değerli

listen to the pronunciation of değerli
Türkçe - İngilizce
valuable

To the eye of an artist, this is valuable, I hear. - Bir sanatçı gözüyle,bu değerlidir, duyarım.

She kept her valuables in the bank for safety. - Güvenlik için kadın, değerli şeylerini bankada sakladı.

precious

Time is more precious than anything else. - Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.

All socks are very precious. - Tüm çoraplar çok değerlidir.

worthy

Tom is a worthy opponent. - Tom değerli bir rakip.

I hope I can be a worthy student. - Değerli bir öğrenci olabileceğimi umuyorum.

meritorious

To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin. - Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.

costly

He dreamt one night that he found a beautiful purple flower, and that in the middle of it lay a costly pearl. - Bir gece rüyasında, güzel mor bir çiçek bulduğunu ve çiçeğin ortasında da değerli bir mücevher bulunduğunu gördü.

talented, worthy, estimable
deserving
valued

Nothing is more valuable than time, but nothing is less valued. - Hiçbir şey zamandan daha değerli değildir fakat hiçbir şey daha az değerli değildir.

Health is not valued until sickness comes. - Hastalık gelene kadar sağlık değerli değildir.

rich
estimable
well beloved
dear

Mary is very dear to me. - Mary benim için çok değerli.

This book is too dear for me. - Bu kitap benim için çok değerli.

dignified
valent
valuable, precious; dear, estimable
worthful
worth

It's not about how much you're worth, but how much they are going to pay for having you. - O, senin ne kadar değerli olduğunla ilgili değil fakat sana sahip oldukları için ne kadar ödeyecekleri ile ilgilidir.

Few treasures are worth as much as a friend. - Bir arkadaş az sayıda hazine kadar çok değerlidir.

princely
{i} rewarding

It was one of the most rewarding experiences of my life. - Yaşamımın en değerli deneyimlerinden biriydi.

significant
sterling
değer
value

The functions sine and cosine take values between -1 and 1 (-1 and 1 included). - Sinüs ve kosinüs fonksiyonları -1 ve 1 arasında bir değer alır (-1 ve 1 dahil).

The value of the painting was estimated at several million dollars. - Resmin tahmini değeri birkaç milyon dolar.

değer
worth

The museum is worth a visit. - Müze görülmeye değer.

Do you think this book is worth reading? - Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?

değerli taş
gem

At last, the gem was in his hands. - Sonunda, değerli taş onun ellerindeydi.

Rare gems include aquamarine, amethyst, emerald, quartz and ruby. - Bazı değerli taşlar akuamarin, ametist, zümrüt, kuvars ve yakuttur.

değerli taş
gemstone
değerli kâğıt
paper
değerli özellik
virtue
değerli evrak
valuable documents
değerli madenlerin saflık derecesi
purity of precious metals
değerli ama işe yaramayan mülk
white elephant
değerli eşyalar
valuables

I want to recover my valuables. - Ben değerli eşyalarımı kurtarmak istiyorum.

Please check your valuables at the front desk. - Lütfen resepsiyonda değerli eşyalarınızı kontrol edin.

değerli eşyalarımı geri almak istiyorum
I'd like my valuables back
değerli gibi görünen sahte şey
pinchbeck
değerli insan
treasure
değerli insan
jewel
değerli kâğıt
fin (a) valuable paper
değerli maden içermek
assay
değerli olmak
be of value to
değerli olmak
to be of value
değerli taş
jewel
değerli taş
ice
değerli taş
stone
değerli taş
rock
değerli taş
gem, jewel
değerli taş
precious stone
değerli taş bilimi
gemmology
değerli taş oymacılığı
glyptics
değerli taşlarla süslemek
jewel
değerli şey
worth
değerli şey
deserving
değerli şey
asset
değer
price

A man can know the price of everything and the value of nothing. - Bir insan her şeyin fiyatını bilebilir ve hiçbir şeyin değerini bilemez.

I think it's worth the price. - Sanırım bu fiyata değer.

değer
{i} rate

How would you rate that? - Bunu nasıl değerlendirirdin?

The value of the dollar declines as the rate of inflation rises. - Doların değeri enflasyonun yükselme oranında düşer.

değer
worth, worthy; value, worth; price; merit, worth
değer
valuation

Valuation is not always objective. - Değerlendirme her zaman objektif değildir.

değer
specification
değer
merit

To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin. - Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.

değer
worthwhile

It is worthwhile learning Spanish. - İspanyolca öğrenmeye değer.

I think what Tom is doing is worthwhile. - Bence Tom'un yaptığı zahmete değer.

değer
worthiness
değer
{i} amount

Your suggestion amounts to an order. - Öneriniz emir değerindedir.

değer
precious

All socks are very precious. - Tüm çoraplar çok değerlidir.

Gold is the most precious of all metals. - Altın tüm metallerin en değerlisidir.

değer
estimation
değer
desert

In the desert, water is worth its weight in gold. - Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.

değer
(Bilgisayar) values

He always values his wife's opinions. - O, her zaman karısının görüşlerine değer verir.

She values health above wealth. - O sağlığa zenginliğin üzerinde değer verir.

değer
moral

He has no moral values. - O hiçbir ahlaki değere sahip değil.

