I was much frightened at the sight.
- Ben görünce çok korktum.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
The accident has caused many deaths.
- Kaza çok fazla ölüme neden oldu.
Indonesia consists of many islands and two peninsulas.
- Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.
These are very old books.
- Bunlar çok eski kitaplar.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
- Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
- Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
I hear he is good at mahjong.
- Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.
You do such a thing once too often and get punished.
- Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın.
Seaside resorts, such as Newport, are very crowded in summer.
- Newport gibi, deniz kenarındaki tatil köyleri yaz aylarında çok kalabalıktır.
Tokyo is a very big city.
- Tokyo çok büyük bir şehirdir.
Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth.
- Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
What a lot of books he has!
- Onun ne de çok kitabı var!
Oil is abundant in that country.
- Şu ülkede petrol çoktur.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
- Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.
As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
Mary's apartment is very tidy.
- Mary'nin dairesi çok düzenli.
I don't have much time to tidy.
- Toparlanmak için çok zamanım yok.
God is dead. And I don't feel so good either.
- Tanrı öldü ve ben de çok iyi hissetmiyorum.
I'm not sure, but perhaps Tom is already dead.
- Emin değilim ama belki de Tom çoktan öldü.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
He spent countless hours preparing for the test.
- Teste hazırlanmak için çok saatler harcadı.
I was very exuberant.
- Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
- Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
In Venice, there are always lots of tourists.
- Venedik'te her zaman çok turist vardır.
I had no idea that Tom knew so much about zebras.
- Tom'un zebralarla ilgili çok şey bildiğine dair bir fikrim yoktu.
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
There are numerous reasons to be hopeful.
- Umutlu olmak için çok sayıda sebep var.
When I went into his room, he showed me the numerous trophies he had won during the twenty years he had played golf.
- Onun odasına girdiğimde, golf oynadığı yirmi yıl süresince kazandığı çok sayıda kupayı bana gösterdi.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
She likes her school a lot.
- O okulunu çok seviyor.
He said he was already more than fifty years old, fifty five, to be precise.
- O çoktan elli yaşından daha fazla olduğunu, tam olarak elli beş olduğunu söyledi.
Layla was a very deadly woman.
- Leyla çok ölümcül bir kadındı.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
This desk was too heavy for Patty to lift.
- Bu masa Patty'nin kaldırması için çok ağırdı.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
That looks like an awful lot for two people.
- Bu, iki kişi için oldukça çok şey gibi görünüyor.
Tom does seem awfully tired.
- Tom çok yorgun görünüyor.
I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident.
- Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.
We are badly in need of food.
- Bizim çok fazla yiyeceğe ihtiyacımız var.
The multi-talented kid speaks 5 languages and plays 6 musical instruments.
- Çok yetenekli çocuk 5 dil konuşuyor ve 6 müzik aleti çalıyor.
The fountain is lit with multi-colored lights.
- Çeşme çok renkli ışıklarla aydınlatılıyor.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
There were many guests - most of them were our teacher's classmates and friends.
- Çok sayıda misafir vardı-onlardan çoğu bizim öğretmenin sınıf arkadaşları ve arkadaşlarıydı.
It's too hard for me.
- Bu benim için çok zordu.
Praise stimulates students to work hard.
- Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
We learn a good deal at school.
- Biz okulda çok şey öğrendik.
It snowed a good deal last night.
- Dün gece çok kar yağdı.
Tom ate too many jelly donuts.
- Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
I like grape jelly best.
- En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha ilginç.
There are a great many forest fires in America.
- Amerika'da pek çok orman yangını var.
Tom has collected a great many butterflies.
- Tom pek çok kelebek topladı.
As a result of the war, a great number of victims remained.
- Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.
There are a great number of schools in this city.
- Bu şehirde çok sayıda okul vardır.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
- Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
Tom loved his mother dearly.
- Tom annesini çok sevdi.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı çok kötü.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilaç çok kötü tadıyor.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla acıyor.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla ağrıyor.
The price of this car is very high.
- Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
The kangaroo jumps very high.
- Kangurular çok yüksek sıçrarlar.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
We rejected Tom's suggestion as too extreme.
- Biz Tom'un önerisini çok aşırı olarak reddettik.
The test was multiple choice.
- Test çoktan seçmeliydi.
