as if, to appear
gibi göstermek
simulate
gibi göstermek
put it on
gibi güvenilir
as secure as
gibi hareket etmek
demean oneself
gibi olmak
come close to
gibi olmak
to be as though: Ameliyattan sonra yeniden doğmuş gibi oldum. After the operation it was as though I had been reborn
gibi yapmak
to pretend (to do something): Babası odaya girince ders çalışır gibi yaptı. When his father entered the room, he pretended to be studying
gibi yapmak
make as if to
gibi yapmak
to pretend, to feign
girdap gibi dönen
vortical
girdap gibi dönmek
swirl
girdap gibi kaynama
gurgitation
mış gibi
as if
buz gibi
icily

Tom stared at Mary icily. - Tom Mary'ye buz gibi baktı.

dev gibi
giant
her zaman olduğu gibi
as usual

Needless to say, Judy came late as usual. - Hiç söylemeye gerek yok, her zaman olduğu gibi Judy geç geldi.

Tom and Mary were wasting time, as usual. - Tom ve Mary her zaman olduğu gibi boşa zaman harcıyordu.

kubbe gibi
domed
peri gibi
fairy

She looked like a fairy in her beautiful white dress. - Güzel beyaz elbisesi içinde bir peri gibi görünüyordu.

temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp ortaya koymak
rehash
ahır gibi ev
pigsty
aksi gibi
unfortunately
ata biner gibi oturma
straddle
ayı gibi
bearish
aç kurt gibi yemek
wolf
balmumu gibi
waxy
balık gibi
fishy
beni olduğum gibi kabul et
take me as i am
bok gibi
filthy
boru gibi ses
blare
buz gibi
ice-cold

Layla survived the ice-cold night. - Leyla buz gibi geceyi atlattı.

Tom fell into the ice-cold water of the river. - Tom nehrin buz gibi suyuna düştü.

dağ gibi
huge
dev gibi
titanic
ev gibi
cosy
gibi davranmak
affect
gibi görün
{f} purport
gibi görün
sham
gölge gibi takibetmek
shadow
her zamanki gibi
as usual, as ever as
hiyeroglif gibi
hieroglyphic
kapı gibi
burly
kayar gibi gitmek
skim
kehanet gibi
prophetic
kont gibi stylishly dressed
(man)
kürdan gibi
skinny
kıl gibi
capillary
lapa gibi
mushy

The banana was brown and mushy. - Muz kahverengi ve lapa gibiydi.

mantar gibi çoğalma
mushrooming
ot gibi yaşama
vegetation
ot gibi yaşamak
vegetate

I'd rather die now than vegetate for fifty more years. - Elli yıl daha ot gibi yaşamaktansa şimdi ölmeyi tercih ederim.

pelte gibi ezilmiş olma
squash
pırlanta gibi insan
daisy
rüya gibi şey
dream
yıldız gibi
stellar
çelik gibi
steel

He has a will of steel. - Çelik gibi bir iradesi var.

çöp gibi
angular
çığ gibi büyümek
snowball
şeytan gibi göstermek
demonize
anne gibi davranmak
mother
gibi gelmek
{f} seem
hayalet gibi
spooky
..gibi görünmek
appear to
ahtapot gibi
persistent
aksi gibi
as bad luck
alev gibi parlak
flamboyant
alev gibi yalayıp geçmek
lick
ambar gibi (yer)
cavernous
anırır gibi bağırmak
bray
asker gibi
soldierly
aslan gibi
strongly built
aslan gibi
healthy
aslan gibi
sturdy
baba gibi
paternally
badem gibi
fresh and crisp
badem gibi
(Gıda) fresh and crips
bebek gibi
infantile
bebek gibi
doll-like
bebek gibi
beautiful
benim gibi
such as i
beygir gibi
awkward
biber gibi
hot
billur gibi
crystal clear
billur gibi
crystalline
bulut gibi sarhoş
dead drunk
bunun gibi
soaring
bunun gibi
such like
buz gibi
(Konuşma Dili) regular
buz gibi
as cold as ice

Jackson's eyes grew as cold as ice. - Jackson'ın gözleri buz gibi soğuklaştı.

My hands and feet were as cold as ice. - Ellerim ve ayaklarım buz gibi soğuktu.

buz gibi
wintry
buz gibi
(deyim) stone-cold
buz gibi
brumal
bıldırcın gibi
short and plump
cehennem gibi
hellishness
cehennem gibi
boiling hot
cehennem gibi
sweltering
ceviz gibi kabuklu yemiş
nut
ceviz gibi yemişlerin kabuğu
nutshell
ceylan gibi
slender
cin gibi
shrewd
dalga gibi
undulatory
deli gibi
rabidly
deli gibi
hysterically

Tom laughed hysterically for no reason. - Tom nedensizce deli gibi güldü.

deli gibi
like crazy

They were biting like crazy yesterday. - Dün deli gibi ısırıyorlardı.

I'm working like crazy to make sure I have enough time. - Yeterli zamanım olduğundan emin olmak için deli gibi çalışıyorum.

deli gibi
mad

He is mad about music. - O, müziği deli gibi seviyor.

Tom acted like a madman. - Tom bir deli gibi davrandı.

deli gibi (hızlı)
(deyim) like crazy
deli gibi sevinmek
(deyim) be over the moon
deli gibi sevmek
be mad about
deli gibi sevmek
(deyim) head over heels in love
deli gibi âşık
infatuated
deli kızın çeyizi gibi
(deyim) higgledy-piggledy
demir gibi
cast-iron
demir gibi
tough
dipsiz gibi görünen yer
abyss
domuz gibi
sturdy
domuz gibi
pigheaded
domuz gibi
obstinate
domuz gibi
strong
domuz gibi ses çıkarmak
grunt
domuz gibi yemek
pig out
duman gibi
smoky
elif gibi
slender
elma gibi
ruddy
elma gibi
rosy
elmas gibi
pure
elmas gibi
innocent
elmas gibi sert ve parlak
adamantine
erimek (şeker gibi)
dissolve
erkek gibi
butch
erkek gibi
masculine
eskisi gibi
the way it used to be
eskisi gibi
like former
fasulye sırığı gibi
gangling
fidan gibi
willowy
fitil gibi
stewed
fitil gibi
blind drunk
fitil gibi sarhoş
(deyim) as drunk as a lord
fosfor gibi parıldayan
phosphorescent
fırın gibi
(deyim) like an oven
Englisch - Englisch

Definition von gibi im Englisch Englisch wörterbuch

gibi-
The IEC prefix meaning 230 = 1,0243 = 1,073,741,824. Compare giga-, meaning 109 = 1,0003 = 1,000,000,000
Türkisch - Türkisch
İmişçesine, benzer biçimde
O anda, tam o sırada, hemen arkasından
-e benzer: "İn cin, uyanmadan denizin üstü boş gibidir."- H. Taner. O anda, tam o sırada, hemen arkasından. İmişçesine, benzer biçimde: "Bu sade dekor, ölümün manzarasını ulvi bir tablo gibi güzelleştirmiştir."- O. S. Orhon. ...-e yakışır biçimde
kadar

Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun. - Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.

deli kızın çeyizi gibi
bir arada sergilenen ve birbirine yakışmayan eşya için söylenir
Englisch - Türkisch

Definition von gibi im Englisch Türkisch wörterbuch

avucunun içi gibi
(deyim) Like the palm of (öne's) hand