The Sahara Desert is almost as large as Europe.
 - Sahra Çölü, neredeyse Avrupa kadar büyük.
These dresses are too large.
 - Bu elbiseler çok büyük.
It's been a long time since I visited my grandmother.
 - Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.
Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB.
 - Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.
My house needs major repairs.
 - Evimin büyük onarımlara ihtiyacı var.
I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
 - Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
To our great surprise, he suddenly resigned.
 - Onun birden istifade etmiş olması, bizim için büyük sürpriz.
England and Scotland were unified on May 1, 1707, to form the Kingdom of Great Britain.
 - İngiltere ve İskoçya, 1 Mayıs 1707'de birleşti ve Büyük Britanya Krallığı'nı oluşturdu.
Twitter is among the biggest enemies of Islam.
 - Twitter İslâm'ın en büyük düşmanları arasındadır.
Tokyo is a very big city.
 - Tokyo çok büyük bir şehirdir.
My grandfather's life was long and happy.
 - Büyük babamın hayatı uzun ve mutluydu.
It's been a long time since I visited my grandmother.
 - Büyükannemi ziyaret edeli uzun zaman oldu.
There is a wide gap in the opinions between the two students.
 - İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.
Write your name in capitals.
 - Adını büyük harflerle yaz.
You must begin a sentence with a capital letter.
 - Cümleye büyük harfle başlamalısın.
What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers.
 - Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.
His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
 - Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.
My grandfather is very healthy.
 - Büyük babam çok sağlıklı.
His grandmother looks healthy.
 - Onun büyükannesi sağlıklı görünüyor.
He's three years older than I am.
 - O benden üç yaş daha büyük.
He looks older than my brother.
 - O benim erkek kardeşimden daha büyük görünüyor.
The largest muscle in the human body is the gluteus maximus.
 - İnsan vücudundaki en büyük kas gluteus maximus'tur.
My elder brother got a position in a big business.
 - Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.
My elder daughter is Magdalena Zarębówna.
 - En büyük kızım Magdalena Zarębówna'dır.
These presents are really bulky.
 - Bu hediyeler gerçekten büyük.
This box is too bulky to carry.
 - Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.
He was big and handsome.
 - O, büyük ve yakışıklıydı.
Tatoeba is a mini-LibriVox, it just needs to be written before the large-scale reading aloud would start.
 - Tatoeba bir mini-LibriVox'tur. O, yüksek sesle büyük ölçekli okuma başlamadan önce sadece yazılması gerekiyor.
My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out.
 - Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.
Watch out! There's a big hole there.
 - Dikkat et! Orada büyük bir çukur var.
The new building is enormous.
 - Yeni bina çok büyüktür.
An elephant is an enormous animal.
 - Bir fil çok büyük bir hayvandır.
He lives in a huge house.
 - O, büyük bir evde yaşıyor.
The huge building seemed to touch the sky.
 - Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu.
He gave a party on a large scale.
 - O büyük ölçekte bir parti verdi.
It is hoped that this new policy will create jobs on a large scale.
 - Bu yeni politikanın büyük ölçekli işler yaratacağı umuluyor.
Suddenly the eldest daughter spoke up, saying, I want candy.
 - En büyük kız şeker istiyorum diyerek birdenbire konuştu.
The eldest son succeeded to all the property.
 - En büyük oğlan bütün mülkiyetin varisi oldu.
Beijing is bigger than Rome.
 - Pekin, Roma'dan daha büyüktür.
Bigger is not always better.
 - Daha büyük her zaman daha iyi değildir.
My father was an ambitious man and would drink massive amounts of coffee.
 - Babam hırslı bir adamdı ve büyük miktarda kahve içerdi.
Tom is the owner of the largest ranch in the area.
 - Tom, bölgedeki en büyük çiftliğin sahibidir.
Tom rode a horse last week when he was at his grandfather's ranch.
 - Tom büyükbabasının çiftliğindeyken geçen hafta ata bindi.
How old is your oldest son?
 - En büyük erkek evladın kaç yaşında?
She is not my mother but my oldest sister.
 - O benim annem değil fakat en büyük ablamdır.
Tom's grandfather was a signal officer in the army.
 - Tom'un büyükbabası orduda bir muhabere subayıydı.
You must be more careful to avoid making a gross mistake.
 - Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.
My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
 - Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
My grandmother gave me more than I wanted.
 - Büyükannem bana istediğimden daha fazlasını verdi.
Tom won a sizable amount of money.
 - Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.
The stability of Chinese economy is substantially overestimated.
 - Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.
The earthquake created a tremendous sea wave.
 - Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.
Tom is taking a tremendous chance.
 - Tom çok büyük bir risk alıyor.
The earthquake caused considerable damage.
 - Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.
Tom's experience attracted considerable attention.
 - Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.
Sentences begin with a capital letter.
 - Cümleler büyük harfle başlar.
Write your name in capital letters.
 - Adınızı büyük harflerle yazın.
You are very likely right.
 - Sen büyük ihtimalle haklısın.
Jane is more than likely to come.
 - Jane büyük ihtimalle gelecek.
I'll most likely win.
 - Ben büyük ihtimalle kazanacağım.
Tom is the most likely to succeed.
 - Tom büyük ihtimalle başarılı olacak.
Beer is sold by the pint.
 - Bira büyük bira bardağı ile satılır.
Tom is probably lost.
 - Tom büyük olasılıkla kayboldu.
Tom was probably right.
 - Tom büyük olasılıkla haklıydı.
Tom pretty much forgot about the meeting.
 - Tom toplantıyı büyük ölçüde unuttu.
I've pretty much gotten over it.
 - Onu büyük ölçüde aştım.
This magazine is available in any big city in Japan.
 - Bu dergi Japonya'daki herhangi bir büyük şehirde mevcut.
What is the difference between a bookshop in a small town and in a big city?
 - Küçük şehirdekiyle büyük şehirdeki kitapçı arasındaki fark nedir?
The stability of Chinese economy is substantially overestimated.
 - Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.
I think that's highly unlikely.
 - Sanırım o büyük ölçüde mümkün değil.
Write your name in capital letters.
 - Adınızı büyük harflerle yazın.
Please do not forget capital letters.
 - Lütfen büyük harfleri unutma.
Most probably, she'll come.
 - O, büyük ihtimalle gelecek.
Most probably, he'll come.
 - O, büyük ihtimalle gelecek.
It is hoped that this new policy will create jobs on a large scale.
 - Bu yeni politikanın büyük ölçekli işler yaratacağı umuluyor.
I've seen just now that the ambassador of Saudi Arabia has resigned.
 - Suudi Arabistan büyük elçisinin istifa ettiğini az önce gördüm.
He's the ambassador to Haiti.
 - O, Haiti büyük elçisidir.
Welcome to the big leagues.
 - Büyük liglere hoş geldiniz.
The climate here is warm for most of the year.
 - Burada iklim yılın büyük bölümünde sıcaktır.
This is where I spend most of the day.
 - Günün büyük bölümünü geçirdiğim yer burası.
Write the alphabet in capitals.
 - Alfabeyi büyük harflerle yazın.
Write only your family name in capitals.
 - Sadece soyadınızı büyük harflerle yazın.
Tom isn't very likely to come.
 - Tom büyük ihtimalle gelmeyecek.
He's very likely to be late.
 - O, büyük ihtimalle geç kalacak.
Vivisection is largely forbidden in Europe and Italy.
 - Dirikesim Avrupa ve İtalya'da büyük ölçüde yasaktır.
One's lifestyle is largely determined by money.
 - Kişinin yaşam tarzı, büyük ölçüde para ile belirlenir.