One gesture may have multiple meanings, while a single meaning can be expressed by a number of gestures.
- Bir tek anlam çok sayıda jestlerle ifade edilebilirken, bir jest birden fazla anlamlara sahip olabilir.
Mary adores her baby's cute, round face.
- Mary bebeğinin sevimli, yuvarlak yüzünü çok seviyor.
Their garden is full of very beautiful flowers all the year round.
- Onların bahçesi tüm yıl boyunca çok güzel çiçeklerle dolu.
It began to rain in earnest.
- Çok yağmur yağmaya başladı.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
He began by saying that he would not speak very long.
- O, çok uzun konuşmayacağını söyleyerek başladı.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Jane's farewell speech made us very sad.
- Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.
Tom and his brothers are extremely close.
- Tom ve erkek kardeşleri çok yakındır.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
Several slight shocks followed the earthquake.
- Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.
There were several stars to be seen in the sky.
- Gökyüzünde görülen çok sayıda yıldızlar vardı.
A good night's sleep will do you a world of good.
- İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.
Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.
I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior.
- Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.
The uprising was brutally suppressed.
- İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
Tom looks like he's too tired to help us right now.
- Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
Tom has as much right to be here as Mary does.
- Tom'un Mary'nin olduğu kadar çok burada olma hakkı var.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
The more you know about him, the more you like him.
- Onu tanıdıkça daha çok seversin.
Tom is an enormously gifted musician.
- Tom çok yetenekli bir müzisyen.
I've always admired you enormously.
- Sana her zaman çok hayran oldum.
I'm awfully sorry that I was late.
- Ben geç kaldığım için çok üzgünüm.
Tom seemed awfully tired.
- Tom çok yorgun görünüyordu.
There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad.
- Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.
Your intelligence is as vast as the distance between Bombay and Mumbai.
- Senin zekan Bombay ve Mumbai arasındaki mesafe kadar çoktur.
The man used much money to gain power.
- Adam güç kazanmak için çok para kullandı.
Japan's army was very powerful.
- Japonya'nın ordusu çok güçlüydü.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
You shouldn't eat to excess.
- Çok fazla yememelisin.
I didn't realize you felt so strongly about this.
- Bunun hakkında çok güçlü hissettiğini fark etmedim.
Tom feels very strongly about this.
- Tom bu konuda çok güçlü hissediyor.
Find multilingual sentence equivalents at Tatoeba.org.
- Tatoeba.org da çok dilli cümle benzerlerini bulun.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
I was terribly confused by his question.
- Sorusuna çok şaşırdım.
It's terribly cold. I think I'm going to catch a cold.
- Çok üşüyorum. Sanırım nezle olacağım.
You are really full of curiosity, aren't you?
- Gerçekten çok meraklısın, değil mi?
The play was so popular that the theater was almost full.
- Oyun çok popülerdi ondan tiyatro neredeyse tam doluydu.
I hear you're very rich.
- Çok zengin olduğunu duyuyorum.
Sometimes rich people look down on other people who do not have much money.
- Bazen zengin insanlar çok parası olmayan diğer insanlara tepeden bakarlar.
Our personnel are very highly educated.
- Personelimiz oldukça çok eğitimlidir.
I think highly of him.
- Onu oldukça çok düşünüyorum.
The cost of building the new hospital was considerably higher than first estimated.
- Yeni hastane binasının maliyeti İlk tahmin edilenden çok daha yüksektir.
He values honor above anything else.
- O, onura her şeyden daha çok değer verir.
Love is above money. The latter can't give as much happiness as the former.
- Sevgi paranın üstündedir. Sonraki önceki kadar çok mutluluk veremez.
I can't go out because I have a lot of homework.
- Dışarıya çıkamam çünkü çok ödevim var.
I plan to invite a lot of guests to the opening ceremony.
- Açılış törenine çok misafir davet etmeyi planlıyorum.
It's simply too hot to do anything today.
- Bugün sadece bir şey yapamayacak kadar çok sıcak.
This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
- Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
Polyglots are sexier. Talk to us.
- Çok dil bilenler daha seksidir. Bizimle konuş.
The Mormons have outlawed polygamy, but some adherents still practice it.
- Mormonlar çok eşliliği yasa dışı ilan ettiler fakat bazı taraftarları onu hâlâ uyguluyor.