Moral values are important in society. - Ahlaki değerler toplumda önemlidir.

değer
esteem

Sami was a much esteemed teacher. - Sami çok değerli bir öğretmendi.

He esteems the professor highly. - O, profesöre oldukça değer veriyor.

değer
(Bilgisayar) change to
değer
(Ticaret) nominal
eksi değerli sinyal
(Bilgisayar,Teknik) negative signal
nadir ve değerli eşya
curio
değer
dignity
değer
{i} reading

Do you think this book is worth reading? - Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?

This is a book worth reading. - Bu kitap okumaya değer.

değer
goodwill
değer
significance
değer
weight

The value of the coins depended on the weight of the metal used. - Paraların değeri kullanılan metalin ağırlığına bağlıydı.

All these books will be worth their weight in gold someday. - Bütün bu kitaplar bir gün ağırlıkları değerinde olacaklardır.

değer
cost

Is eating organic food worth what it costs? - Organik gıda yemek maliyetine değer mi?

Good words are worth a lot, but cost almost nothing. - İyi sözler çok değerlidir , ama neredeyse hiçbir maliyeti yoktur.

değer
account

In judging his work, we must take his lack of experience into account. - İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.

değer
currency

When a currency depreciates, that has an inflationary effect on the economy of the country of the currency. - Bir para birimi değer kaybettiği zaman, bu para ülke ekonomisi üzerinde enflasyonist bir etkiye sahiptir.

In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira. - Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.

katma değerli hizmetler
(Ticaret) Value-added services
Müşterek Birlik Değerli Hizmet Ödülü
(Askeri) Joint Meritorious Unit Award
aileden kalma değerli şey
heirloom
bazı değerli eşyalarımı emanet kasasına koymak istiyorum
I would like to put some valuables in the safe deposit box
beş değerli
quinquivalent
beş değerli
pentavalent
bir değerli
unique
birden çok değerli
(Bilgisayar) multi-valued
birinci sınıf değerli evrak
(Ticaret) fine paper
değer
dearness
değer
merit, worth
değer
worthy

His performance was worthy of praise. - Onun gösterisi övgüye değerdi.

This book is worthy of attention. - Bu kitap dikkate değer.

değer
costliness
değer
value, worth
değer
person of great merit
değer
worthy of

The event is worthy of remembrance. - Olay hatırlamaya değer.

This book is worthy of attention. - Bu kitap dikkate değer.

değer
worthy of; worth: zahmete değer bir ödül a prize worth struggling for
değer
(Matematik) value
değer
preciousness
değer
figure

Tom figured it was worth a try. - Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.

değer
meaning

My existence is worthless and meaningless. - Benim varlığım değersiz ve anlamsız.

değer
at
dört değerli
quadrivalent
dört değerli atom
tetrad
düşük değerli
low-order
en değerli eşyalar
lares and penates
faiz getiren değerli kâğıt
percent
iki değerli
divalent
iki değerli cıvalı
mercuric
ikincil değerli sınav
(Dilbilim) low stakes
kabartmalı değerli taş
cameo
küçük değerli şey
nugget
limit değerli emirler
(Ticaret) limit value orders
mavimsi yeşil değerli bir taş
aquamarine
nominal değerli hisse senedi
(Ticaret) par value stock
reel değerli fonksiyon
(Matematik) real valued function
sıfır değerli
(Kimya) zero valent
sıfır değerli
(Kimya) null valent
tek değerli cıvalı
mercurous
tek değerli kök
phenyl
yarı değerli
semiprecious
yarı değerli taş
semiprecious stone
yedi değerli
septavalent
yedi değerli
(Matematik) septivalent
yedi değerli atom
heptad
yüksek değerli havacılık malzemesi
(Askeri) high value airborne asset
yüksek değerli hedef
(Askeri) high-value target
çok değerli
polyvalent
Türkçe - Türkçe
Değeri olan veya değeri yüksek olan, kıymetli
Değeri olan veya değeri yüksek olan, kıymetli: "Hiç olmazsa susmanın ne kadar değerli olduğunu anlamışlardır."- M. Ş. Esendal
kıymettar
muteber
kıymetli
değerli kağıt
Üzerinde herhangi bir değer bulunan ve elinde bulunduranın her an yarar sağlayabileceği para
Değer
value
Değer
fehamet
Değer
kıymet
değer
Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet
değer
Üstün, yararlı nitelikleri olan kimse
değer
Kişinin isteyen, ihtiyaç duyan bir varlık olarak nesne ile bağlantısında beliren şey
değer
Yüksek ve yararlı nitelik. Üstün, yararlı nitelikleri olan (kimse): "Bu kız aramaya, düşünmeye değer bir şey değildi."- R. N. Güntekin
değer
Bir değişkenin veya bilinmeyenin sayı ile anlatımı
değer
Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, paha
değer
Yüksek ve yararlı nitelik
değerli
Değerleri eşit olan
değerli
Eş biçimli olmadıkları hâlde yüz veya hacim ölçümleri eşit bulunan (biçim)
değerli
Cebirde karşılıklı olarak çözümleri aynı olan (denklem sistemleri)
değerli