The austerity measures that many city governments have implemented are hugely unpopular.
- Pek çok kent yöneticilerinin uyguladığı kemer sıkma politikası son derece sevimsizdir.
These dresses are too large.
- Bu elbiseler çok büyük.
The house I'm living in isn't very large.
- Yaşadığım ev çok büyük değil.
She was only too glad to help us.
- O bize yardım etmek için sadece çok sevinçliydi.
I'm only too happy to help.
- Sadece yardım etmek için çok mutluyum.
Mr Brown speaks Japanese very well.
- Bay Brown Japonca'yı çok iyi konuşur.
Tony can play tennis very well.
- Tony, çok iyi tenis oynayabilir.
He earns a great deal.
- O, oldukça çok kazanır.
His talk led me to believe that he knows a great deal.
- Onun konuşması onun çok şey bildiğine beni inandırdı.
Fuck, I cannot sleep because those damned owls are hooting so loudly.
- Lanet, uyuyamıyorum çünkü o lanet baykuşlar çok yüksek sesle ötüyorlar.
Oh, hello. It's quite hot today really!
- Oh merhaba. Bugün hava gerçekten çok sıcak!
There's no need to hurry. We have plenty of time.
- Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
Tom should have plenty of time.
- Tom'un çok zamanı olmalı.
Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life.
- Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.
Tom misses his mother greatly.
- Tom annesini çok özlüyor.
I was deeply moved by that.
- Ondan çok etkilendim.
Tom deeply regretted doing what he had done.
- Tom yaptıklarını yaptığına çok pişman oldu.
We have precious little time.
- Değerli çok az zamanımız var.
Time is a precious thing, so we should make the best use of it.
- Zaman çok değerli bir şeydir, bu yüzden onu en iyi şekilde kullanmamız gerekir.
They could not set out because it snowed heavily.
- Yola koyulamadılar çünkü çok kar yağdı.
Before Tom met Mary, he drank heavily.
- Tom Mary ile tanışmadan önce, çok içerdi.
The audience was largely made up of very young children.
- Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.
A lot of people want peace all over the world.
- Dünyanın her yerinde çok sayıda insanlar barış istiyorlar.
Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
- Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
I am very much relieved to know that.
- Onu bildiğim için çok rahatladım.
The circus entertained us very much.
- Sirk bizi çok eğlendirdi.
These beasts are very friendly.
- Bu canavarlar çok cana yakın.
You're a beast! You haven't even missed one question!
- Sen sorularda çok iyisin! Birtek soruda başarısız olmadın!
Tom was sweating profusely after a half an hour on the treadmill.
- Tom, koşu bandındaki yarım saatten sonra çok terliyordu.
Smoking is terrible for your health.
- Sigara içmek sağlığınız için çok kötüdür.
You're so good at writing. I'm terrible.
- Yazma konusunda çok iyisin. Ben kötüyüm.
The game excited lots of people.
- Oyun çok sayıda insanı heyecanlandırdı.
We had lots of fun at the picnic.
- Biz piknikte çok eğlendik.
Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office.
- Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.
They live beyond their means.
- Onlar kazandıklarından çok para harcıyorlar.
Sadly, I'm not a very good dancer.
- Ne yazık ki, ben çok iyi bir dansçı değilim.
On the outside this building is not remarkable, but if you look inside there is a courtyard with a very beautiful garden.
- Bu bina dışarıdan dikkat çekici değildir ama içine bakarsanız çok güzel bahçeli bir iç avlu vardır.
I thought that was remarkable.
- Onun çok dikkat çekici olduğunu düşündüm.
Tom is a terrific all-around athlete.
- Tom müthiş çok yetenekli bir atlettir.
This park is pretty big; it has a lot of trees and many flowers.
- Park oldukça büyüktür; Çok sayıda ağaçları ve çok sayıda çiçekleri vardır.
Jane is very pretty and kind.
- Jane çok güzel ve nazik.
Some people identify success with having much money.
- Bazı insanlar başarıyı çok para kazanma olarak tanımlarlar.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Personal computers are very useful.
- Kişisel bilgisayarlar çok kullanışlıdır.
Personal computers are of great use.
- Kişisel bilgisayarlar çok faydalıdırlar.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.